defalarca başıma gelen olaydır. ne zaman bir film izlesem kendi başıma, babam odaya giriyor. o girer girmez televizyonu kapatsam, duyduğu ses yüzünden porno izliyorum sanacak. kapatmasam yine "bu ne lan" diyecek. (bkz: iki arada bir derede kalmak.)
edit: bak az önce tarihin arka odası programını izliyordum, babam odaya girince erhan'la murat anında yapıştırdılar dudaklarını. o kadar şanssızım azizim.
bir kisim anarsistler tarafindan fotomontajlanarak "diren gezi parki hakkari askeri seninle"ye cevrilen hakkari askerlerinin nidasi. bu anarsistler ayni zamanda pervaneden yaralanan bir ispanyol gencini de "taksim eyleminde tankin ezdigi genc" olarak gostermisti.
eylemin gorebildigim kisminda eylemciler genclik marsi'ni soylemekteydiler. tam da "yuruyelim arkadaslar" diye bagiriyorlardi. Oturma eyleminin mantigina ters bir kere. Yuruyelim diyorsun, hem de oturuyorsun. Cik cik cik.
ön not: ** onion news veya bizdeki zaytung ekolündeki bir site olan the beaverton'ın komedi amaçlı hazırlanan bir haberinin, habertürk editörleri tarafından yanlış anlaşılması ve gerçek haber gibi yayınlanmasıyla sonuçlanan durum.
geçtiğimiz günlerde dünyaya dönen chris hadfield adındaki kanadalı astronotun uzaydayken çektiği yüzlerce görüntüyü telefonu vasıtasıyla internete yüklediği için şimdi 1.37 milyon dolar telefon faturası geldiğini söylüyor the beaverton. habertürk de hiç düşünmeden, hiç araştırmadan, üstüne kendi ifadelerini de ekleyerek bunu haber yapıyor. yazık vallahi.
-nedense- bir kadın ile pizza dağıtıcı erkeğin sevişmesine sebep olan cümle.
erkek elinde pizzayla -kapısı kilitli olmayan- evden içeri girer ve "who ordered pizza?" diye bağırır. kadın transparan geceliğiyle gelir ve saniyeler sonra işte bunlar hep seks olur.
mesela ben, küçükken istanbul'da şık bir otelin lobisinde uğur dündar'ı görmüş, gidip elini öpmüş, kısa süre çocuk aklımla sohbet etmiştim. nur gibi parlayan pamuk gibi bir amca gibiydi.
--alıntı--
"türkiye'de ifade özgürlüğünde ciddi sıkıntılar olduğu malum. internet'in yaygınlaşması ve herkesin fikrini özgürce açıklamaya başlaması ile durumun vehameti iyice ortaya çıktı. her gün onlarca kişi internette yazdığı yazı sebebi ile mahkemelik olmaya hatta ceza almaya başladı. uludağ sözlük olarak türkiye'de ifade özgürlüğü sorunu ile ilgili ne yapabilir diye düşündük. ve http://www.ifadeozgurlugu.com şeklinde bir kampanya sitesi açtık. bu sitede bir kampanya başlatıyoruz. fazıl say'ın başına gelen olay, aslında her gün onlarca kişinin başına geliyor. bunların çoğu da üniversite öğrencisi. dava açılan veya ceza alan herkes kimseye derdini anlatamadan hukuki mücadele vermek zorunda kalıyor. ceza alırsa da çaresiz şekilde kabulleniyor. fazıl say sayesinde bu konu gündem oluşturdu. biz de bunu fırsat bilerek ifade özgürlüğü ile ilgili bir kampanya yapmaya karar verdik. amacımız ifade özgürlüğünün net şekilde yasalarla tanımlanması için meclisi harekete geçirmek. bunun için diğer internet sitelerinden de desteği ile bir gündem yaratmak ve meclisin ifade özgürlüğü ve hakaret tanımlarını internet çağına uygun olarak yapmasını sağlamak. umarım başarılı oluruz."
siyasi ya da güncel şeyler hakkında fazla yazı yazan birisi değilim ama bu konudaki görüşlerimi ortaya koymak, en azından yazıya geçirmek istedim (en azından birilerinin benim düşüncemden etkileneceği beklentisiyle).
(oy bombardımanına tutmadan önce en fazla 10 dakika ayırıp yazının tamamını okumanız dileğiyle.)
(söyleyeceklerime katılmıyor olabilirsiniz, sizin bileceğiniz iş. bu yüzden mümkün olduğunca kişisel kanaatlerimi bir kenara bırakıp olgular üzerinden yorum yapmaya çalışacağım.)
--------------------
öncelikle, bu entry'yi yıllar sonra okuyacaklar için, son zamanlarda yaşananları kısaca özetleyeyim.
geçtiğimiz milenyumda yaşayan ve aslında 158 rubaisi olmasına rağmen kendisine mal edilen 1000 kadar rubai bulunan ömer hayyam, aynı zamanda dünyanın ilk aktivistlerinden. aruz ölçüsüyle, aaxa veya aaaa şeklindeki kafiyelerle yazdığı şiirlerinin her birinin okunması tavsiyemdir. seçkin kitapçılar ve d&r'da bulabilirsiniz. *
geçtiğimiz yıl, neredeyse otuz yıldır müzikle uğraşan ve ülkemizin en başarılı piyanistlerinden biri olan fazıl say, twitter'da (bazı insanlar tarafından ömer hayyam'ın yazdığı iddia edilen ancak bir bektaşi fıkrasından alınma olan, ömer hayyam'la alakası olmayan) bir dörtlüğü paylaştı. bazıları alkışladı, bazıları yuhaladı, ardından da birisi fazıl say'a dava açtı "dini değerleri alenen aşağıladığı" gerekçesiyle.
birkaç gün önce ise bu dava sonuçlandı ve fazıl say 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. über hukuk sistemimiz sayesinde ceza "ertelendi", yani fazıl say bir süre bir suç işlemezse bu cezayı çekmeyecek (amerikan dizi-filmlerinde izlediğimiz "şartlı tahliye" olayı gibi). hukukçu olmadığım için bu konuya değinmeyeceğim.
şimdi kısa bir flashback yapayım. fazıl say o dörtlükle beraber şunları da yazmıştı:
"Ateistim ve bunu bu kadar rahat söyleyebildiğim için gururluyum."
fazıl say ateist olduğu için veya ateist olduğunu ilan ettiği için ceza alsa, elbette olayı ben de kınardım. lâkin böyle bir olay yok. fazıl say'ın ceza almasına sebep olan asıl sözleri şunlar:
"Bilmem fark ettiniz mi nerde yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı. Bu bir paradoks mu?"
işte fazıl say'ın 10 ay ceza almasına sebep olan sözleri bunlar. sebebi de "dini değerleri alenen aşağılaması".
cezanın açıklanmasının ardından bazı sanatçılar ve medya mensupları da "beni de fazıl say" diyerek fazıl say'a desteklerini belirttiler.
olayı böylece özetlemiş bulunuyorum.
---------------------
ateist değilim, sosyalist değilim, antimilitarist değilim. ifade özgürlüğünü savunan bir bireyim. söylediklerinizin tek kelimesine katılmasam da söyleyebilme hakkınız için canımı veririm. ** bununla beraber göte göt derim. gerçekleri hatırlatmaya bayılırım.
bundan yaklaşık 7 sene önce bazı karikatürler yüzünden "ifade özgürlüğü" tartışmaları yaşanmıştı her ortamda. konuyla ilgili somut 2 adet yargı kararı vardı:
1. avusturyalı-macar yönetmen otto preminger'in adını taşıyan otto preminger institut davası. das liebeskonzil adlı film, avusturya hükümeti tarafından hristiyan inançlarını zedelemesi sebebiyle yasaklanmış, avrupa insan hakları mahkemesi de inanca hakaretin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği kararına vararak bu yasağı onaylamıştır.
(ingilizcesi olan arkadaşlar bu konudaki kararın orjinal metnini http://goo.gl/5EGH3 adresinden okuyabilirler.)
2. yasak tümceler kitabındaki provakatif ve aşağılayıcı ifadeler yüzünden açılan "hakaret" davası türkiye'nin kitabı yasaklamasıyla son bulmuş, avrupa insan hakları mahkemesi "fikir özgürlüğünün inanca hakareti kapsamadığı" kararıyla yasağı onaylamıştır.
sınırlı hukuk bilgim sebebiyle size daha fazla belge sunamayacağım. ama bazı devlet adamlarının açıklamaların 2006 yılında yaptıkları açıklamaları aktarabilirim. dönemin fransa başbakanı dominique de villepin "Saygı gerekliliği ile özgürlük gerekliliği birbirleriyle bağdaşmalı" derken, dönemin ingiltere dışişleri bakanı jack straw da ifade özgürlüğüne saygı duyulması gerektiğini, ancak kimsenin başkasının inançlarına saygısızca davranma hakkı bulunmadığını söylüyordu.
yani kısacası; "ifade özgürlüğü" inanca hakareti kapsamaz.
fazıl say'a destek çıkarak "beni de fazıl say!" diyen, cnn türk'te izlediğimiz cüneyt özdemir geçen sene bu sıralarda şöyle yazmıştı, aynen aktarıyorum:
"Fazıl Say, şu aralar yabancı ajanslara ve dergilere kendisinin ateist' olduğu için Tokyo'ya gitmek zorunda kaldığını ima eden demeçler veriyor. Anlayacağınız, arabeskten tutturamadı, suya tirit laiklik anlayışı da işe yaramadı geriye kala kala ateistlik kaldı. Hepimiz biliyoruz ki hiç kimsenin Fazıl Say'ın dini imanı ile derdi yok, ancak Fazıl Say'ın bu ülkenin inançlı insanlarının dini imanı ile derdi büyük. En olmadık zamanlarda kel alaka tweetlerle bu ülkenin mütedeyyin insanlarını rencide etmekten sakınmıyor. Dalga geçiyor, alay ediyor. Bunu yaparken altına imzasını attığı bir çıkış olsa yine saygı duyarsınız. Öyle de yapmıyor kimi zaman başkasının yazdığını retweet ediyor, kiminde ben demedim şair' dedi diyerek kıvırmaya çalışıyor. Yalan söylediği anlaşılınca da işi demagojiye vurup kendi yarattığı mağrurluk edebiyatından kişisel bir mağduriyet çıkartmaya çalışıyor."
-- 24 nisan 2012, cüneyt özdemir
cüneyt bey olanları geçen sene çok güzel çözümlemiş. bir kısım kişilerin tek istedikleri "bakın bizim ülkemizde sesimizi çıkaramıyoruz, baskıcı bir rejim var, ebemizi belliyorlar" şeklinde bir imaj uyandırmak. "sesini çıkaramayan", "ifadelerini duyuramayan" o güruhun yayınladıkları dergiler, yazdıkları yazılara tüm kitapçılarda elimizi kolumuzu sallaya sallaya ulaşabiliyorsak ben o "baskıcı rejim"in olmadığına inanıyorum.
---------------
bazı insanlar açıkça suç işleyen fazıl say'a destek veriyormuş gibi gözükerek, içlerinde biriktirdikleri kini, nefreti hükümete saçıyor. "beni de fazıl say" diyen ünlüler de, ifadeozgurlugu nokta com adresinde toplanan güruh da aslında "fazıl say'a destek veriyoruz, ifade özgürlüğü hey hey oley" derken destek verdikleri şeyin ifade özgürlüğü olmadığının farkında değiller galiba.
kısacası ifadeözgürlüğü nokta com sitesi, site başlığında yazan "fazıl say'a destek" amaçlı bir oluşumdan çok; sitenin 'manifesto' sayfasında okuyabileceğiniz üzere tüm amacı çarpık ifadelerle türkiye cumhuriyeti devletine bok atmak olan birkaç asi adam'ın feryadıdır.
edit: süre tuttum, tam olarak 18'inci saniyede ilk eksi oyu almış bulunuyorum. bari bir okusaydın be arkadaş.
13 yaşında nişanlanıp 14 yaşında doğuran, 32 yaşında anneanne, 34 yaşında da babaanne olan bir teyzeyi izlemekteyim an itibariyle atv'de yayınlanan güven bana programında.
bir gece yolculuğunda, babamın o günlerde aldığı orhan gencebay ile bir ömür'ü dinliyorduk. bilmeyenler için kısaca açıklayayım, 32 şarkıcının orhan gencebay şarkılarını cover'ladığı bir albümdü bu. ajda pekkan'ın severek ayrılalım ve athena'nın bir araya gelemeyiz şarkılarını söylemesinin ardından, dünya dönüyor'u dinlemeye başladık. şarkıyı seslendirenin kim olduğunu çıkaramadım, arka koltukta yattığım yerden de kafamı uzatıp kimin söylediğine bakmaya üşendim.
+anne, kim söylüyor bunu?
-berkay.
+o şey değil miydi ya, hani "bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek" falan?
-yok oğlum, berkant o.
+ha, doğru.
+hani böyle top sakallı, hun kaşlı olan mıydı berkant?
-yok oğlum, alpay o dediğin.
+ha, doğru.
+ha hatırladım, berkant hani böyle sakalsız, bıyıklı falan, di mi?
-evet oğlum.
neyse, o dakikalarda, albümün ikinci diskindeki "hatasız kul olmaz" şarkısını dinlemek istedim ve -merak faktörünün katalizör etkisiyle- yattığım yerden kalkıp ilk diski çıkardım. disk çıkınca radyo'ya geçti araç bilgisayarı. bir radyo kanalında haberler başlıyordu tam o sırada. haberleri kısaca dinleyip albüme ondan sonra devam edeyim dedim ve tekrar uzandım koltuğuma.
-cumhurbaşkanı abdullah gül, yeni yasama yılını açtı: gül, konuşmasında xyz konularına değindi.
-fenerbahçe, alex'in sözleşmesini feshettiğini borsaya duyurdu.
-ünlü ses sanatçısı berkant, akciğer tümöründeki ilerleme nedeniyle hayatını kaybetti.
dünya üzerinde, almanca konuşan 120 milyon nüfus dışında kalan 7 milyar insanın sizi anlamamasına yol açacak olan almanca öğrenmek eyleminin, pek bir sike yaramamasıdır.
dünya üzerinde almanca konuşan topluluklar:
-almanya vatandaşları
-avusturya vatandaşları
-isviçrelilerin bir kısmı
-belçikalıların bir kısmı
bu kadar. ha bir de almancılar var tabii. (#19196436)
bugün kafede oturmuş lattemi yudumluyorken yan masadaki ergenlerden duyduğum. kulaklıkla müzik dinlediğim için duyamadım konuştuklarının hepsini.
şahan gökbakar işemeli sıçmalı bir gösteri mi yapmış neymiş, sonra da sinemada oynatmış galiba. anlayamadım pek.
sonradan gelen edit: bu başlıktaki diğer entry'lerim silindi, not olsun diye yazayım. entry'yi girmemle profilimdeki "kötü oylananlar" sekmesinin dolması bir oldu. ağzımızın tadıyla troll'lük yapamamamız çok vahim bir durum gerçekten.