insanı mutlu eden şey kişide zaman kavramını unutturan şey midir?
Bir kitap okuyorsunuz ve zamanın farkında değilsiniz Ancak kitabı bitirmiş olduğunuzda saatlerin geçmiş olduğunu fark ediyorsunuz. Mesela kitabı okumadan önceki hâlinizle okuduktan sonraki duygusal hâliniz neredeyse hâlâ aynı oluyor, düşünce ve kavramlar durumunu tenzih ederim, değişen sadece saatmiş gibi geliyor. işte bu, yapmaktan keyif aldığımız şeyler grubuna mı girer? Bilmiyorum ancak bir yanıt seçmem gerekirse de illaki, girmezden yana kalıyorum.
Beni, bitirdikten/bıraktıktan sonra daha iyi hissettiremeyen ancak yine de zamanı geçiren şey gerçekten de yapmaktan zevk aldığım/beni mutlu eden şeyler grubuna girebilir miydi ki zaten?
Ben; bu gruba kitap okumak, bir şeyler çizmek, yapboz yapmak, dizi izlemek, şarkı dinlemek, yazı yazmak ve türevi şeyler eklesem de bunlar beni tam olarak nasıl mutlu etti/eder? Sadece başlıyor ve bitiriyorum. Bitirdikten birkaç saat sonrası dâhi mutlu olmamı sağlamıyor. Böyle yazınca da pek mutsuz göründüm ancak tam aksi; gülmeyi ve güldürmeyi-eğlenmeyi seven ve ufak şeylerden de mutlu olmayı bilen bir insanım. Sadece burada bahsediyor olduklarım beni bir an yanılgıya düşürdüler. Zamanın geçmesinin mutlu olmaya yetmemesini ve bunun bir çok kavramı tek başına karşılamaya çalışmaması gerektiğini düşündüm sadece.
Peki her şey bir yana, beni gerçekten ne mutlu eder?
Zamanın hızlı geçmesi hariç, düşündüğümde bile içimi ısıtan ne olabilir? Bilmiyorum. Umarım ki bir gün bulabilirim. Sanırım tüm mevzu, içinin ısınması.
Hayattır. Bir Var oluş-yaşam çabasıdır ve sınıf atlamaya, bulunduğun yeri korumaya çalışmaktır ya da şanslıysan eğer çabalamamaktır. Herkesin eşit göründüğü ama eşitliğin aslında adalet olmadığının tam olarak öğrenildiği yerdir. En alt kattakiler, yaşam boyunca üst katlara çıkmaya çalışacak ve tepedekilerin isteklerine boyun eğecekler "kendi ölçülerince".
Tepedekilerin bir altındakilerse yaranmaya çalışacaklar pekâlâ tepedekilere.
Arada kalan tabakalardaki kimselerse alt tabakada olmadıklarından 3 maymunu oynayacaklar.
Yaşam aslında bir piramit kadar basit: Sarsılmaz sistem ve yıkılmaz boyunduruk.
Bazen tahammül eşiğim geçildiğinde ki pek kolay olmaz, içimde aşılamaz derecede bir nefret var oluyor ve O an hayatımda daha önce hiç düşünmediğim düşünceler aklıma geliyor. O an tek yapmak istediğim de o düşünceleri teker teker gerçekleştirmek oluyor ama bir yandan da kenarda köşede kalmış içimdeki insanlık kırıntıları bana, bunların bir sonucunun olacağını fısıldıyor. işte böyle anlarda bir durup ben, kendim miyim diye soruyorum kendime. O ben, ben olamazmışım gibi geliyor. Aşırı sinir bozucu.
Olabildiğince bulaşmayın. Şu an alıyor olduğunuz nefesi kendini bilmezin teki yüzünden dâhi aniden kaybedebilirsiniz. Hayat bu; birisinin kötü anına denk gelirsiniz, o an siz kötü olursunuz, taraflardan birinin gün içinde yaşadığı bir sorun vardır, karşılıklı anlaşamazsınız, yanlış anlaşılmalar... Olabildiğince alttan alın ki 2 dakikalık kavga yüzünden siz ömrünüzden, aileniz de mutluluğundan yoksun kalmasın. Evet, kimse kimseyi zaten bir tartışma artık kavgaya dönmüşse pek alttan almak istemez kendini savunmak ister, karşı tarafın haksız oluşuna rağmen haklı davranmasına dayanamaz ancak hiçbir şey de belli değil bu hayatta. Önemli olan olabildiğine huzurlu şekilde yaşamaya çalışmak. Gülün geçin, hayat tartışmak gibi şeyler için pek kısa.
Kimi zaman kim olduğunu bilmesem de bana zarar vermeye çalışan birisini öldürmekten zevk(?) Alan ve düşmanı bol kendini sürekli ölümün kıyısında bulan birisi olurdum. Şöyle bir bakınca gayet korkunç bir hayat.
Önüne gelen birçok kozmetik ürünü yazıp paylaşmasından çok kullanıp beğendiği, önermeyi tercih ettiği şeyleri yazmasını öneririm. Eminim ki daha işe yarar olacaktır.
Mutlu kalsın yazarıdır.
Nedendir bilmem ama son günlerde hayatın anlamını kaybetmiş gibi hissediyorum. Uyumak istiyorum ama uyuyamıyorum; bulunduğum yerden şöyle bir kalkmak, silkinmek istiyorum ama sanki var olan gücüm içime içime çekiliyor ve hiçbir şey yapamıyorum. Konuşacak hâlim yok. Yazmak istiyorum ama yazmamak da en büyük rahatlığım. Nereyi göstermesi gerektiğini bilmeyen yönsüz bir pusula gibi hissediyorum. Yol, yön göstereceğim yerde bir de kendime ait olanları kaybediyorum. Bir şeyler için nereden başlamam gerektiği hâlâ muallak. Uzun zaman sonradır kendime olan itirafım; çok yorulmuş olmam, yorgun hissetmemdir. Bu gerçeği kendimden dâhi saklayıp bu derece rollenmem elbette bir gün bana zarar verecekti. Her şeyin bir karşılığı vardır en nihayetinde. Bilmiyorum, sanırım artık devamını getirecek hâlim de kalmadı. Benden bu kadardı.