edessam
165 (çikita muz)
sekizinci nesil yazar 1 takipçi 12.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    seçim sonuçlarından memnunum diyenler

    ?.
  1. halk istedi, halk seçti diye saygı duymak mı lazım gelir? ya da bu sonuçlardan sonra olaylara duyarsızlaşmak mı gerekir?
    0 ...
  2. hayatta bir şeyler hep eksik kalıyor

    1.
  3. birşeyler eksik ama ne ?????
    Eskiden dünyada,
    görünüşte dağınık ama iç dünyaları derli toplu insanlar vardı.
    Oysa şimdikilerin dış görünüşleri derli toplu ama iç dünyaları dağınık.

    insansız kaldığımızda ruhumuzun yırtılacağını biliyoruz. Yalnız kalmak istiyorum demek için bile bir insana ihtiyacımız var. Bu yüzden ortak mekanlar oluşturup yan yana geliyoruz. Şakalar yapıyor, sırlarımızı anlatıyoruz birbirimize. Ama birden bir kurt düşüyor içimize. Bir şey eksik diyoruz. Bir şey eksik ama ne?...

    Hevesle dokunuyoruz raflardaki yeni çıkmış kitaplara. Kitaplar okuyoruz durmadan. Bizimle hiç tanışmayan, bizi hiç tanımayan bir yazarın yolculuğuna eşlik ediyoruz; içimizde kocaman bir düş coğrafyası açılıyor. Ancak son yaprağı da bitirip, kitabı kapatınca, yapayalnız kalıyoruz o coğrafyanın ortasında. Bütün cümlelerin tamam, bir tek cümlenin eksik olduğunu hissediyoruz. Düşünüyoruz, eksik olan ne?...

    Ders çalışıyoruz.yıllar boyu. Dem tutması hiç eksilmiyor ocağın üstündeki çayın. Küllükler bir boşalıp bir doluyor. Okulu bitirirsek her şeyin yoluna gireceğine inanıyoruz. inanıyoruz ki, şu koridorlardan, ay başında beklenen harçlıklardan, sıkıcı anfilerden kurtulduğumuzda her şey yoluna girecek. Okulun uzaması ödümüzü koparıyor neredeyse. Nihayet gülümseyerek bakıyoruz, duvarlara öylesine asılmış, buruşuk imtihan sonuçlarına. Yumruğumuzu sıkarak, bitti diyoruz, işte bitti, şükürler olsun.Fakat birden kaçıyor hevesimiz. Bir şeyin hiç bitmediğini, hiç bitmeyeceğini anlıyoruz. Kafamızı kurcalıyor bu eksilik. Bitmeyenin ne olduğunu soruyoruz kendimize hücumla. Hevesimiz kursağımızda kalıyor. Bir eksikle ayrılıyoruz koridorlardan...

    Cebimiz para görürse, hayatın yoluna gireceğini düşünüyoruz. Kapılar aşındırıyoruz bu yüzden. Dil döküyoruz boyunları yağdan kaybolmuş, gözleri karanlık bir kuyudan bakan patronlara. Bütün becerilerimizi sıralıyoruz, beceremediklerimizi bile. Nihayet gözüne giriyoruz, bize kuşkuyla bakan ketum cebin. Müjdelerle koşuyoruz ev halkına, arkadaşlara. Herkese söz verdiğimiz ilk maaşla, yine herkese az buçuk bir şeyler alıyoruz. Kuyruğu doğruluyor böylelikle işimizin. Ama bir sabah işe giderken, o malum kuşku oyuyor içimizi. Asıl eksik olanın işimiz olmadığını, başka bambaşka bir şeyin eksik olduğunu hatırlatıyor uyuklayan belleğimize. Yırtınmaya başlıyor belleğimiz: Bir şey eksik, ama ne?...

    Aşık oluyoruz o kocaman eksiği telafi etmek için. geceler boyunca yıldızları sayıyoruz, uykumuza veda ediyoruz aşk için. Bütün çıkarcılığımız bitiyor aşk kapıyı çalınca. Gözlerimiz cennetten koparılmış bir parça gibi bakıyor hayata. Dilenciye merhamet ediyoruz mesela, cebimizi sebil gibi açıyoruz herkese. Herkesten bize dua etmesini istiyoruz: aşk için. Öylesine kırılgan, öylesine çaresiz bekliyoruz ki sevdiğimizi, gecikmesi akla hayale gelmedik endişeler doluşturuyor içimize. Ve şu hain endişe: acaba aşk bitti mi? Birden bütün kalabalığın arasında onu görüyoruz. Yeniden dönmeye başlıyor dünya. Irmaklar yeniden akıyor. Göğsümüzde hesapsız bir ferahlık, hoş geldin diyoruz. Gelin görün ki günlerin cenderesine nasıl sıkışıyor bir yerimiz. Aşkın bile telafi edemediği bir şeyin eksik kaldığını kavrıyoruz dehşetle. Bitkinlikle soruyoruz: aşk değilse ne?...

    Sonra annelerimize dönüyoruz yeniden. Dünyadaki en korunaklı sığınağımıza. Bütün yaşadıklarımızı, bütün yaşayacaklarımızı bir kenara bırakıp, onun ocağındaki aşı yudumluyoruz iştahla. Tam karşımıza geçip hevesle bizi seyrediyor anne. Göğsünden hayata uğurladığı kırlangıcı. Hevesi azalmasın diye, daha bir kocaman alıyoruz lokmaları ağzımıza. Gizli bir oyun başlıyor anneyle çocuk arasında. Çok iyi hatırlanan, çok eskilerde kalmış. Sonra yumuşak yataklar seriyor altımıza. Gece, bir girip bir çıkıyor odamıza merakla: acaba yorganı tekmeleyip üstümüzü açtık mı? Mahsus üstümüzü açıyoruz azcık; gelip nizama sokuyor yorganı, kafamızı yastığa gömüyoruz, yeşil yosuna sokulan kuğunun başı gibi. Ama birden, bizim aralanmasın diye can attığımız bir sorunun üstü açılıyor, yılan gibi kıvrılıyor yorganın içinde. iniltiyle dökülüyor ağzımızdan cümleler: Allahım, bir şey eksik ama ne?...

    Sonra gelecek günlerimizi boyadığımız tablonun renkleri karışıyor birbirine. Hep kaçtığımız o soruyu soruyoruz kendimize: Yoksa eksik olan biz miyiz?...
    **
    2 ...
  4. 50 yıl sonra ülkemin ne halde olacağı

    ?.
  5. sözlük düşündüğüm zaman beni korkutan, düşünmediğim zaman ise çocuklarımızın geleceğinin belirsizlik içinde kalacağı zannı ile kahrolduğum bir saplantıdır. allah sonumuzu hayır etsin.
    2 ...
  6. uykusuzluk nedenleri

    1.
  7. kafa yorgunluğudur. akılla fikir barışık değilse eğer uyku kaçarmış. çünkü akıl bir şey der. fikir başka birşey.
    0 ...
  8. sarılıp uyuduğun insan dışındakiler hikayedir

    ?.
  9. dünya da çook el oğlu ya da el kızı bulabilirsin.ama aile bulamazsın.ana,baba kardaş bulamazsın.aile dediğin kirli bir çıkındır.koy bir köşede dursun.bir gün sana lazım olur.adamın biri bir gün karısı istediği için anasını öldürmüş.masal bu ya ciğerini karısı yiyip iyileşecekmiş.yolda giderken ayağı taşa takılmış ve düşmüş.o sırada ciğerden seda gelmiş"ananın gözü çıksın"diye.adam eyvah etmiş ama nafile.bu bir rivayet.ama ana baba hakkı hep üzerimizdedir.
    1 ...
  10. urfa da ki doğum sayısının yunanistan ı geçmesi

    ?.
  11. sen haberi yanlış görmüşsün.doğum evi ve çocuk hastanesinde.yani çocukların yattığı bölümde.
    0 ...
  12. edessam

    1.
  13. urfa nın eski isimlerinden biri.odessa ,edessa,reha,ruha,el ruha..çok güzel bir şehir.isimleride öyle..
    1 ...
  14. © 2025 uludağ sözlük