sevildiğini bilirsin ama sevginin eksikliğini dibine kadar hissedersin. o insan sana her şeyini verecek kadar seviyordur seni ama ondan istediğin tek şey yoktur onda. dersin ki "hatalı olan benim, o beni bir arkadaşın/sevgilinin sevebileceği en derin şekilde seviyor. ben yanlış şeyi istiyorum." ama bir hata vardır hissedersin. cümlelere dökemezsin. anlatsan kimse anlamaz çünkü anlatamazsın. bazen sadece sevilmek yetmez nasıl sevildiğine göre nasıl sevilmek istediğine dair bir özlem dolar içine, büyür ve boşluk olur kalbinde. ama fantezilerini kocasına anlatmaya utanan kadınlar gibi anlatamazsın derdini sevdiğine. yanlış olan ne? sevilen tarafın bencilliği mi bu? o an en çok istediğin ondan gelen bir aramadır. telefon çaldığında, telefonu açtığında sadece bir an önce o telefonu kapatmak istersin. sonrasında suçluluk duygusuna kapılırsın yeniden derin bir özlem duyarsın.
şöyle söylemek kolay ' can dostuna aşıksın seni çok seviyor ama sana aşık değil' anlatmak istediğim bu değil. anlatamadığım bu değil.
başlık nedeni: ev arkadaşıyla arabeskin dibine vurulmaktadır. arkadaş sevgilisiyle ayrılmıştır.
diyalog şudur:
ismail yk: senin için hayata veda edip öldü dediler, ya ben senin için her gün öldüm yar, sen bir kere ölmüşsün çok mu?* arkadaş*: piiiiiç!!!! bu erkeklerin hepsi böyle, bak ne diyo bak bak öldü lan öldü...çok mu? mnkym lan o bin kere ölmüş..bunların hepsi böyle...* ekrandaki sinek: xhahahahxhahaah
yazıma, ıssız bir yoldan geçerken kafama düşen şeylerle başlayıp işte öyle bir şeyle bitirmek istesem de bunu yapmamı engelleyen bir adet iyilik meleğini (- ki kendisi hala "kapat şu sözlüğü. finaller bitsin dadanırsın dilediğin gibi. uzun uzun şeyler de yazma bak zamanın kısıtlı. sınavda onlardan sormayacaklar sana*" diye kafamın etini yemektedir.-) ve de "haydi yaz yaz yaz laylaylay. bak şu başlık tam senlik. atıp tutuyodun yazar olsam onu yaparım şöyle yazarım diye, hadi o zaman yaz!" nidalarıyla sözlüğü açık tutmamı sağlayan bir adet şeytanı* iki yanıma oturtan talihsizliktir.
bilenler bilir üsküdarda fethipaşa korusu adında güzel bir yer vardır. deniz manzaralı, ağaçlıklı, sıcak çaylı ve bol sevişkenli bir korudur. ilk defa orda gördüm bunlardan. önüm arkam sağım solum her yerimde sıksan içinden irin çıkacakmış gibi görünen ağaçlar vardı. bir kabus gibi her yanımı sarmışlardı. yürüyüşümü koşuya koşuyu topukları vura vura kaçmaya döndürdüm ve hemen ordan uzaklaştım. koşarken bir ok gibi üstüme fırlayan irinleri hayal edip sonrasında günlerce uyuyamadım. resim, link..vs bulamadığım için affınızı diliyorum.
hala etkisinden kurtulamadığım o bedbaht günden sonra gelen tanım: kabuslardan fırlamış bir ağaçtır, görmek isteyenleri o korunun derinliklerinde kötü adam kahkahalarıyla beklemektedir.