Yakışmış bacım, maşallah. Ama şu ifadeye takıldım.
--spoiler--
ileride bi gün eşime desem ki uludağda yazıyordum ya da sevgilime, sen buralarda ne yapıyordun der fnfmkd.
--spoiler--
Şimdi sen dudağını sansürleyince sen buralarda ne yapıyordun demeyecek mi? Hani sen olduğun belli oluyor ya fotoğraftan. O yüzden. Mantık hatası var.
Gel şöyle çözelim meseleyi. Sen sözlükten sevgili olarak yakışıklı, düzgün bir genco bul. Bu çelişki sona ersin.
Tarımsal üretimde kullanılan ve zararlı böcek veya bitkilerin çoğalmasını engellemeyi amaçlayan her türlü kimyasaldır.
Zaman zaman ihraç edilen ürünlerde pestisit oranı yüksek olduğu için geri gönderildiği haberi yapılır. Haklılar, kendi eliyle kendi toplumunu zehirlemeyi kimse istemez. Nasıl olsa iç piyasada tüketilir. Kimsenin denetim yaptığı yok, sen bu ürünü nasıl yetiştirdin dediği yok. Sadece meyve sebze olarak düşünmeyin. Buğday daha topraktan çıkmadan önce pestisite maruz kalıyor. Sadece buğday değil, Katil israil'den satın alınan tüm tohumlar bir şekilde genetiği ile oynanmış ve pestisit kullanılmadan ürün elde etmek imkansız. Zehrini de satıyorlar bize.
Pestisitlerin birçok zararı var. Bunların başında bağışıklık sistemi hastalıkları, kanser ve hormonal bozukluklar geliyor.
En çok pestisit içeren ürünler ise çilek, yeşil yapraklı sebzeler, marul. Gıdaları pestisitlerden arındırmak için önce karbonat sonra da sirkeli suda yıkamak gerekiyor. Buğday, pirinç, ayçiçeği ve zeytin yağını nasıl arındıracağız peki?
Yeni türkü'nün en sevdiğim şarkılarından biri olan telli telli'de geçen muhteşem ötesi cümledir. Şarkının sözleri Murathan Mungan'a ait, o kadar muhteşemlik olsun zaten.
Şimdi durup düşününce çocuk masumiyeti ile dünyayı çok da kötü bir yer olarak algılamıyorduk sanırım. Oyun oynadığım sürece o günüm güzel geçmiş oluyordu. Koşup oynadıktan sonra yediğim her şey çok lezzetli geliyordu. Nasıl ki büyüdük ve dünyanın tüm kötülüklerini, siyah renklerini anladık. Biz büyüdük ve kirlendi dünya...
En azından büyüdüğümüzde dünyanın kirliliğini öğrenecek kadar şanslı çocuklardık. Henüz iki yaşında bir bebekken istismara uğrayıp yaşamını kaybeden çocuklar var bu ülkede. Onlar büyüyemeden dünyanın bütün pisliğiyle tanıştılar...
parentification dilimize ebeveynleştirme olarak çevrilebilir. Çocuğun veya ergenin ebeveynlerin sorumluluğunda olan işleri üstlenmesi anlamına gelir. Bir çocuk veya ergenin yapabileceği ev içi sorumluluklardan farklı olarak, ebeveynleştirme çocuğun üzerine çok fazla sorumluluk yüklenmesi ve deyim yerindeyse ebeveynlik yapması durumudur. Çocuğun küçük kardeşinin bakımını üstlenmesi, ev geçindirmek amacıyla bir işte çalışması, yemek ve temizlik gibi ev içi işleri tamamen yapıyor olması ebeveynleştirmeye örnek verilebilir. işin bir de psikolojik boyutu var elbette. Çocuğun ebeveynlerinin yapmaları gereken duygusal destek işini yapıyor olması ise belki de ebeveynleştirme konusunun en zor halidir.
--spoiler--
Artılarının kaynağı belli oldu şimdi.
--spoiler--
Bir de favlasam iyice gıcık olacak bana. Gocu dayımın birileriyle ilgili yazdığı olumsuz entrylere oy kullanmıyordum. Tartışmak tarzım değildir pek. Ama bunu sen istedin bro.
Noluyor, ne bu tantana? Hakkında bu kadar entry girilince bir şey oldu sandım. Neyse, bu sözlüğün kavga gürültüsüne de alışacağım zamanla herhalde.
Başlığa hazır uğramışken yazayım. Dayımdır kendisi. Karizmatik ve yakışıklı dayı herkese nasip olmaz. Kıskanmayın adamı.
Bıktıran, yıldıran ve saç baş yolma isteği yaratan akımdır. Maalesef insanların çok yanlış yorumladığıdır.
Hemen açılımına bakalım. social justice warrior yani sosyal adalet savaşçısı. Waaoow çok havalı duruyor değil mi? Aslında öyle değil. Sosyal adalet kavramından yani iyi bir amaçtan yola çıkmış olsa da günümüzde eş cinsel ve trans bireylerin yaşam biçimlerini gözümüze sokmak ve normalleştirmek için kullanılmaktadır. içi boşaltılmış bir kültürden başka bir şey değildir.
Hiçkimsenin kime aşık olduğu, kiminle seviştiği beni ilgilendirmiyor. Zaten haddim asla değil. isteyen istediği gibi yaşasın. Ancak özellikle çocukların da izlediği programların içine o kadar ustaca bu fikir yerleştirilip özendirilmeye çalışılıyor ki gerçekten artık bıkkınlık geldi.
ingilizcede wake-uyanmak fiilinin geçmiş zaman hali, uyanmış, uyanık anlamına gelen sözcüktür.
Peki neye uyanmış oluyor bu insanlar? Hemen açıklayalım. Amerika'da ortaya çıkan bu kavram, siyahi azınlığın toplumda bir yeri olduğunu ve haklarını ortaya koymaktadır. Buraya kadar anlamlı olabilir. Günümüzde ise woke kavramının içi tamamen boşaltılmış durumda. Filmlerde tarihsel gerçeklikle alakasız bir şekilde siyahi bir kahraman mı var? işte bu içi boşaltılmış woke kültürünün başarısıdır.
Canını yediğim güzel ülkem insanlarının sahip olmadığı, bizlere doğuştan yüklenmemiş olan özelliktir.
Haklı olmayı başarmak için bağırmak, şirretlik yapmak ve daha da ileriye götürüp şiddete başvurmak sanırım orta doğu ülkelerinde normal karşılanıyor. Sakince fikrini söylemek, anlatmak neredeyse karşılaşmadığım durumlar. Karşımdaki insanı dinlemeyi ve anlamayı tercih eden bir yapıdayım. Çoğu zaman da sakin ve soğukkanlı olabilirim. Ancak karşımdaki insan bağırmaya başladığında bende bir kırılma anı yaşanıyor. Bundan sonra kendimi tanıyamıyorum. içimden bir canavar çıkıyor da olabilir, tam olarak bilmiyorum. Keşke biri o anda beni videoya almış olsaydı daha önce, izlemeyi çok isterdim. Yeni tanıştığım bir arkadaşım "o sesin senden çıktığına inanamadım." demişti, şok olmuş.
Özetle; tartışma kültürüm karşımdaki insana göre şekilleniyor. Tam olarak sahip olmayı çok isterdim.
Birisi de mülahaza ne diye açıklama yapmamış.
Neyse, enayimiknatisi artık burada. Üzülmeyin çocuklar. Mülahaza fikir - düşünce demek. (bu kısım bilmeyenler içindi) mülahaza kelimesinin Türkçe karşılığı var mı? Evet. Neden kasıyorsunuz o halde?
Başlığı okudum ama anlamadım. Beş sene önceki mevzu. Pandemide biri sözlüğe saçını mı atmış, biri birine parmak mı atmış ne olmuş.
Bro başlığın sonuna neden nick yazdın? sebebi neydi ki?
Neyse karşim, soruna gelecek olursak. Biraz kilo fazlan var. Bunu sen de yazmışsın zaten. Esas mesele kilonun yanaklarda toplanmış olması. Kilo da verilebilen bir şey zaten. Takılma yani.
Bu arada: sen başlık açıp sorduğun için yorum yazdım. Yoksa insanların fiziksel özellikleri ile değerlendirilmesini doğru bulmuyorum.
--spoiler--
Çok chatgpt yazısı gibi geldi bana.
Yapay zeka olmayan Gerçek tanım:
--spoiler--
Chatgpt ile asla entry girmem. Gerek duymam. istediğiniz entryi chatgpt'ye yükleyip kontrol edebilirsiniz. Yapay zekaya değil kendi zekama göre entry giriyorum. Fazla okuyup izlediğim için yapay bir dil gibi görünebilir. Çok teşekkür ederim.
Öğretmenler odası veya ingilizce gösterim adıyla the teachers' lounge olan 2023 alman yapımı film. Yönetmen bir Türk, ilker çatak. Belki de bu nedenle arka planda ırkçılık meselesine de değinilmiş. Filmin temel konusu ise okulda yaşanan hırsızlık olayları ve yeni bir öğretmenin bu meseleyi çözmeye çalışırken yaşadığı ve psikolojisini altüst eden olaylar.
Farklı bir film arayanlar için izlenebilir bir yapım. Oscar adaylığı bulunan, festivallerde gösterimi yapılmış ve yayınlandığı yılın en iyi yapımlarından biri olmuş film. Farklıydı.
Adında Türkçe geçmesine rağmen türkçe ile uzaktan yakından alakası yoktur.
Akıcı bir şekilde iki dil konuşabiliyorum ancak bunu başkalarına kanıtlamak gibi bir derdim hiç olmadı. Çiğlik gibi geliyor bana. Türkçe benim için son derece önemli, farklı dilden kelimelerle karıştırmak ise saçma sapan bir dil ortaya çıkarıyor.
Kendini kanıtlamak için sürekli yarış halinde olan plaza çalışanları için durum belki benim anlayamayacağım bir biçimdedir. Ancak herkesin ortak dilinin Türkçe olduğu bir ofis veya plazada ingilizce neden kullanılsın?
Telaffuzu geniz etiniz varmış gibi duyulan dildir. Hele o gırtlaktan çıkarılan harfler beni irrite ediyor. Başlıkta övenler ve seksi, romantik gibi sıfatlar kullananlar olmuş. Arkadaşım birinin boğazındaki balgamı sökmeye çalışır gibi konuşması insana nasıl seksi gelebilir? Bak yine aklıma geldi, tiksindim.
Öncelikle filmi, iyiyle kötünün anlatımı olarak düşünebiliriz. Kötülüğün pervasızca hüküm sürmesine karşı arvin babasının öğrettiği şekilde kötülerle yüzleşir.
1950 ve 60'lı yıllarda Amerika'da geçen filmde dini ögeler de yoğun olarak işlenmiş. Özellikle arvin'in babasının, çok sevdiği eşini kaybetmemek için tanrıya sığınması kısmı oldukça sarsıcıydı. Leonor'un rahip babası roy'u ise zaten anlatmaya gerek yok, gözlerindeki deliliği ilk sahnesinde görmüştüm.
Konunun psikolojik gerilim yönünden işlenişini ve ayrıntıları sevdim. Ancak oldukça tahmin edilebilir bir senaryo olmuştu. Oyuncu kadrosu son derece zengin, oyunculuklar da iyiydi. Güneyli aksanı kısmını ayrı bir yere koymak lazım. Bence şans verilebilir bir film.
Ülkemizde soysuzlar çetesi ismiyle gösterime girmiş 2009 yapımı Quentin Tarantino filmidir.
Tarantino bu filmde ikinci dünya savaşı dönemini anlatır. Alman ss subayı Hans Landa rolünde Christoph Waltz var. Film onun yahudi bir aileyi sakladıkları bodrumda katletmesi ile başlıyor. Yahudi aileden kurtulan tek kişi ise Shosanna olur. Hans Landa onun kaçmasına izin verir diyelim.
Alman askerlerine korku vermek için kurulmuş olan soysuzlar çetesi'nin başında ise Aldo Raine yani Brad Pitt vardır. Çete öldürdükleri alman askerlerinin kafa derilerini yüzerek dehşet salmayı amaçlar. Tüm kahramanlarımızı tekrar bir araya getiren yer ise işgal altındaki paris olacaktır. Çekilen bir nazi propaganda filminin gösteriminin yapılacağı sinema salonu tüm düğümün çözüldüğü yer olacaktır.
Senaryo ve görselliği ile son derece iyi, bol ödüllü bir Tarantino filmidir. izlenilesi.
Ülkemizde zincirsiz ismiyle gösterime girmiş 2012 yapımı Quentin Tarantino filmidir. Konusu ve diyaloglarının yanında görselliği ile de muhteşem bir filmdi.
Artık bir klasik haline gelmiş yıldızlar geçidine bakalım. 1800'lü yıllar amerikasında eşi de kendisi de birer köle rolünde Jamie Foxx vardı. Django'ya yardım edip ona özgürlük vaadeden King Schultz rolünde ise Christoph Waltz vardı. ikisinin de oyunculuğu oldukça başarılıydı. Bitti mi, tabii ki hayır. Leonardo DiCaprio ve Samuel L. Jackson da bu filmde yer alıyor. Leo yani Calvin Candie güneyli acımasız bir adam ve django'nun eşi Broomhilda'nın sahibi. Kendisi de bir siyahi köle olmasına rağmen Calvin Candie'ye son derece bağlı uşak rolünde ise Samuel L. Jackson var.
Aksiyonu ve şiddeti bol, konusu iyi ve görselliği tabii ki muhteşem bir filmdi. izlenilesi.
Ülkemizde ucuz roman adıyla gösterime girmiş 1994 yapımı muhteşem Quentin Tarantino filmidir. Filmde iki tetikçiyi John Travolta ve Samuel L. Jackson oynamıştır. Kadroda birçok ünlü ismin yanında Uma Thurman ve Bruce Willis de var, tam bir yıldızlar geçidi. işlerin bir anda kaosa sürüklendiği, şiddet dozunun arttığı Tarantino filmlerinin başarılı bir örneği. Eski olsa da mutlaka izlenmesi gereken bir kült film.
Ülkemizde köstebek ismiyle gösterime girmiş 2006 yapımı filmdir. Yönetmenliğini Martin Scorsese'nin yapmış olduğu filmin başrollerinde Leonardo DiCaprio, Matt Damon ve Jack Nicholson rol almıştır.
Ters köşe filmlerin başarılı bir örneğidir. Bu yüzden filme dair ne yazsam spoiler olacaktır. izlenilesi, başarılı bir yapımdı. Filmin 1997 yapımı versiyonu da var ancak onu izlemedim.
Anthony Burgess'in en bilinen romanıdır. Roman 1972 yılında sinemaya da uyarlanmıştır.
Suç ve şiddet üzerine sınırlarınızı zorlayacak bir distopyadır. Şiddet, kötülük ve suç eğilimin doğuştan mı geldiğini yoksa toplumsal düzen ya da düzensizlikle mi öğrenildiğini bana sorgulatan bir roman oldu. Alex ve çetesi yapmış oldukları tüm kötülüklere, zarar verdikleri onca insana rağmen çocuk suçlular mı yoksa kurbanlar mı karar veremedim. Ancak başına gelen tüm korkunç şeylere rağmen Alex'i affedemedim. Bunda Adalet kavramına olan muhtaçlığım sanırım etkili oldu.
Son bir not olarak; Burgess'in eşi tecavüz edilerek öldürülen kurban yazar olarak kendini romanın içine yerleştirmiş olması sanırım okuduğum en psikopatça şeydi. Düşünmekten kaçtığımız ne kadar korkunç gerçeklik varsa orada kendimizi düşünmek de ayrı bir konu.
Benim manyak geçenlerde rüyasında ne gördüyse artık tıslayarak uyandı. Bir de avel gibi suratıma bakıyor. Sanki ben bir şey yapmışım gibi saldırmaya hazırlandı. Neyse ki tatlıya bağlandı.
Öyle öyle. Toplum olarak seviyoruz bu kavga dövüş halini. Ama gocu abem laf sokuyorsa haklıdır. Karşı taraf sonuna kadar hak etmiştir.
Yeni yazar olduğum için bana laf sokmaya çalışan olursa haber versin ama. Kim kimdir bilmiyorum. Algım fena değildir ama yazarları - olayları bilmediğim için başlıkları boş boş okuyup dolanıyorum.
"vemek" ne lan? Okuma yazmanız da mı yok?
insan başlığı açıp sağına soluna bir bakar.
Burada moderasyon ne iş yapıyor sahi? Başlıkları düzeltiyor mu? Olduğu gibi bırakıyor mu?
Uludağ sözlük'te üye olduğum ilk dernek. Hayırlı olsun inşallah. Beni sözlüğe davet eden gocu abime Şükran, minnet ve saygılarımla...
Dur lan, adam ölmüş gibi yazdım. Tövbeler olsun. Uzun ve sağlıklı yaşasın.