hiç krampon giymemiş bir halı saha tutkunun internet üzerinden ilk kramponunun siparişini vermesiyle merak ettiği karşılaştırmadır.
yıllarca lotto, kinetix, lescon gibi markaların halı saha ayakkabılarına maliyetlerinin ucuzluğu sebebiyle can kurtaran gibi yapışan bünye artık bir nike haketmişti. attığım gollere yaptığım asistlere selam ederim.
New York Gypsy All Star'ın harika albümü! ismail lumanovski manyağı bir müzisyen olarak şiddetle tavsiye ediyorum. gecenin bu saatinde açık d&r var mıdır bilemem.
öncelikle bir hasret ifadesidir. uzaktan uzaktan bir şeye bir kişiye imrenmek, onun yerinde olmak istemektir. istediğiniz şekilde tamamlayabilirsiniz bunu efendim, en meşhur tamamlanışını da bu zaviyeden bir kez daha test edebilirsiniz.
her kredi kartında var mı bilmiyorum fakat az önce, yapı krediden edinmiş olduğum play card'ın ekstresinde dikkat ettiğim ücret. ödemeyi geciktirdiğim zaman telefonuma gelen sms den dolayı kesiyorlarsa bu ücreti yazıklar olsun, boğazlarında kalsın o beş liram. öğrenciyim lan ben öğrenci! tamam sakinim.
modern zamanlar dişisinin sesini yükseltmek şöyle dursun hoşuna gittiği durumdur. kadının gözü, dudakları, gülüşü, saçları, göğüsleri, bacakları, cezbeden her neyi varsa ticaretin köpeği olmuş vaziyettedir. zannımca kadın, en değersizleştirildiği çağını yaşamakta.
03.11.2012 tarih bu sevgili sözlük. dün geceden beri görükle susuz, görükle kupkuru. kendi bokumuzda öleceğiz sanırım. çişimizi içerek hayatta kalmaya çalışıyoruz.
tarifi zor bir duygudur. o arsenal ki piresler berkgamplarla dolu olduğu halde sırf henry için izlenirdi. artık kalmadı böyle direk dibine top vuran oyuncular azizim. o gol sevinçleri o ciddi surat ifadesi, hızı, kafasının arkasının alienlerinkine benzemesi falan.. ciddi ciddi özlüyorum herifi. hayır gay değilim.
düşüşte olan bir seyirdir. nihayetinde artık sadece arabaların arka camında kalma kıvamına gelmiştir. şöyle ki:
ulu önderimizin sağ olduğu zamanlarda bile milletin vicdanına tam anlamıyla taalluk etmemiş inkılaplar gazinin vefatı akabinde gittikçe slogan malzemesi olmuştur. lakin kemalizm çok yakın yıllara kadar şiddetini korumuştur. adına darbeler yapılan bu ideoloji ilk aşamalarında başbakan dahi asabilmiştir.
evet bu kadar kudretli ve özgüvenli kemalizm günleri yıllar geçtikçe kan kaybetmiştir. menderes'ten sonra deniz gezmiş maktul olmuş ve eşeğe vuramayan bir nevi semerine vurmuştur. 80 ihtilalinde ise insan öldürebilme kabiliyetini (daha doğrusu cesaret ve gücünü) kaybeden kemalizm sadece hükümeti devirebilmiştir. bunu takip eden 28 şubat süreci ise "sen git, o gelsin" demekten ibaret kalmıştır. yine yakın zamanda internet andıcı olarak hatırlanan olay ise kemalist rejimin müdafii olan paşaların "bakın buraya koyuyoruz gören görsün!" tadında çaresiz bir "biz hala ölmedik" seslenişinden ibarettir.
kemalizm, kemalistlerin adına üzülerek söylemek zorundayım ki kanserli bir hastanın son demlerini yaşamaktadır. bunu anlamak için devrimlerin tarihlerini sorsan eli google'a gidecek olan partizan ergen savunucuları ve alkolik üniversite öğrencilerine göz atmak yeterlidir. böylesine yetersiz bir kitle, böylesine gediği çok olan bir ideolojiyi savunmaktan aciz olduğu içindir ki artık bir noktadan sonra çareyi günümüz başbakanına cumhurbaşkanına ya da genel deyimiyle hükümete küfretmekte yahut cemaatlere kulaktan dolma ispat yoksunu iftiralar atmakta aramaktadırlar. bu bir çaresizlik tezahürüdür. kendi kalesini savunamayan bir takımın faullü oynaması kadar bir çaresizliktir. bu fakirin mesaj kutusu da bu tip hakaret küfür ve sloganlarla doludur efendim.
dökülür yaprakları diye devam ettirilecek olan türkünün ilk mısrası değildir. yazarın burda kastettiği baya baya izmir milliyetçisi gavatlardır. üstelik bu yazar gavat kelimesini de hiç sevmez. bunların bir de şahları vardır ki sormayın a dostlar. bilen bilir kim olduğunu.
"1931 Yılında Basılan 4 Ciltlik Bir Tarih Kitabı. 2. Cildi TARiH Orta Zamanlar
Maarif Vekaleti Milli Talim ve Terbiye dairesinin 28/11/1931 tarih ve 2847 numaralı emri ile 25.000 nüsna tab edilmiştir. Ders Kitabı olarak okutulmuştur." (alıntı)
--spoiler--
-Muhammedin koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kuran denir.
-Muhammet, Medinede yerleştikten ve az çok teşkilat yaptıktan sonra Mekke ile Suriye arasında gelip giden tüccar kervanlarına tecavüzlere başlamıştı.
-Kabe, mikap yani tavla zarı şeklinde demektir.
-Bu uydurmalara göre ibrahim karısı Hacer ile oğlu ismaili buraya getirmişti. Zemzemde onlar için fışkırmıştı. ibrahim oğlu ismail ile birlikte Kabeyi bina etmişlerdi.
-Bunların hepsi, bittabi sonradan uydurulmuş masallardır.
-Muhammet birdenbire Allahın Resulüyüm diye ortaya çıkmamıştır. O, Arapların ahlak ve adetlerinin pek fena ve pek iptidai ve ıslaha muhtaç olduğunu anlamış, bunları ıslah için tenha yerlere çekilerek senelerce düşünmüş ve yıllarca tefekkürden sonra kendisinde vahiy ve ilham fikri doğmuştur
-Bütün iptidai (ilkel) kavimler gibi, Araplar da, şairlerin akıl erdiremedikleri kuvvetlerden ilham aldıklarına inanırlardı.
-Muhammedin peygamberliğinin başlangıcına dair bir çok rivayet vardır.Bunlar pek çok efsaneyle karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kuran ayetlerinin ne olduğu kati surette malum değildir. Muhammet Uzun Bir devirdeki Tefekkürlerin (düşünmelerin) mahsulü olan ayetleri luzüm ve ihtiyaçlara göre takrir ediyordu (anlatıyordu). Bununla beraber kendisini tahrik eden kuvvetin tabiat fevkinde bir mevcudiyet olduğuna samimi surette kani idi. Muhammedi harekete getiren ilk amil bu samimi heyecanlar olmuştur. Muhammet başlangıçta doğaçtan dini hitabette bulunan bir vaiz oldu. Muhammed vaizlikten nebiliğe, nebilikten nihayet Allahın resulü haline geçti..
--spoiler--
milletimizin "yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda" (bkz: onuncu yıl nutku) yüzde kaç isabette bulunduğunun apaçık bir delilidir. karakter sahibi bir tek ingilizler kalmıştır maalesef. inç,mil,sterlin onlarındır. biz latin harflerimizle, isviçre medeni kanunumuzla, fötr şapka takmayanları idam ettirmemizle, kilogramımızla, metremizle, dilimizle, giydiğimizle, yediğimiz içtiğimizle, sıçtığımızla gerçekten medeni olduk. aferin lan bize.
önemli not: içinde şakirt ithamı geçen entryleri uyarıyorum. ağzım çok bozuktur.
"1883'de elbistan'da doğdu. Eski Temyiz reislerindendir. Kendi sahasıyla alâkalı kıymetli eserlerin sahibidir. l976'de Ankara'da vefat etti." (alıntı)
yakın tarihe olan alakam beni hukuğun alanı hakkında bir şeyler öğrenmeye itti ve osmanlı devletinin medeni hukuku olan mecelle-i ahkam-ı adliyye'yi incelemek istedim. bununla ilgili kaynakları tararken de ali himmet berki'nin açıklamalı ve üstelik 1978 basımı kitabını internette buldum ve sipariş verdim. kitap şu an elimde sevgili sözlük. okuduktan sonra yazarla ilgili şahsi görüşlerime de burada yer vermeyi düşünüyorum.
insanın akli (kelimenin doğru yazılışı aklî olduğu halde bir çok kelime gibi bu kelime de çağdaşlık öncülerinin gazabından kurtulamamıştır, tıpkı hala ve hâlâ kelimelerinde olduğu gibi.) yetersizliğini, yani acziyetinin akıl boyutunu itirafın en kestirme yolu olan cümledir. şairin ifadesiyle "Bildim seni ey Râb, bilinmez meşhûr!" teslimiyeti haricindeki her alan, sözlüğümüzün güzide yazarının da belirttiği üzere mutlak bir bilinmezlik alanıdır. bu bilinmezlik alanının daraltılması yoluyla elde edilecek ruh sağlığı vaadi ise içi boş bir serum şişesi gibi şekilden ibaret bir çözüm arayışıdır ki buna verilebilecek en güzel misal, bir pirinç tanesinin bile tıp alanına yıllarını vermiş bir profesörü acil servise kaldırabilecek yeterliliğe sahip olmasıdır. bilen eğer eskilerin deyimiyle arif olabilmişse işte o zaman onun bildiğinin bir kıymeti ve bilmediğinden kaçıp sığınacak emin bir sığınağı vardır.
öğrenci evlerindeki duş perdesidir. fakirliğin temsilcisidir. duşakabin zengin işidir zira. o perde neler görmüş geçirmiş kimlerin ıslak bedenlerine yapışıp kendisinden tiksindirmiştir bilinmez. bir kere de duş perdesini temizleyen bir insan görmüş değilim bu arada sevgili sözlük. düşün artık.
o halde kenan doğulu'dan ah bu perdenin bir dili olsa, anlatsa dünya sarsılsa diyoruz.
din ve devlet işleri ayrı olmalı azizim,ulu önderimiz, gazi babamız atatürk ün yüce ilkesi laiklik bunu gerektirir diyip ezan şöyle olsun böyle olsun diyen laiktir. o halde laiklik için yeni bir tanım yapmak gerekirse;
-laiklik, din ve devlet işlerinin ayrı olmasının yanında devlete (tabi akepe gibi amerikan ve fetoş uşağı olmayan devlete) tıpkı mondros antlaşmasındaki maddede olduğu gibi, varlığını tehdit eden bir şey yaptığı takdirde müdahale etme hakkı veren, gerektiğinde ezana dahi karışan, kuran kurslarına gelen çocuklardan nüfus cüzdanı fotokopisi, karne fotokopisi, ikametgah belgesi, veli izni, iban numarası, sabıka kaydı gibi belgeler istenmesini koşul sayan prensipler bütünüdür. değiştirilmesi ya da kaldırılması, halka açık yerlerde izinsiz gösterime sunulması teklif dahi edilemez, tüm hakları anıtkabirde saklıdır.
sanırım oldu sevgili sözlük. artık fetoşun köpekleri, akepenin yalakaları neden böyle yaptığımızı soramaz, kanun böyle der geçeriz. ah şu anayasa değişikliği olsa da olurken bunu da sıkıştırıverseler bir kenara yahu. rahatça kara çarşaaf yırtabilsek.
evet bir atatürk başlığı ile tekrar birlikteyiz sevgili yazarlar.
öncelikle bu başlığa entry girecek sevgili kemalist yahut şakirt kardeşlerime 5813 sayılı kanunu göz önünde bulundurarak fikirlerini beyan etmelerini, aksi takdirde henüz ak parti tarafından henüz ele geçirilememiş cumhuriyet savcılarımızın kapınıza dayanıp en hafifinden "ne diyosun lan sen puşt!" nevinden tehditler savurarak sizi yaka paça alıp götürebileceklerini hatırlatmak isterim.
tanım yapmak gerekirse, türkiyedeki çeşitli yerlerde kişilikli duruşunu hiç bozmayan atatürk büstlerinin yahut heykelciklerinin muğlak sayısıdır.
bazı iddia sahipleri de demektedirler ki putperest ve milyonlarca mensubu bulunan bazı dinlerdeki tapıncaklardan(tam öztürkçe bir kelime keşfettim bakın?) bile fazla sayıdadır bunların adedi.
bu konuyla ilgili bilgisi olan münevver yazarlarımızı imdada çağırıyorum. bir atatürk sevdalısı da yok mudur ki şunların sayısını saymış olsun yahu? insanın bir çuval altını olsa her gece saymaktan kendini alamaz, bir çuval altın kadar da mı değeri yok şu büstlerin sizin için? vallahi billahi tallahi atamızın kemikleri sızlar. zaten rivayetlere göre de anıtkabirde nöbet tutan askerler "yıkın heykellerimi! yıkın!" benzeri çığlıklar duymaktaymış. hemen celallenmeyin a dostlar. belki de kabrinde gördüğü zulüm yüzünden öyle feryat ediyordur.
gözleri kol saatlerinde, evlerin duvarlarında, özellikle arabaların arkasında o'nun imzasını arayan, göremezse mutlaka bir ilkokul ya da lise bulup duvarından bahçedeki heykele bakarak gönlünü ferah tutan insandır. aziz nesin kafasındaki bu insan ülkenin tahmini %50sinin (k.atatürk imzalı dövmesi olmayanlar da dahil olmak üzere)hain! olduğunu düşünür. düşündürtür.düşündürttürür. öyle bir şey işte. az önce bir entry'de aynı bu kafa bir yazar gördüm sevgili sözlük.
bursada eğitim veren kurumlardır.bir çok üniversiteden daha gelişmiş yapıları vardır.
edit: şimdi ben burdan cümleye feto diye başlayanlara sesleniyorum. bir ağaç falan dikin, bir eseriniz falan olsun ne bileyim, isminizi koyarız.