Aslında yatmam gerekirdi.
Aslında sen ışığımı bir mumu söndürür gibi iki parmağını ıslatıp söndürmeseydin uyurdum da.
Hayır karanlıkta oturmuyorum baş ucu lambam açık . Haha evet yine çok komiksin.
Biz yapamadık mı ne dersin? Belki de suç bende. Sen olduğun gibiydin.
Ben senin içindim. Kalkışım, yatışım, yemek yerken seni düşünmem, senden haber alamayınca endişelenmem...
Sen bilmiyordun ama ben sana ilk gördüğümde şöyle bir bakmıştım
"Tatlı" demiştim.
Sonra aşık oldum. Sonra çok daha fazla aşık oldum.
Ben sana hala aşığım.
Kalbimin acıdığını hissediyorum biliyor musun şu an. Mecaz değil, gerçek bir sıkışma bu. Eridiğini. Kırılıp parçalarının ciğerlerime batışını hissediyorum.
Ben bu yazıyı sana yazdım.
Ben bu yazıyı neden bu denli sevgisizliği hak ettiğimi sormak istediğim sana yazdım.
Ben bu yazıyı, s.k.ş sokuş lafından başka bir şey dönmeyen bir sözlükte, alay edilme ihtimalini bile iplemeyerek sana yazdım.
Ben seninle birlikte bir hikaye yazarız diye ummuştum.
kendimi en ufak sırlarıma kadar anlatmak istediğim bir gecedeyim.
ama panik yapmayn elbette böyle bir şey yapmayacağım.
sadece bazen sabahlara kadar anlatmayı çok istiyorum. kendimce, hak ettiklerimi anlatmak ve hak etmediklerime küfür ederken birinin bana haklısın demesini çok istiyorum.
şarkı söylemek istiyorum bazen sabahlara kadar. ve beni duyan insanların hayran hayran dinlemesini ve hissettiklerimi seçtiğim şarkılardan anlamasını istiyorum.
bu denli yalnız hissetmemek, kalbimin böyle bir iki cümleyle paramparça edilmemesini istiyorum mesela.
maaşımı, kredi kartlarımı ve ek hesaplarımı döndüre döndüre kullanmamak istiyorum.
rahat bir hayat istiyorum mesela.
sevilmek istiyorum. şu dünyadaki en geçerli kural olan 4s in bir yalan olmasını istiyorum.
çok şey istediğimi biliyorum. ve bunlar için ne kadar çok uğraştığımı da biliyorum.
insanlar bana dert anlatmayı sever. onları dinlerim ama yargılamam. sadece kırmadan fikrimi söylerim. ve bunu samimiyetle yaparım.
ama anlatamam.
birine ihtiyacım olduğunda anlatamam. bu yüzden sosyal medya hep hayatımın bir parçası oldu.
yabancılar vardı karşımda. beni tanımayan, bilmeyen insanlar.
onları bile dinledim. onlara bile anlatamadım.
bundan birkaç saat önce balkonda oturup da kendi kendime isyan ettiğim her şey bu tanımda bile anlamsız yuvarlak cümlelere dönüştü.
ben kalbi kırık bir kadınım . avuntuya ihtiyacım yok . teselliye de.
ama buraya yazdığıma göre dinlenilmeye okunmaya ihtiyacım var.
bu saç.
kendimi gömüyorum yine. önemsiz görüyorum derdimi tasamı.
beni hayattan soğutan her şeyi saçma sapan diyerek aslında yapmaya çalıştığım şey ne acaba.
bana bir defa sarılsaydı eğer , gelip de burada satırlarca yazmazdım.
bütün derdim o aslında. bunu aşmaya çalışıyorum.
bilmiyorum.
ağlayamıyorum bile.
ben duygusal anlamda tamamlanmamış hisseden bir kadınım.
biliyorum bu platform bunları anlatmak için en kötü seçim.
hani seneler önce inci sözlük'de anlatmışım. aynı şu an. alınmayın ama gerçek bu.
neyse, zaten buraya gelme amacım buydu.
benim bir sevgilim var. uzun süredir birlikteyiz ve hala ilk gün hissettiklerimden hiçbir şey eksilmedi ona karşı.
ben sevgisini dokunarak gösteren ve karşı taraftan da öyle görmek isteyen bir insanım. karşılıklı özveri ve fedakarlıklara inanırım. veririm. sizin anladığınız şekilde değil. kalben.
ne varsa aklınıza gelen.
böbreğimi bile veririm.
ama işte, son zamanlarda yaşadığım bir yalnızlık var. bunu ona mal edemem. bu benim içsel yalnızlığım biliyorum. fakat bunu da aşamıyorum. kendimi değiştirmeye çalışıyorum ama tembel bir insan olduğum için istikrar bana maalesef uğramıyor.
biliyor musunuz (çoğunuz erkek biliyorum kadın yazar canlar üstüne alınmasın) sizi anlıyorum ve size kızmıyorum. burası sizin özgür alanınız. bilincinizin altından kopanları döküyorsunuz buraya.
belki yaşadığınız belki yaşayamadığınız cinselliğinizi, kadınlara olan nefret ve özleminizi vs.
ben sizi anlıyorum çünkü hayata karşı o nefret duygusu bende de var. hem de bu yaşıma rağmen. öfkem bazen başımın üstünde hare gibi görünecek diye korkuyorum.
bugün mutsuz geldim işe. ve bu mutsuzluk, hayatıma duyduğum tatminsizlik. aslında kelimelerle aram iyidir ama işin içine kendi duygularım girince biraz çuvallamış olabilirim.
sevilmeyi çok istiyorum. buna gerçekten çok ihtiyacım var. bunun gösterilmesine ihtiyacım var.
Éric-Emmanuel Schmitt tarafından yazılmış ilginç isimli yürek burkan kitap.
Bayan Ming'in Hiç Olmayan On Çocuğu, Çin'in tek çocuk politikasının gölgesinde, bir annenin yürek burkan ve aynı zamanda umut veren hikayesini anlatıyor. Ana karakter
Bayan Ming, bu katı politikanın bir sonucu olarak hayatta hiç çocuğu olamamış, ancak zihninde on farklı çocuk yaratmış bir kadın. Her bir çocuğa ayrı bir kişilik, ayrı bir yaşam öyküsü atfederek onlarla sanal bir dünya kuruyor.
Bayan Ming, bu hiç olmayan on çocuğunun hikayesini otelde tuvalet bekçiliği yaparken tanıştığı Fransız bir işadamına anlatıyor. Kendinden kaçtığı için dünyayı dolaşan bu işadamı, başta Bayan Ming'in anlattıklarına inanmasa da, kadının bilgece sözleri ve her öyküsünde saklı olan yaşam dersleri onu büyülüyor.
ofiste sizi yakalarsa gerçekten hayatı çekilmez kılabiliyor.
çalışmak istemiyorsunuz, sürekli bir sigara içme isteği, zaman asla geçmiyor zaten.
akşam olsa da, evimin yolunu tutsam diyorsunuz içinizden ama evde de iki tane yaşlı insan. ne bir yerlere gidiyorlar, ne yazlık ne bir şey.
bizim oradaki a101 e girdim bir gün. kasada bir kız. ben kadın halimle aman allahım dedim bu nasıl bir güzellik. cilt parlak, ağız burun biblo gibi.
çıktım işimi bitince. dayanamadım geri döndüm.
allah vergisi bir güzelliğiniz var söylemeden edemedim dedim.
"ya değil" dedi. "nasıl" dedim? "nasıl değil"..
estetikmiş yüzü boydan boya.
olsun dedim. güzel yapmışlar.
tam olarak da durumum bu. yoksa benim gibi entelektüel, güzel, çekici, akıllı kadının burada ne işi var.
işte bunlar hep içimi nereye döksem de kimse okumasa sıkıntısı.
okusun ama tanımadıklarım okusun yani. okunmak istemesem gider ağlayarak günlüğüme yazarım.
Rebecca F. Kuang, Çin asıllı Amerikalı yazar ve çevirmen. "Haşhaş savaşı" üçlemesiyle tanınan Kuang, tarihi kurgu ve fantastik öğeleri ustalıkla harmanlar. 2023’te yayımlanan "Babel" ve "Yellowface" ile edebi başarılarını pekiştirmiştir. Eserleri, sömürgecilik, kimlik ve güç temalarını derinlemesine işler.
rebecca f kuang'a ait şu aralar Türkiye'de çok popüler olmuş bir kitap sarı yüz. bütün youtuber'ların elinde. ben tesadüfen keşfettim.
reklamlarda karşıma çok fazla çıkmaya başlayınca alayım artık dedim.
ünlü yazar arkadaşı, korkunç bir şekilde yanıbaşında ölünce, june onun taslak halindeki kitabını çalar ve bir anda çok satanlar dünyasında bulur kendini.
fakat bu sırrı bilen birileri vardır. ve june bir yandan yayın dünyasının kuralları ve girdabıyla boğulurken, bir yandan da bu sırrını korumaya çalışmaktadır.
kitap inanılmaz geriyor okurken, karakter zaten ilmek ilmek dokunmuş.
bir oturuşta bitirmedim ama etkilendim.
yarı otobiyografik bir roman olduğu söyleniyor internette. zaten yazar kitapta karakterlerden birini kendi dış görünüşünden yararlanacak yazmış sanki.
karakterin tipini okuyup yazar kimmiş diye bakınca, kendisini tarif etmiş gibi geldi bana.
saat bir olmuş ama canım istedi. kalkıp onu da içeyim. bir o kaldı çünkü. ama üşeniyorum. keşke sihirli gücüm olsa hop ayağıma gelse.
çok da istemiyor canım ama istiyor gibi de.
arada geliyor. sonra unutuyorum.
şu an istemedi mesela.