kendini tuhaf hisseden yazardır.
acaba yazdıklarım görünmüyor mu diye başlığını uplar. acaba saçmalamıyorum o yüzden mi kaale alınmıyorum diye düşünüp saçmalama kararı alıp sözlükteki insanları bezdirme kararı alma aşamasına gelir.
Tipsiz, ecüş-bücüş yüzüne bakılmayacak çirkinlikte olan ibişlerdir.
ee kızlar bu tipsizlere yüz vermez doğal olarak. onlar da intikam alırcasına hırsla ve azimle tüm bayanlara saldırırlar.
kedi uzanamadığı hesaba mundar der hesabı.
hayır bir de o tipsizlikle ha bire laf atmaları yok mu gerçekten çok gülünç oluyorlar.
Îlkokuldan üniversiteye kadar hatta üniversitede de anlatılan ve hala öğretilemeyen eğitim sistemidir. minimum 12 yıl boyunca anlatılan tarih dersini bir türlü insanların kafasına sokamayan sistemin yapamadığını uyduruk dizilerden öğreniyoruz.
hanginiz sülümanın şehzade mustafayı astırdığını biliyordu da tarihini dizilerden öğrenen rererörö diye ahkam kesiyor !
1.60 aşağı 1.60 yukarı başka bir şey bilmeyen oğlandır. belli bir kuyruk acısı var ama bize de acı be gülüm ya trollüğü beceremiyorsun diye senin yaptığın oğlanımsı şeylerden gına geldi amk. zaten bu 1.60 lık kız yüzvermediği için gay olmuş heralde yazık!
kadir inanır ın Üstünde el yazısıyla molotof yazan şişeyi gözleriyle süzüp suratındakı üzgün büzgün ifadeyle meyhaneye atmasıdır. kadir de molotofçu çıktı. (bkz: kara gözlüm)
Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, bugünkü yazısında, ''Hükümet öldü, ortada bir cenaze var ve 'Bu cenaze nasıl kalkacak?" sorusunu soruyor.
Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne, bugünkü yazısında 17 Aralık'ta gerçekleştirilen 'rüşvet ve yolsuzluk' operasyonu sonrasında Başbakan Erdoğan'ın tavrına atıfta bulunuyor.
Yolsuzluk operasyonunda ikinci dalganın gerçekleşmesi durumunda, olayların üzerinin örtülemeyeceği ve kamuoyunun zihninde yer edeceğini belirtiliyor.
Türköne aynı zaman da, yolsuzluk operasyonu sonrası hükümet için artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını, ortada artık bir 'cenaze' olduğunu ve ölüyü diriltmenin mümkün olmadığını vurguluyor.
Seveni-sevmeyeni vardı. Kötü haber duyulunca ortalığı bir şok dalgası sardı. Olanlar anlaşıldı, umutlar ve tereddütler artık yerini gerçek haberlere bırakmaya başladı.
Her kriz fırsatlara kapı aralar, tabii daha çok huzursuzluğa yol açar. Toplum huzursuz. Huzursuzluğun sebebi belirsizlik. Bize düşen, taşları yerli yerine koyarak, önümüzde uzanan yolları tanımaya çalışmak.
Ortada bir cenaze var. Hükümet'e destek olmak da karşı durmak da durumu değiştirmiyor. 17 Aralık soruşturması, eninde sonunda tamama ermesi gereken bir süreç başlattı. 16 Aralık gününe dönmenin artık imkânı yok. Daha ötesi, durdurulan bir soruşturma dalgası dosyasına sığmakta zorlanıyor. Endişeye kapılanların, huzursuz olanların önlerini görmek için peşinen kabul etmesi gereken bir öngörü: Bu mesele mahkemede bitecek. Siyasî olarak üretken tartışmalara ve kavgalara girişmek sonucu değiştirmeyecek. Kararı mahkeme verecek. Birileri uluslararası komplonun peşine düşüp, "paralel devlet"i deşifre etmeye ve "şer ittifakı"na halkı ikna etmeye çalışırken, savcı elindeki yolsuzluk soruşturmasını tamamlayacak, topladığı delilleri bir iddianameye döküp mahkemenin önüne koyacak. Mahkeme de bize dönüp "nasıl bilirdiniz" diye sormayacağına, yani kamuoyu araştırmaları veya seçim sonuçlarına bakmayacağına göre cenazeyi bu delillere bakarak kaldıracak.
Toplumdaki belirsizlik ve huzursuzluk, duygusal tavırları keskinleştiriyor. Yargı duruma el koyduğuna ve elini geri çekmesi de mümkün olmadığına göre herkesin durumu kabullenmesi lâzım. Masumiyet karinesine saygı gösterip, yargının işini baskı altında kalmadan yapmasına fırsat vermekten başka çare yok. Bizler işin siyasî boyutuna bakıp, orada olup bitenlerden anlamlar devşirmeye çalışıyoruz. Savcılar ve yargıçlar siyasî polemiklere giremiyorlar; önümüzü görmek için kullanacağımız bilgileri, bu soruşturmalar hakkında sürekli konuşan Başbakan veriyor.
Başbakan, 11 yıldır başımızda. Hangi durumda ne tepkiler verdiğini ezberledik. Söyledikleri gibi söylemedikleri de vaziyeti aydınlatıyor. Bir yolsuzluk var mı? Başbakan kendi üslubu ve tarzı içinde, soruşturma dosyasının ürkütücü olduğunun işaretlerini fazlasıyla veriyor. Öncelikle, yolsuzluklar hakkında çelişkili şeyler söylüyor: Halk Bankası genel müdürünün evinde bulunan paranın bir hata olduğunu sonunda kabul etmesi gibi. Yolsuzluk iddialarının "iftira" olduğuna dair bir savunmaya girişmiyor. Delillere ve bulgulara dayalı bir savunma yerine davayı siyasî alana taşıyor ve orada çözüm arıyor. Önce yargıya topyekün bir savaş açarak, hakkında verilecek hükmü peşinen tartışmalı hale getirmeye çalışıyor. Tribünlere hitap ediyor; arkasındaki halk desteğini yargının karşısına dikiyor. Kaos endişesini ve alternatifsizliği tahrik ederek, toplumun huzursuzluğunu siyasî desteğe dönüştürüyor. Yargı karşısında güç toplamak adına, ordudan kurumsal destek arıyor. Bu desteği sağlamak için Pandora'nın kapanmış kutusunu sonuna kadar açıyor; davaları yeniden yargılamaya teşebbüs ediyor. Cezaevinde yatanların kurtuluşu, Hükümet'in ayakta kalmasına bağlı olduğu için doğru bir hesap; ama çok tehlikeli. Kimse minnet hissi duymayacağına göre, Hükümet'in yağmurdan kaçarken yakalanacağı doluyu kestirmek pek zor değil.
Başbakan'ın işaretlerini verdiği üzere, savcıların elindeki dosya çok sağlam ise bu tedbirlerin hiçbiri çare olmayacak. ikinci dalga tutuklamalar gerçekleştiğinde durumun vahameti kamuoyu için de "üstü örtülemez" bir şekilde zihinlere yerleşecek. Bundan sonra netleşecek olan duruma hazır olalım. Hükümet'in kaosu engelleme yeteneği olmadığı ortaya çıkacak. Bu tablo netleşince, toplumu istikrarsızlık ve ekonomik çöküş ile korkutma argümanları da çökecek. Başbakan da dahil hep birlikte, ülkeyi istikrar içinde tutacak bir çözüm ve alternatif arayışına girişeceğiz. Bulabilecek miyiz? Çözüm fırsatı Başbakan'ın elinden kayacak. Sonra?
Yüksek bir hararetle Başbakan'ı seven veya sevmeyenlerin körüklediği kavgayı ve kutuplaşmayı bir kenara bırakmalıyız. Ortada artık bir cenaze var. Ölüyü diriltmek mümkün olmadığına göre; "Bu cenaze nasıl kalkacak?" sorusu, hepimizden cevap bekliyor.
--spoiler--
insanın ağzını açık bırakan fiyata sahip olan ve diğer adı trüf mantarı olan mantardır.
Kokusu nedeniyle eşsiz bir aramoya sahiptir. Günümüzde dünyanın en ünlü mantar çeşidi olmasının nedeni ise havyardan sonra dünyanın en pahalı yiyeceği olmasıdır Kara elmas" da denen trüf mantarı için kullanılan "Tanrı ve kralların besini" söylemi de bu yiyeceğinin kıymetinin bir göstergesidir. Fransa'nın 17 şehrinde trüf için festivaller düzenlemekte ve bazılarında mantarlar, açık artırma ile satılmaktadır.
Bulunması ve toplanması zor olan bu mantara halk arasında domalan mantarı da denilmektedir.
Sağlıklı evlilik için çiftleri evlilik öncesi eğitime alan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan evli çiftlere sağlıklı cinsel hayat önerileri geldi. işte o tavsiyeler...
1)"Tekdüzeliği aşın, birlikte haz alın. Korunma yükünü bir tarafa bırakmayın"
2)Cinsellikte tekdüzeliği egellemeye yönelik değişimler için kafa yorulmalı, çaba sarfedilmeli.
3)Korunma yükü eşlerden sadece birine yüklenmemeli, paylaşılmalı.
4)Her iki taraf farklı şekil ve zamanlarda haz alabilirler
5)Eşler cinsel beklentilerini, haz verici şekil ve hazza ulaşma zamanını birbirlerine anlatmaktan çekinmemeli.
6)Gerek gün içinde gerek cinsellik sırasında sevgi ve beğeni ifadesi olan tavırlar (hediyeleşme, özel günleri hatırlama, sarılma, okşama, öpme vb.) ve iltifatkâr sözlerle gönüller yumuşatılmalı.
7)Gerek cinsellikle gerekse evliliğin tüm geçmişi ile ilgili daha önce yaşanmış kötü anılar unutulup geçmişte bırakılmalı.
8)Cinsel yaşamın mahremiyeti korunmalıdır.Eşlerin birbirine güven ve bağlılık duyması için mahremiyetin korunması çok önemli.
9)Kırıcı, suçlayıcı, damgalayıcı konuşmalardan uzak durulmalı. Sorunların yaşanmasını en aza indirmek için iyi bir iletişime dikkat edilmeli.
10)Emir bildiren yerine rica bildiren sözler seçilmeli.
11)Kişi sadece kendini düşünmemeli, paylaşıma önem göstermeli, birlikte haz almaya dikkat etmeli.
12)Cinsel ilişkide ağrı oluşturacak hastalıklarda veya genel durumu bozan hastalıklarda anlayışlı olunmalı.
13)Özellikle cinsel fonksiyon bozukluğu yaşandığında sabırla ve anlayışla yaklaşılmalı.
14)Eşlerin her ikisi de çok eşlilikten kaçınmalıdır.
1) ali kaya
Gaziantep H Tipi Cezaevi'nde 'cinayet' suçundan yatan, yakışıklı olması ve masum görüntüsü nedeniyle 'bebek yüzlü katil' lakabı takılan 35 yaşındaki Ali Kaya, cezaevindeki açık görüş sırasında kalabalıktan faydalanarak firar etti. Güvenlik güçleri, Kaya'nın yakalanması için çalışma başlattı.
2)yavuz yapıcıoğlu
Cumhuriyet tarihinin en çok insan öldüren katili olan Yavuz Yapıcıoğlu, 1994-2002 yılları arasında polis kayıtlarına göre 18, ailesine ve görgü tanıklarına göre 43 kişiyi öldürdü. Sudan bahanelerle işlediği cinayetlerden bir kaçı şöyle; 1994te istanbulda aynı mahallede oturan bir genç kız günaydın dedi. Bu yüzden kızla ve genç kızın nişanlısı ve arkadaşlarıyla kavga etti. Kavgada bıçağını çekip 3 kişiyi öldürdü. Pertevniyal Lisesi önünden geçerken bir hademe ile kız öğrencinin tartıştığını görüp olaya karıştı. Önce kızı kovaladı, sonra kendisini engelleyen hademeyi bıçakla öldürdü. Cinayetten sonra kaçtığı Adanada olmadık sebeplerle 3 kişiyi daha öldürdü.
Adanadan kaçarken bindiği otobüs Ankarada mola verdi. Simit alacaktı; ancak cebinde parası yoktu. Tanımadığı birinden para istedi, vermeyince adamı izleyip tenha bir köşede şişleyerek öldürdü. Cinayeti gören bir adamı da kovaladı, yakalayıp boğazından keserek hayatına kıydı. Harçlık vermedi diye ağabeyinin dükkanını yaktı. Ayrıca yakın akrabalarından ikisinin daha evini yaktı. Silivrideki babasını öldürmek için evini bastı, baba Selim pompalı tüfekle ateş ederek Yavuzun elinden kurtuldu. Buradan Balıkesir Edremite anneannesinin yanına kaçtı. 3 gün birlikte kaldığı anneannesi annesiyle ilgili hoşuna gitmeyen bir söz söyleyince kristal kül tablasını başına vura vura öldürdü. Olayı duyan anne 2 gün sonra kalp krizinden öldü.
3)adnan çolak
Yaşlı insanlari öldürüyorsam da bunlar zaten zamanlarını doldurmuşlar. Onlar bizim yerimize fazladan yaşıyorlar. Belki de bizim kısmetimizi yiyorlar. Hem kendimi tatmin ediyordum, hem de onlari öldürerek toplumu rahatlatıyordum. Artvin Canavarı ya da Baltalı Katil olarak bilinen Adnan Çolak işlediği 11 cinayeti bu sözlerle açıkladı. 1992-95 yılları arasında Artvin ve ilçelerinde yaşları 68 ile 95 arasında değişen yaşlıları kurban seçen Çolak, öldürdüğü 6 kadına da tecavüz etti.
Yakalandıktan sonra Adnan Çolakın yargilanması beş yıl sürdü. Zonguldak 1. Agir Ceza Mahkemesi, 25 yaşında cinayet islemeye baslayan Adnan Çolak'ı 6 kez idam, 112 yıl ağır hapis cezasına çarptırdı.
4)Mehmet Karahasan ve Yiğit Bekçe 20 Ekim 2006da başladıkları katliamda, 52 saat içinde 7 kişiyi öldürdüler. Katliamın ilk kurbanı, Bursa-Yalova kara yolunun Ovaakça beldesi yakınlarındaki kestane şekeri satış mağazasında tezgahtarlık yapan Hüseyin Çalışkan oldu. Bundan beş saat sonra, izmitte bir pişmaniye dükkanına giren zanlılar, burada da Fatih Kılıçı öldürdü. ikinci cinayettin üzerinden 7 saat geçmişken Sakaryanın Hendek ilçesindeki bir akaryakıt istasyonuna giren Mehmet Karahasan ve Yiğit Bekçe, burada iş yeri çalışanı Mehmet Çakırı öldürdü.
Daha sonra otomobille uzun bir yol boyunca ilerleyen ve katliama devam eden ikili Mersin'in Erdemli ilçesine bağlı Tömük beldesinde büfe işleten Özkan Köse'yi Pozantı - Çamalan mevkisinde Bekir Ciritçi'yi, Gölbaşı'nda Enver Aycık ile Necati Yücel'i öldürdüler. Mehmet Karahasan ve Yiğit Bekçe, ilk cinayetten 52 saat sonra Kızılcahamam'da yakalandı. 6 ilde işlenen cinayetler için açılan farklı davalarda ikisi de birkaç kez müebbet hapisle cezalandırıldı.
5)insan avcısı
ilk cinayetini 22 yaşındayken kardeşini boğarak gerçekleştirdi. Mart 1998-Şubat 2001 yılları arasında Kayseride 6 kişiyi daha öldürdü. Yakalandığında, "Zaten avcıyım. Kurbanlarım av, avların üstünden çıkan para ve eşyalar da av ganimeti" dedi.
6)orhan aksoy
17 Ağustos depremine kadar, evli ve iki kızı olan Orhan Aksoyun sakin bir yaşamı vardı. Depremden sonra işleri bozulduğu için ailesini Romanya'ya yolladı ve öldürmeye başladı. Ekim 200-Ocak 2001 arasınada 5 kişiyi öldürdü. Kurbanlarını boğduktan sonra koliye koyup şehrin tenha bölgelerine bıraktığı için kolici katilolarak adlandırıldı.
7)"iddiayı kazandım"
Seri katil olarak tutuklandığında, istanbulun ilk seri katili Seyit Ahmet Demirci ile girdiği iddia üzerine öldürmeye başladığnı söyledi ve istanbul DGMde verdiği ifadede Bu iddiayi kazandim. dedi.
5 cinayet, 4 gasp ve 1 tecavüzden yargılanan Demirci, kendisini seri katil olarak değil kiralık katil olarak adlandırdı.
8)Erdinç Tümer
1971 doğumlu Erdinç Tümer, Ocak -Ağustos 1999 arasında izmir ve Bursa'da 5 kişiyi öldürdü. Halen firarda polis tarafından aranıyor.
1999-200 arasında istanbulda biri kadın 5 kişiyi öldürdü. Yakalandığında söylediği Cinayetlerde kullandığımız silahlardan birini ve susturucuları Mehmet Özbay diye tanığım Abdullah Çatlı'dan almıştım. Onun emriyle Ukrayna'da Kiev'de biri subay üç askeri öldürdüm" sözleri kamuoyunda tartışma yarattı.
9)Çivici Katil
"Çivi görünce dayanamıyordum, insanların kafalarına çakmak istiyordum hep" Yakalandıktan sonra polise bu ifadeyi veren Süleyman Aktaş, çivici katil olarak biliniyor. Elektrik Kurumunda hat işçiliği yaparken 31 bin 500 volt elektrik akımına kapılıp ağır yaralanan Aktaş, bu olaydan sonra 1986 yılında Antalya'da Nuri Keskin adındaki Başkomiseri öldürdü ve tutuklandı. Mahkeme akli dengesinin yerinde olmadığına karar verdi ve Süleyman Aktaş'ı, Manisa ruh ve sinir hastalıkları hastanesine gönderdi.
Köye döndükten 3 yıl sonra, 4 komşusunu boğarak öldürdü. Ona 'Çivici Katil' denmesinin nedeni ise öldürdüğü kurbanlarının kafalarının çeşitli yerlerine ve gözlerine çiviler çakmasıydı.
10)Kuyucu Katil
istanbulda boğazlarını kestiği kurbanlarını su kuyusuna attığı için bu adı alan Özkan Zengin 2 ayda 4 kişiyi öldürdü.
Yakalandıktan sonra polisteki ifadesinde Erkeklerden nefret ediyorum. ilk cinayetin ardından adam öldürmek alışkanlık oldu. Onlardan nefret ettim, nefretim öldürme hissiyle birleşince öldürdüm. cinayetler gazetelerde haber olunca öldürmeye ara verdim. Yakalanmasaydım içimdeki nefret nedeniyle öldürmeye devam edecektim" dedi.
11)Mobilyacı Katil
Seyit Ahmet Demirci, Mayıs-Temmuz 1998 tarihleri arasında istanbul'da üç mobilyacıyı dükkanlarının bodrum katında kafalarına kurşun sıkarak öldürdü. Demircinin neden sadece mobiyacıları hedef seçtiği ise geçmişte yaşadığı bir travmaya bağlı. Çocukluğunun geçtiği Fatsada en yakn arkadaşı ile birlikte küçük bir mobilyacı dükkanının bodrum katında saldırıya uğradı. Seyit Ahmet son kaçmayı başardı. Ancak yaşlı mobilyacının arkadaşı Habil'e tecavüz edilişini izledi. iki arkadaş bu olayı sonsuzluğa gömdüler. Ta ki üniversitede okuyan Habil'in intihar ettiği haberi gelene kadar. Habil'in neden intihar ettiğini yalnızca Seyit Ahmet biliyordu.