evet sözlüğümüzde herkese hakaret siliklik sebebi iken vakti zamanında yaşanmış bir hikayeden bahsedeceğim.
sanırım 2007 temmuz ya da ağustos ayı, seçimden biraz sonraydı sanırım. akp'den başka partileri tutanların pişmanlıktan dizlerini dövdükleri dönemler. akp her 2 kişiden birinin oyunu almıştı falan filan.
tam o sırada sözlüğümüzden bir yazar aynen şunları yazdı sözüğe.
"en kalabalık sürüye sahip çoban" diye yapıştırdı. ama bizde yılların yazarıyız, gammazıyız ya şikayet ettik. ne hikmetse yazarımız çaylak bile olmadı.
evet sayı seyirciler bu gece şu yukarda yazdığım cümleyi yeni nesiller, bundan haberi olmayanlar, haberi olup da bilmemezlikten gelenler, silinip de benim gibi başka nick alan herkes kafasında bir yere yazsın. zira bulunduğumuz ortamda siliklik kavramı yoktur. olmamıştır, olmayacaktır.
2006 haziran ayından beri takip ediyorum uludag sözlüğü, ekşi sözlükte istesem yazar olurdum, itü sözlüğe üye oldum sadece 2 entry girdim, özgür sözlükte 25, türkiye sözlükte 200, iü sözlükte de yaklaşık 250 tane entry yazdım. hepsini okudum, irdeledim.
yok kardeşim gerçekten yok en yenisinden en eskisine kadar hiçbir sözlükte yazarları bu kadar uzun süreli çaylak yapıp silmeyen, silip geri tekrar açan başka sözlük yok inanın.
o kadar komedi unsuru var ki, inanın 2 gün takip edin şu sözlüğü 2 gün, mahşer-i cümbüş'ten çok gülersiniz burada olanlara. zaman zaman "oha" gibi tepkiler de vereceksiniz.
şurada o kadar çok sayıda çaylaklık cezası almasına rağmen halen yazar olan bir sürü adam tanıyorum. çoğu da yakın arkadaşlarım. çaylaklıkları da öyle şeylerden ki gözlerinize kulaklarınıza inanamaz, makatınızla gülersiniz.
nedendir bilemem komik olan her şeyde küfre yatkınlık ya da küfür malzemesi olarak kullanılan malzemeler hep kullanılıyor. bel altı muhabbet diye tabir ettiğimiz bu olay, eskiden halk arasında sadece çok samimi ve homojen ortamlarda gerçekleşiyordu.
homojen ortam, ortamdaki muhabbetin dozunu ve seviyesini belirliyordu. bunu hem bayanlar hemde erkekler yaptılar onlarca yıldır.
şimdilerde heterojen ortamlarda moda oldu, özellikle bunda iki kişinin çok etkin rol oynadığı açık. biri cem yılmaz diğeri de ata demirer. son yıllarda recep ivedik'te buna dahil oldu diyebiliriz. küfürü bir komiklik unsuru olarak değiştirdiğimizden beri aklıma hep şey geliyor.
shrek 1 den sonra çıkan çorum versiyonunun en güzel yerleri hep küfürleriydi itiraf edelim. ama o küfürleri biz yerken gülmeye başlarsak eğer işte o zaman ne olacak merak içindeyim...
son yıllarda insaniyetimizi, samimiyetimizi, dilimizdeki güzelliği, estetiği ne kadar kaybettiğimizi, ne kadar çok ruhsal sorunlar çektiğimizi ortaya çıkaran bir durum.
"yüklemsiz özne olmaz" derdi edebiyat hocalarımız. bugünleri görselerdi herhalde utançlarından ne yapacaklarını bilemezlerdi. artık onların söyledikleri kaide değişti.
hayatımızda öyle bir yere soktuk ki küfrü, bir yerlerimize her şeyden çok girdi. birilerini sevmeden, eline, beline, ağzına vermeden duramıyoruz. ha normal şartlarda bu küfürleri edenlerin böyle bir tecrübelerinin de olmayışı çok tezattır ayrıca.
artık gençlerimiz sözlük olarak "lümpen sözlük"ü kullanıyor küfür dağarcığını geliştirmek için. ve biz böyle devam edersek bu dağarcık bizi, bütün toplumu yutacak.
türk insanının son yıllardaki en büyük çelişkilerinden, yanılgılarından biridir. öyle ki en yakın arkadaşımızın anasına küfretmeden onu sevdiğimizi söyleyemez olduk. hatta bazıları bu küfürlü samimiyeti o kadar abarttılar ki sevgililerine "seni çok seviyorum a.q" gibi demeçler veriyorlar.
neyse küfür artık bizim için dolaylı tümleç, zarf tümleçi, yer imleci olmayı bıraktı anlayacağınız. şimdilerde küfür kelimeleri yüklemcilik oynuyor hem de özne en sevdiklerimizken.
dönemin cumhurbaşkanı ismet inönü tarafından söylenen ve dönemin başbakanı celal bayar'ın günlüklerinden öğrenilen olay.
şimdi burada öyle bir şey var ki, bu hadise chp zihniyetinin temellerini çok sağlam bir şekilde inşa eden adam olan ismet inönü'nün temelleri neye dayandırarak attığını ortaya koyuyor. müslüman olarak doğmuş ve müslüman olarak yaşamış ve son nefesinde kelime-i şehadet getirmiş olan atatürk'e cenaze namazı kılmak neden laikliğe aykırıdır bunu soruyorum kendime?
dönemin başlarından çok partili siyasete geçiş denemelerinde yaşanan olaylar mıdır bu korkuyu yaratan?
yoksa saltanatın bittiğini ilan edip kendi saltanatının bitirileceğinden korkmak mıdır?
atatürk'e cenaze namazı alenen kılınsaydı ne olacaktı merak içindeyim?
herkes beş vakit namaza başlar diye mi korktu inönü?
tabi ki hayır.
ismet inönü akıllı adamdı, türkiye cumhuriyeti'nde elit bir kesim olmaya başlayan cumhuriyetçilerin pazularının gücünü korumak istedi.
siyaset saltanatını sürdürmek içinde atatürk'ü kullandı. atatürk yıllarca onu siyasetten uzak tutmak için her şeyi yaptı ama olmadı. önce başbakan sonra cumhurbaşkanı oldu. neredeyse ölene kadar da saltanatını sürdürdü.
beşiktaş futbol takımı şu ülkede ya da ülke dışında şu ülke için bir şeyler yapamışken taraftarının başka takım taraftarlarıyla, takımlarıyla alay etmeyi, hakaret etmeyi içlerine sindirirken ve en tuhafı birileri bunu yaratıcılık olarak görürken olayın ters dönmesi sonucunda açtıkları/açabilecekleri alternatif pankart ya da dillendirilebilecek olan söz.
metalaist kharkiv takımının 50 numaralı brezilyalısı. ayrıca 2. adriano vak'ası da denebilir. bu adam çok can yakar demedi demeyin. seneye mutlaka avrupada iyi bir takımda oynayacaktır.
edit: beşiktaş'la oynadıkları uefa kupası rövanş maçında 2 gol atıp yızdızlaşmıştır.
işi kötü tarafı ilk attığı golde topa sanki kalede gavur var gibi vurmuştur. hakan o topu tutsaydı topla kaleye girerdi herhalde...
şahsım tarafından oluşturulan ilerde bir atasözü ya da deyim kıvamına geleceğinden korktuğum büyük söz.
ey insanoğlu sıçmaya karar verdiysen bir de sıçtığına bakacak cesaretin varsa sıçtığın bokun renginden korkmayacaksın. yoksa onu sıçmak için ve ona bakmak için gösterdiğin cesaretin ne manası kalıyor ki...
Agop ile Eleni evlenmisler ve cicim aylari bittikten sonra Agop eve gelip koltuguna kurulur kurulmaz, gazeteyi yüzüne çekip Eleni'yle hiç ilgilenmez olmus.
Günlerden bir gün Eleni Agop'tan ilgi beklentisi ile;
- 'Bre Agoppp! Mutfagin penceresi bozuldu, yaparsiinn?'
Agop, gazeteyi yüzünden indirmis, gayet sinirli bir sekilde;
- 'Niye, ben pencereciiii?'
Ertesi gün Eleni yine ilgi görmek umuduyla,
- 'Bre Agoppp, mutfakin muslugu bozuldu yaparsiinnn?'
- 'Niye, ben muslukçiii?'
Bir sonraki gün
- ' Bre Agoppp, tuvaletin sifoni bozuldu, yaparsiinn?'
- 'Niye, ben tesisatçii?'
Ertesi gün eve gelen Agop bi bakar hersey tamir edilmis,
- ' Kuzum Eleni bunlari sen yaptinn?'
- 'Yoo..'
- 'E, peki kim yapti?'
- 'E, bilirisin, kapici Abdurrezzek'in bende gözi vardir, 'yaparsiin?'dedim, o da dedi 'yaparim, ama bi sartla.'..'
Agop merak icinde sorar,
- ' Neymis?'
Eleni :
- ' E, dedi bana, ya benimle yatarsin, yada bi pasta yaparsin.'
Agop rahatlar,
- ' Peki kuzim, ne pastasi yaptin?'
Eleni sinirlenir;
- 'Niye, ben pastaciii?'
başlığın asıl hali: başlığı açan sözlükte yokken sözlükte var olan durumlar olacaktı ama karaktersizlik işte. sığdıramadık uydurduk. neyse...
yeni nesil olduğunun farkında olmayan, yeni bir tespit yaptığını zanneden yazarlara bir uyarı mahiyetindeki durumdur. zira çoğu yazar daha buralarda yok iken bahsettiği durumlardan çok yazar kanatlanmıştır...
belli zamanlar öncesinde laflarına sözlerine ve yaptıklarına itibar edilmeyen insanların şimdi tapılır hale gelmesidir.
bir kaç örnekle taçlandıralım.
teknik direktör olarak kariyerine başladığında maç analizi yapamadığı için eleştirilen rıdvan dilmen sanırım buna en büyük örnektir.
uzun süreli ve sürekli sakatlıklardan dolayı futbolu genç yaşında şeytan lakabıyla bırakan bu adam teknik direktörlüğe başladığında onun futbol zekasından hocalığından şüphe ediyorlardı. fenerbahçe'de hocalığa başladığı sezon bir mtk budapeşte maçı sonrası hocalığını bırakıp gitti. şimdilerde öyle maç analizleri yapıyor ki, herkes "adam harbiden doğru söylüyor" diyorlar. ve bunu takım ayırdetmeksizin bütün takımların taraftarları söylüyor.
"Sonradan görme ve sosyeteye girmeye çalışan kadının biri petshop"tan içeriye girer ve bir hayvan almak istediğini söyler bu arada gözü alımlı tüylü papağana takılır ve kırıtarak bunu istiyorum der.
Bunu gören papağan dükkan sahibine dönerek; "Recai beni bu karıya satma, bu karı orospu" der..
Kadın müthiş sinirlenmiştir ve gurur meselesi yapmıştır, dükkan sahibine; bu papağanı yarın almaya gelicem bu arada terbiyeli konuşmasını öğret yoksa karışmam der ve gider.
Recai kadın gidince papağanı terbiye etmek için bi kova su alır ve papağanın kafasını suya sokup çıkardıktan sonra yarın müşteri gelince nasıl hitap etmesi gerektiğini söyler. Papağan inat eder ancak birkaç denemeden sonra pes eder.
Ertesi gün kadın gelir ve tamam mı diye sorar, sonra papağana döner ve;
- Ben eve geldiğimde nasıl hitap edeceksin?
* Hoşgeldiniz hanımefendi diyeceğim.
- Peki yanımda bir beyle geldiğimde nasıl hitap edeceksin?
* Hoşgeldiniz hanımefendi, hoşgeldiniz beyefendi diyeceğim.
- Peki yanımda iki beyle geldiğimde nasıl hitap edeceksin?
* Hoşgeldiniz hanımefendi, hoşgeldiniz beyefendiler diyeceğim
- "Peki yanımda üç beyle gelirsem ne diyeceksin?" der demez papağan dayanamaz patlar.
* recai getir kovayı bu kadın harbiden orospu."
Hani şu SABAH gazetesinin üçüncü sayfasında yazan keçi sakallı bir şişko var ya, o söylemişti... Bir mahalle takımı olan Ermenistan'ı 8-0 yenmemiz gerekirken ancak 2-0 yenebildik, bu oyunla çarşamba akşamı bizi bozgun bekliyor demişti...
Şişko yanıldı. Bozguna uğramadık. Şapşal bir Belçikalı ceza sahası içinde voleybol oynamaya kalkınca, beraberliği güç bela kurtardık.
Emre o penaltıyı kaçırsaydı Hıncal ağabeyin ne yazacağını da merak ederim doğrusu...
Her neyse. Umarım şişkonun dediği gibi bu rezillik aklımızı başımıza toplamamıza yol açar.
ispanya birinci olur, biz ikincilik için Belçika'yla çekişiriz, demiştim. Düzeltiyorum: ispanya birinci olur, Belçika ile Bosna-Hersek ikincilik için çekişirler...
Ya biz ne mi oluruz?
Bana ne soruyorsunuz hemşerim, başınızda koskoca imparator var, ayda üç yüz elli bin lira mı ne alacakmış, ona sorunuz!
Fakat bana sorarsanız, başarısızlık, bu kez yedek kulübesinde Atatürk posteri bulunmamasından kaynaklandı.
Çünkü Avrupa Kupası'nda koyuyorlardı posteri, çocukların da ona bakıp milli hisleri kabarıyordu, bu gazla kazanıyorlardı maçı... (Almanya maçını kazanamadılar ama zarar yok.)
Böyle yazmışlardı... Hükümetle görülecek küçük bir hesapları vardı ya, maksat gıcıklık olsundu... Atatürkçülük edilmesi gerekiyordu! Atatürkçülük, yani çağdaş uygarlık düzeyi ve bilimin önderliği, ancak "üfürükçülükle" sağlanabilirdi!
Dalga geçtim, kızdılar.
Çamur atmak için lafımı çarpıttılar: Sanki ben orada Atatürk resminin bulunmasına karşıydım! Yani bu demektir ki, Atatürk'e de karşıydım! (Bana "Atatürk düşmanı" diye iftira eden teresler onlara ilham vermişti.)
Atatürk'ün "suretinden medet ummayı" eleştirmek "hükümet yanlısı olmak" sayılıyordu...
"isteyen Marylin Monroe posteri koyar, sana ne?" dediler.
Yok, onunla maç kazanamayız, o ancak Lefter'le Turgay'a "hitap" eder, hadi Britney Spears olsa tamam da... (Naomi Campbell koyun, vallahi ben de çıkar oynarım! Dört dakika sonra düşer kalırım ama zarar yok.)
Kimileri de Atatürk posterinin yedek kulübesinde ayak altında dolanmasına, yere dayanmasına bozulmuşlardı... Kur'anı Kerim gibi bel hizasından yukarıda tutulması gerekirmiş!
Bu kafayla devam etsinler...
Belki hem şampiyon oluruz hem de hükümet devrilir!
Atatürk posterini getirip başbakanlığın kapısına dayasınlar, Recep Tayyip Erdoğan onu görünce çarpılsın, ağzı bir yana burnu bir yana gitsin.
Ardından Aydın Doğan'ın vesikalık resmini gösterelim, artık hiç iflah olmasın, ne de olsa Atatürkçü adam. Hem de kağıtçı.
Eh, bana da Zafer Mutlu'nun fotoğrafını gösterirsiniz, tansiyonum fırlar, benden de kurtulursunuz!
evet yanlış duymadınız, yanlış okumadınız. türk erkekleri küfürlü tüm konuşmalarda gülerler. neden olduğunu araştırdım yıllarca, hani dedim acaba gizli kalmış bir duygu boşalması mı yaşıyorlar küfür ederken?
malda kalmıştık en son bu mallar bir yerlere girip çıkarken biz çok gülüyoruz sayın seyirciler. neden olduğunu, nasıl olduğunu bilmiyorum.
amma velakin cümbür cemaatin diline düşmüşüz, mevzu da bir penis bir de vajina arasında geçti miydi?
biz güleriz arkadaş.
burdan yetkililere sesleniyorum bu ülkede insanların stressiz olmalarını ve yaşamalarını istiyorsanız, insanların rahat küfür etmeleri için küfür istayonları ve rahat seks yapmaları içinde kerhane kurunuz...
bir de cem yılmaz, ata demirer gibi stand up'çılara bir sözüm olacak bu milleti güldürmek için uğraşıyorsanız bir gün sahneye bir şişme karı ya da bir rusla çıkıp sevişin ya da seks yapın. gerçi o zaman mevzu stand up'lıktan biraz çıkar ama inanın güldürmek için tek kelime konuşmanıza gerek kalmaz...
bu ülkedeki en büyük stan up olan şahin k üstadıma selamlar ederim...
en azından aklı başında sandığımız sanatçılarımız böyle tavırlar sergileyip de zaten kutuplaştırılmaya çalışılan halkımızı iyice birbirinden uzaklaştırmaya çalıştıkça deliriyorum. onları taraf olmaya zorlamak ya da kendi adımıza taraf olmak zorunda olmak bana göre değil. en yakın arkadaşlarıma düşman olmak istemem...
herkes düşünür, kimse gerizekalı değildir.mühim olan düşünülenlerin birilerinin düşüncesi olduğunun farkında olup saygı göstermek.
bir efsanedir, bir ikondur insanlık alemi açısından. hem içerdiği anlam ile derin düşüncelere salar bizi, hem yeni bakış açıları kazandırır hayata dair.
önce hikayesiyle başlayalım;
bundan yüzyıllar önce bir hafız ve arkadaşları varmış. bu hafız pasifikte yaşayan bir mu imiş... neyse bir gün hafızın arkadaşları porno muhabbeti yapıyorlarmış ki muhabbet edenlerden biri hafıza bir soru sormuş porno kültürü ile alakalı...
arkadaşlardan başka biri;
- "ulan o ne bilsin, o adam hafız onun o taraklarda işi olmaz"
demiş...
bunu duyan hafız önce sorunun cevabını verip adamları göt ettikten sonra, bir şey bilmez onun işi olmaz diyene dönüp;
şimdi aslında bu çok komik bir hikaye. hikaye diyorum evet çünkü gerçekten çok komik. sözlüğümüzde böyle nasıl desem hafta da bir kaç gün mübarek gün(cuma) ilan ediliyormuş gibi ya da cumhuriyet bayramı...
bir bakış atalım bakalım derdimiz tasamız neymiş. şimdi karşılıklı cepheleşme çabasından başka bir şey değil de, ayrıntılarında çok komik çok çocukça hadiseler saklı...
ben burada atatürk'e hakaret edeni de kur'an-ı Kerim'e hakaret edeni de görmüş biri olarak şunu söyleyebilirim, biz adam olmayız, olamayacağız...
böyle durumlarda sesimiz de biraz kısık çıkıyor sanki ama neyse konumuz şimdi o değil...
son dönemde yani özellikle son 6 ayda bir yazarın yazdığı entrylerin hepiniz de rahatsızlık uyandırdığını düşündüğüm için yazıyorum bunu. yoksa yazarla alakalı kesinlikle bir derdim sorunum kesinlikle yoktur, aksine benim dini bilgilerimi perçinlettiği için teşekkür bile edebilirim.
ama;
- bir insan mensup olmadığı/olmak istemediği bir dine, bir gruba, bir cemaate neden hakaret etme hakkı bulur kendinde,
- bir insan insanların inançlarını aşağılama görevini nerden alır,
- bu aşağılamaları yaparken neden engellenmez,
- şikayetçi olunduğu halde neden engellenmeye çalışmaz,
- sözlük formatımıza göre inatla bariz konularda sıklıkla ya da durmadan yazı yazmak çaylaklık uzatırsa siliklik sebebidir...
- ve son olarak bunu yapacak bir moderatör arıyorum.
ben dinime küfrettirmem, hakaret ettirmem, birileri ben etmesine izin veririm derse de silsin beni zira bende hakaret etmek zorunda kalacağım...
Öykücü ve romancı kimliğiyle tanıdığımız Erendiz Atasü, bu kez başka bir yönüyle karşımıza çıkıyor. Atasü bir aydın ve yurttaş olarak taşıdığı sorumlulukla, ülkemizin güncel ve derin sorunlarını irdeleme ihtiyacı hissederek çevremizde yüzen buz dağlarına bakıyor. Yapmak istediği bu dağların görünen kısmını betimlemek değil; romancı sezgisi ve felsefi birikimiyle "görünenin" arkasına gizleneni görünür kılmanın, çevremizi saran ve gün geçtikçe büyüyen düşünce kirliliğinden arınmanın yollarını bulmak...
Düşünce Sefaletinin Kıskacında, küreselleşmenin "yeni yüzleri" ve "aktörleri"yle karşılaşmayı birçok boyutta ve özgün bir biçemle gündeme alıyor. Dil ve edebiyatta küreselleşmenin getirdiği yozlaşmayı; mekânlardaki bozulmayı; özgürlük ve demokrasi "maskeli" küresel şiddeti... Kısacası "kıskaçtakiler"in son durumunu tartışıyor.
oktay sinanoğlu'nun bye-bye türkçe adlı harika eserinin başında yer alan bir hikaye.
hikayenin ana teması ülkemizde dil istismarı, dil emperyalizminin nasıl yapıldığı, bunu engellemek için yapılabilecekler, bir dilin bir millet için önemi gibi konular. ve bir irlanda örneği...
