ipod shuffledir efenim. Kullaniyorum tabii ki. Birkac kulaklik birkac kitap cogu duruyor. Fakat bir ani kutusu vardi ki yaktim onu. Gucsuz hissttiriyor cunku.
Kişiden kişiye değişen durumdur. Ben sevgilimin sadece bana ait olmasından hoşnut olan bir kişiliğim, örneğin. Bu benim karakterim olup, "kekoluk" örneği değildir.
Bazen bazı şeyleri söylemek istiyorum fakat pek Subjektif olacağından söyleyemiyorum efenim. Fakat başlık zaten yeterince subjektif o yüzden raad raad söylüyorum: yarraaamın kılı kadar sevmiyorum efenim.
Pek nezih sözlüğümüzde bazı yazarlarımız vardır ki efenim, hassas oldukları konularda(futbol, din, namus, cinsellik, siyaset) bir başlık görünce, "CEHENNEM ATEŞiNDE YANACAKSINIĞZ!" şeklinde tepkiler vermektedirler.
Aynı zamanda başka bir şey daha farkettim ki, o da şudur: yaklaşık son 15 yıldan bu yana hassas oldukları konular aynı olan, çok kaba ve özellikle belirtiyorum, hassas oldukları konularda bile, bir hayli cahil olan bir nesil yetişiyor. Biz, yani ortalamanın dışındakiler, herhangi bir yerde, "gay", "ateizm", "tanrı", "domuz eti", "namus insanın kalbindedir"lerden birini söylediğimiz veyahut yazdığımız vakit, ortalama insan gelip ağzımıza sıçıyor. Subjektif olarak, sikimde mi? değil. Fakat üzülüyorum sevgili sözlük. Memo Tembelçizer'in bir sözüyle yazımı sonlandırmak istiyorum: "Marjinal unsurlarına sahip çıkamayan her toplum eninde sonunda kafasına oturacaktır."
Zamanında Fransa'da bir aşçı yaşamaktadır efenim. Aşçı Tunie. Tabii o zamanlarda her aşçının özel bir lakabı vardır efenim. Aşçı Tunie'nin de lakabı bol baharatlı anlamına gelen "Tan"dır efenim. Bir gün aşçımız restorantına müşteri çekmek için bir spiceal yapar efenim. Müşteriler, "Special De Tan Tunie" diyerek usta Tunie'nin spesyalinden isterlermiş efenim. O günden bu yana söylene söylene Special De Tan Tunie, şimdiki halini -tantuni- halini almıştır.
Içinde bol bol "bench press" "dambıl" "biceps" "triceps" geçen, karşı cinsi etkilemek için yapılan, sonu gelmeyen inanılmaz sıkıcı muhabbetlerdir efenim.
Madem -kitaplara göre- tanrı her kulunu tek tek yarattı ve her duasını dinliyor, demek ki yaşadıklarımızdan ve acılarımızdan haberdar ve hiçbir şey yapmıyor, işte bu tanrının zaafıdır
Ortaçağ'da Gladyatör karlılaşmalarının yerini almış hededir efenim. Insanları uyuşturnak için futbol kullanılır, bu uyuşturucunun her eve rahatlıkla girebilmesi için televizyonlar ucuz fiyata satılır.
Eee efenim madem böyle bir başlık var anlatmadan geçemeyeceğim. Belki de çok değersiz eski sevgilim bu yazıyı okur, bilemeyeceğim. Her neyse. Anlatacağım şeye geçiyorum.
Kalbur saman içinde, develer berberken falan internet üzerinden bir kızla tanıştım. Kızla tanıştığım anda içime gereksiz bir heyecan doldu. Sanki onun için ölebilirdim. -Fakat sonradan anladım ki hiçbiri gerçek değilmiş. Hissettiğimiz her duygu koca bir yalandan ibaret.- Tanıştığım kızın numarasını alıp "whatsapp" üzerinden konuşmaya devam ettim. Onu çok seviyordum fakat küçük mü küçük bir engel vardı. Aramızda 10 saatlik bir yol vardı. Ben izmirde o ise istanbulda oturuyordu. Onu sevdiğimi söyledim. O da aynını söyledi. Fakat benden bir şey istedi. Istanbula gelmemi. Ben de bir yıl boyunca okulda yemek yemiyerek, dolmuşa binip para vermeyerek gerekli parayı biriktirdim. Gittim. Hayatımın en güzel anıydı. Salaktım. Her şeye bir aptal gibi inanmış, o kadının büyüsüne katılmıştım. Onu uzaktan gördüğüm an, yüzümün kırmızı olduğunu hissettim. Sonra o geldi. Koşarak. Kadıköy sahilinde saniyelerce sarıldım. Belinden tutup çevirdim. Sonra yürüdük saatlerce. Sonra bi parka oturduk, yoğurtçu parkı. Ben onu orada öptüm. Hayatımın en büyük riskiydi. Ama o da karşılık verdi. Ben sevdiği için karşılık verdiğini sanmıştım. Sonradan öğrendim sırf Öpüşmek için öpüşmüş. Ayrıldıktan sonra itiraf etti. Her neyse, ben, dünyanın en büyük aptalı her şey bana toz pembe. Onun beni sevdiğini falan sanıyorum. Neyse aradan bir kış daha geçti. Ben yine gideceğim istanbula fakat küçük bir problem var. Annesi beni istemiyor. Ben de dedim ki "tanışayım annenle" olur dedi. Tanıştık. Kadın harbiden çok iyi biri. Hala bayramlarda mesaj atıyorum. Kadın beni çok sevdi. Her şey mükemmel sanıyorum ben yine. Dünyanın en aptalıyım. Yalnız bir şey farketmiştim. Biraz farklıydı o. Bir şey itiraf edemiyor gibiydi. Ben izmire döndükten sonra söyledi. Aldatmış beni. Okulda bir arkadaşıyla. Çocuk onu öpmeye çalışmış o da karşı koymamış ihtiyacı varmış. Yalan mı değil mi bilmiyorum. Ama ben en güzel duygularımı onunla boşa harcadım. Unutmadım, unutamadım. O aldatmaktan zevk alan hasta biri, ben de çok seven paranoyak biriyim. Hayatta en kötü şey bir paranoyağın, paranoyasının doğru çıkmasıdır. Ben bu itiraftan sonra ayrılmadım, antidepresanlara gömüldüm. Şimdi anlıyorum. Hayatta en değerli şey kendim. Hiç kimsenin mutluluğu benimkinden önemli olmamalı. Fedakarlık sadece evlat için yapılmalı.
Fakat kimsenin anlamadığı bir şey var. Ben bir daha kimseyi öyle sevemeyeceğim. Hiç kimse beni bir daha o kadar mutlu edemeyecek. Şimdi karşıma çıksa, yüzüne bakmam. Bunu içten söylüyorum. Tek istediğim acı çekmesi. Hayatımda hiç kimseden nefret etmediğim kadar ondan nefret ediyorum. Çünkü bana yalan söyledi. Hem de hayatımdaki en büyük yalanı.
Bi arkadaşımın eski sevgilisiyle yemeğe çıktım sözlük. Ama kötü bir şey yoktu içimde. He bir de bir yıllık arkadaşıma yavşadım. Ben galiba yalnızlıktan korkuyorum sözlük. Yalnız olma fikri bile ürpertiyor içimi.