Şu ana kadar gördüğüm olan en kaliteli FMV oyunu olduğunu söyleyebilirim. Hikayesi, içeriği gerçekten çok hoş herşey iyi güzel fakat tek eksi yönler şu şekilde ;
- Ana karakterin çok fazla felsefi olduğunu düşünüyorum
- Bazı ara sahnelerde bi söylediği lafı birkaç ara sahne sonra yada bi ara sahne sonra tekrar söylüyor bu çok bayıyor.
- Bulduğumuz her sonun bi şekilde kaydedilmesi yada belirli bir yerden başlanabilir, bence bu daha iyi olurdu.
Onun haricinde genel olarak oynaması keyifli ve güzel bir oyun.
Çok güzel bir hikayesi var, silah mekanikleri çok hoş ve gerçekçi. Karakterler, oyunculuk herşeyiyle oynanmaya değerdi. Oyundaki tek sevmediğim şey araç mekanikleri, özellikle son kısım beni çok cezbetti, harika bir sonu var.
Bir Marvel sever olarak çok şans vermeye çalıştım, başta kendini sevdirdi ve keyif verdi ama sonrasında, gereksiz OP karakterler, anlamsız mantıklar ve uyumsuz takımlar. Olmamış.
Matchmaking sistemini çaycıları yapmış, ayrıyeten oyuna yeni başlayanlar yada 2 round lose alanlar için saçma sapan bi sistem var, onların vurduğu 60 benim vurduğum 15 gidiyor sol tıka otursam bile ilahi hasar üstünlüğü olan rakip için sinek ısırığı.
8 yaşından beri Elizabeth Olsen'a karşı hislerim var ve bundan dolayı hiçbir kızdan hoşlanamıyorum. çocuk aklıyla başlayan bu şey, yıllar geçtikçe bende kaybolmadı, aksine büyüdü. son 15 gündür de sanki içimde bir düğüm gibi daha çok baskı yapıyor, beynimin içine çökmüş gibi. çoğu insan bunu “çocukluk/ergenlik hayranlığı” gibi görebilir ama bende biraz daha ağır, anlatması zor bir his.
her şeyimde onu arıyorum, başka birine gülüşünde bile onun yüzü geliyor. hiçbir işime odaklanamıyorum, hayatıma devam edemiyorum. her şeyim olmuş gibi ama aslında hiçbir zaman benim olmayacak. kendime acıyorum, çünkü bir umut bile edemiyorum.
belki garip gelecek ama yıllardır yanımda olmayan biriyle yaşamış gibi hissediyorum. ekrana her çıktığında, her gördüğümde bir anlığına dünya duruyor gibi oluyor. hiçbir zaman ulaşamayacağımı, evli olduğunu ve mesafe farkını bilmek, aslında işin en ağır kısmı.
bazen kendime bile saçma geliyor ama çocukluğumdan beri aklımın bir köşesinde. bir sürü insan gelip geçer hayatında ama ilişkide tip standartımı kendisine o kadar çekti ki başka kadınlarla sağlıklı bir flört yada arkadaşlık ilişkisi kuramıyorum. normalde bir ünlüye bu kadar bağlanmak bana da mantıklı gelmiyor, fakat içimde tuttuğum bir şey bu. günlük hayatımda kimseyle paylaşamadığım için buraya yazmak istedim. belki benzer şeyler yaşamış biri olur, belki de sadece içimi dökmüş olurum.
öyle “hayranlık” değil, baya bildiğin kafamı kemiren bir durum. normalde bir oyuncuya takıntı falan olmaz bende hatta bir kadına karşı olmaz ama bu defa başka hissettiriyor.
arada düşünüyorum, acaba benimle mi daha mutlu olurdu yoksa robbie arnett ile mi? röportajlarını falan izliyorum, ilişkisini araştırıyorum… kendimi onun yerine koyuyorum. sonra da kendi kendime kızıyorum, çünkü kızın mutlu olduğu belli. ama işte mantık bir yere kadar, kalp başka çalışıyor.
eğer şartlar el verseydi, ruhumun ona ait olduğunu bilirdi. benliğimin her kıvrımı, her düşüncem, her nefesim yalnızca onunla bütün olabilirdi. beynim ise ondan başka hiçbir varlığı asla kabul etmezdi, etmiyor da. ömrüm boyunca başka hiçbir ilişkiye yer açamayacak kadar kesin, katıksız ve geri dönüşsüz bir aidiyet bu…
belki de bu durumun bana zarar verdiğini kabul etmem lazım ama kolay değil. özellikle yıllardır bu hisle yaşayıp da son günlerde iyice ağır basınca, ister istemez içimde bir şeyler sıkışıyor.
böyle şeyleri buraya yazmak ne kadar doğru bilmiyorum ama içimde tutunca daha çok büyüyor. belki bir gün bu his hafifler, belki de hayatımın hep bir parçası olarak kalır.
klavyemi, mouse'umu, masamı ve sandalyemin ayaklarını teker teker kırdım.
bide "eski" bilgisayarıma yumruk atma sonucu bluetooth'u gitmişti.
hem iyi olmasıyla birlikte "dünyanın en kötü oyunu"
breaking bad ve the boys iş birliğinin olmamasının oyunun en büyük hatası olan bir oyun. ayrıyeten genel olarak silah tier sistemi bana çok aptalca geliyor. elinde aynı silah var karşındaki sana 1 vuruyor. tek mermi 200 canını götürüyor insanın ekranı yumruklayası geliyor.
rollerde insanların evcil hayvanları gibi görünüyorlar, konuşamıyorsun, ilişki kuramıyorsun, bakamıyorsun. bakıncada rol dışında laf oluyor saçma sapan bir iş. ayrıyeten fivemden sevgili bulup çıkması ayrı bir aptallık.
Oyun CO-OP adı altında satılıp size tekli modunu oynanması zorla dayatılıyor. Arkadaşınla oyunda belirli bir yere geldikten sonra haritada oyuna devam etmek için kuzeye gitmen gerekirken bunu normal hikaye moduna girip görevler yapıp oraya bir anahtar almamız gerekiyormuş. E zaten tek oynayacaksam neden bunu CO-OP amaçlı olarak sunuyorsunuz ve öneriyorsunuz? Oyunu hiçbir şekilde arkadaşınla oynayıp bitiremiyorsun ve zaten CO-OP modunda hiçbir şekilde hikaye görevi yok sadece silah alıp arkadaşınla bot vuruyorsun. Hayatımdan gereksiz bir 13 saat gitti ve bunu geri kazanmak için elimden geleni yapacağım. Gördüğüm en varlık israfı olan oyun. Almayın, aldırmayın. Saçma sapan Hindistan temalı anlamsız bir hikayeye ilginiz yoksa bu oyunun adını anmayın.
Arkadaşınızla CO-OP hikayeli bir oyun oynamak istiyorsanız buna vereceğiniz paranın %15'ini verip Kane & Lynch : Dog Days alabilirsiniz.
einar selvik’in snake pit poetry’si ile mükemmel bir ölüm sahnesi olmuş. fakat sırf havalı gözükebilmek için iskandinav paganizmi'ni, içeriğini bilmeyen çocuk ruhluların profil fotoğrafı malzemesi olmuştur.
8 yaşından beri kendisine karşı hislerim var. çocuk aklıyla başlayan bu şey, yıllar geçtikçe bende kaybolmadı, aksine büyüdü. son 15 gündür de sanki içimde bir düğüm gibi daha çok baskı yapıyor, beynimin içine çökmüş gibi. çoğu insan bunu “çocukluk/ergenlik hayranlığı” gibi görebilir ama bende biraz daha ağır, anlatması zor bir his.
her şeyimde onu arıyorum, başka birine gülüşünde bile onun yüzü geliyor. hiçbir işime odaklanamıyorum, hayatıma devam edemiyorum. her şeyim olmuş gibi ama aslında hiçbir zaman benim olmayacak. kendime acıyorum, çünkü bir umut bile edemiyorum.
belki garip gelecek ama yıllardır yanımda olmayan biriyle yaşamış gibi hissediyorum. ekrana her çıktığında, her gördüğümde bir anlığına dünya duruyor gibi oluyor. hiçbir zaman ulaşamayacağımı, evli olduğunu ve mesafe farkını bilmek, aslında işin en ağır kısmı.
bazen kendime bile saçma geliyor ama çocukluğumdan beri aklımın bir köşesinde. bir sürü insan gelip geçer hayatında ama ilişkide tip standartımı kendisine o kadar çekti ki başka kadınlarla sağlıklı bir flört yada arkadaşlık ilişkisi kuramıyorum. normalde bir ünlüye bu kadar bağlanmak bana da mantıklı gelmiyor, fakat içimde tuttuğum bir şey bu. günlük hayatımda kimseyle paylaşamadığım için buraya yazmak istedim. belki benzer şeyler yaşamış biri olur, belki de sadece içimi dökmüş olurum.
öyle “hayranlık” değil, baya bildiğin kafamı kemiren bir durum. normalde bir oyuncuya takıntı falan olmaz bende hatta bir kadına karşı olmaz ama bu defa başka hissettiriyor.
arada düşünüyorum, acaba benimle mi daha mutlu olurdu yoksa hz. ali tipli ince sesli robbie arnett ile mi? röportajlarını falan izliyorum, ilişkisini araştırıyorum… kendimi onun yerine koyuyorum. sonra da kendi kendime kızıyorum, çünkü kızın mutlu olduğu belli. ama işte mantık bir yere kadar, kalp başka çalışıyor.
eğer şartlar el verseydi, ruhumun ona ait olduğunu bilirdi. benliğimin her kıvrımı, her düşüncem, her nefesim yalnızca onunla bütün olabilirdi. beynim ise ondan başka hiçbir varlığı asla kabul etmezdi, etmiyor da. ömrüm boyunca başka hiçbir ilişkiye yer açamayacak kadar kesin, katıksız ve geri dönüşsüz bir aidiyet bu…
belki de bu durumun bana zarar verdiğini kabul etmem lazım ama kolay değil. özellikle yıllardır bu hisle yaşayıp da son günlerde iyice ağır basınca, ister istemez içimde bir şeyler sıkışıyor.
böyle şeyleri buraya yazmak ne kadar doğru bilmiyorum ama içimde tutunca daha çok büyüyor. belki bir gün bu his hafifler, belki de hayatımın hep bir parçası olarak kalır.