norveçli balıkçıların muhteşem el kremi neutrogena'nın mucizelerini inkar eden, kafir oğlu kafir norveçli lehebsson'un başına gelenleri anlatan cümle. el kreminin mucizelerini inkar ettiği için elleri kurumuştur kendisinin.
görüyorsunuz yüce krem, kafirleri böyle cezalandırır işte...
evet arkadaşlar, ankara siyasal'da kippa ile okuyup okuyamayacağımı merak ediyorum. dövmezler dimi? çok korkuyorum da. lütfen birisi bir yol, bir yordam göstersin. türkiye'de kippa giyenlere niye bu kadar baskı yapılıyor. ayıptır. *
an itibariyle benimdir. aşırı kıskançlık sebebiyle bir ilişkiyi daha bitirdim.
ilişkiyi bitirdim ve şu an dazır dazır red alert 2 yuri's revenge oynuyorum.
aldım britanya'yı, tonla prism tank, mirage tank ile sniper bastım şu an az sonra rush yapıp yuri'nin anasını bacısını sikeceğim. now you see me, soon you won't amına koyim. hatun zaten kıskançtı, adam akıllı yavşaklık edemiyordum.
o değil de ben ne ara bu karadar piç oldum lan.
şu sniper'ları yayaların üstüne yollayayım da etrafı temizlesinler. sonra mirage'ları yollayıp sikertasyon yaparım.
sevmek güzel şeydir. tabi en başlarında... bal gibi tatlıdır.
fakat sonradan boka sarar. her şey bittiğinde, alkolde, sigarada ve başkalarının bedenlerinde ararsın kurtuluşu. o bile işe yaramaz. sadece ağrı ve acı vardır. acır. sanki içinde, ulaşamadığın bir yerde bir yangın başlamıştır ve o yangını söndürmek için kullandığın her şey ateşi daha da körükler.
başka şişeler, başka camel paketleri, başka kadınlar ve bir şerit mal... hiç biri işe yaramaz.
en sonunda, kendini yok edecek noktaya gelirsin, fakat onu da istemezsin... önünde harika bir üniversite puanı, harika bir üniversite vardır... 19 yaşındasındır daha, hayatının baharında. dönüp arkana bakarsın, yazılmış sayısız akademik kompozisyon, hikaye, şiir, sınav başarıları, okul birincilikleri, kalbi kırık olmasına rağmen senden bahsederken hala gülümseyen kadınlar, sana her lüksü vermiş, yaşına göre inanılmaz bir hayat yaşamanı sağlamış ve senden çok umutlu bir anne baba, okunan onca kitap... kıyamazsın, onları geride bırakmaya. bir daha nefes alamayacağından ya da bir daha sevemeyeceğinden değil, sırf onları geride bırakmamak için hayata tutunmaya çalışırsın.
hastalanırsın bir de üstüne, tanın konur, ve buna rağmen kötü alışkanlıklarını bırakmazsın. sigara içmeye, alkol almaya, nadiren de olsa burnuna bir şeyler kaçırmaya devam edersin... çizgi roman okursun, sevmediğin kadınlarla sevişirsin. daha çok sigara içer, daha çok kokain kaçırırsın burnuna. kitaplara gömülmeye çalışırsın ara sıra fakat hiç biri işe yaramaz. en sevdiğin beyaz gömleğinin ve siyah kravatının altındayken, hatta çıplakken bile kendine karşı yabancı hissedersin. hani, yeni bir kot alırsın, rahat edemezsin ya ilk başlarda onun içinde. aynı o his. artık her şey aynı geliyordur. her obje sanki bir torna tezgahının ya da bir karbon kağıdının mamülü gibidir.
boş bir kapsülsündür sen sadece bu noktada. gözlerini kapayıp uyumak ister, onu bile beceremezsin.
tek istediğin o'dur, ama o da mümkün değildir.
tam kanıksıyorum, alışıyorum derken, hayaletlerin yine peşine bırakmaz, evindeki bir nota kağıdına yerleşiverirler usulca... düşünürsün kendi kendine, ''merhaba'' ve ''elveda'' kulağa ne kadar da zalim geliyor, değil mi?'' diye. yine de onu hayal edersin, yine de. bitmesine rağmen, bitmene rağmen. bilmesin neden bunu yaptığını ama hala geçmişi düşünürsün. zamanın çarkı gibi aynı yere dönüp durur kafanda düşüncelerin.
ve sen, tek başınasındır işte. gayet açık.
bütün günahlarınla, cazibenle ve zaferlerinle, oturur, böyle bir yazı yazar, içini dökmeye çalışırsın en sonunda. bunun işe yarayacağını da düşünmezsin aslında. dağınık ve yabancı kokuların sardığı odana bir göz gezdirir, onlar birbirlerinin kollarındayken, sen, başkasının kollarında olma imkanın varken, şu saatte ve şu dakikada yalnızlığını kendine yoldaş seçersin.
bir iç çeker, ve bilgisayarının faresiyle, ekranın sol alt köşesindeki ekle tuşuna basarsın.
varoluşçu marksizm terimlerini kullanarak beyninizi ambale edeceği yetmiyormuş gibi, bu sartre sizi ona 5 lira vermeye ikna eder. fakir fakir kalırsınız ortada, eve gidecek otobüs paranızı bile cebinizden alıverir bu pezevenk.
geçen kurban bayramı denediğim vahim mi vahim olay.
kurban etinden soğutur, eşi dostu dövdürtür, hayatın anlamını sorgulatır. siz kara kara düşünürken ve hayatın anlamını sorgularken camus de kavurmanın hepsini yer, size bir şey bırakmaz. salak gibi kalırsınız ortada bildiğin.
kısacası, yapılmaması gereken bir eylemdir. denemeyin. süd için.
an itibariyle edindiğim tecrübeye göre kötü bir duygudur. unutamadığınızın göstergesidir.
şimdi de açtım, nightwish'ten while your lips are still red'i dinliyorum, bir kadeh de kırmızı cabernet sauvignon koydum. psikolojimin amına damına koymaya niyetliyim, evet. neyse işte, uzun lafın kısası, özledim.
yaz geldiğinde güneşlenememek, seviştikten sonra boyundaki kırmızılıklardan, morluklardan uzun süre kurtulamamak, yüzde bir yerde sivilce çıktığında yaşlı cadılara dönmek, ağladığında kıpkırmızı bir surata sahip olmak gibi getirilere sahip olan şey.
yurdumun beyinsiz şakirtlerinin, kendinden de beyinsiz olan insanlara yaptığı olgunun adı. allah diye diye daya zamı, daya vadeyi, daya faiz'i... sokaktaki çiftlerin mutluluğuna, adamın yarattığın dert yüzünden içtiği sigaraya karış, ''ahlaksız'' de, ''yaratık'' de... ondan sonra, imamlar esrar satsın, imamlar çocuklara tecavüz etsin, görme.
buna da demokrasi adını koy falan. çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen?
--spoiler--
imam 15 yaşındaki zihinsel engelli erkek çocuğa tecavüz etti! - 2007
köy imamı tacizden tutuklandı! - 28.06.2012
imam esrar satarken yakalandı! - 01.10.2005
cami bahçesinde hint keneviri yetiştiren imam! - 29.06.2009
imam bodrum'da kokain satarken yakalandı! - 25.07.2006
manisa'daki bir camide görev yapan 16 yıllık imam evli ve 2 çocuk babası 41 yaşındaki a.i., imam hatip lisesi'nin yurdunda kalan 4 erkek öğrenciyle cinsel ilişkiye girdi! - 15.04.2010
--spoiler--
memlekette demokrasi yok, memlekette, bir avuç şakirdin, hacı hocanın, tekkecinin diktatörlüğü var.
baya eski bir olay. yani 9 yaşından beri tanıdığım adamdan bahsediyoruz.
gerçi olay 2 sene önceydi ama. yine de anlatayım. yer, çınarcık.
açıkçası, kız, yani meltemle zaten murat onla çıkmadan önce de kesişiyorduk. bir yakınlık mevcut idi yani. temmuz, sıcak, herkes havuza falan atıyor kendini. sitedeyiz... gülen, eğlenen mi ararsın, gündüz gündüz içip kusan mı ararsın neyse, öyle bir yerdi.
birden bire o geldi. üstünde askılı, fuşya bir bluz, altında da siyah, çok kısa bir etek. siyah, kıvırcık saçları bembeyaz omuzlarına ilahi bir tezat oluştururcasına dökülüyordu.
oturduğum şezlonga oturdu, ''naber?'' dedi.
''iyiyim'' dedim, gülümsedim. ''senden?''
''benden de iyi. iyi değilim aslında. murat'la kavga ettik.''
''hayırdır?!''
(buraya kıskançlık, tartışmalar, arkadaş çevresinin etkilerine dair bir ton kız lafı gelecek)
''ya. boşver, takma kafana.''
''ne takıcam ya, murat istanbul'a döndü zaten.''
''e o zaman iki bira kapayım, bize gideriz?''
''olur.''
toparlandık, havuzun bariyerlerinden atlayıp, bizim eve geçtik. televizyonu açtım. biraz conan izledik. birden bire ''şşt'' dedi.
''baksana.'' diye ekledi.
'' hı?''
'' ya, aslında murat'ı falan boşver. tamam mı? ben sana karşı hiç boş değildim.''
'' anlamadım?''
''uff, saçmalama. senden hoşlanmıştım yani.''
'' sahi mi?''
yerinden kalktı, yavaşça gelip yanıma oturdu... '' evet...''
'' yani eve gelme sebebi...'' birden bire dudaklarıma yapıştı. o kadar sert öpüyordu ki dişlerinin arasından dudaklarımın çizildiğini hissedebiliyordum. bir yandan belime sıkıca sarılırken, diğer yandan beni tam yere yatıracaktı ki... ''dur'' dedim.
''dur.''
''ne oldu? yoksa hoşuna gitmedi mi?''
''hayır saçmalama. tabii ki gitti de... şey...''
''ne?''
''prezervatifim yok.''
''marketler kapanmış mıdır?''
''o kadar zamanımız var mı? aklımda başka bir şey var...''
gülümsedi. ''ne gibi?''
saçlarına yapıştım, onu dizlerinin üzerine çöktürdüm. ilk başta biraz huysuzlansa da, sonra kendini bıraktı. yavaşça kargo model pantolonumun düğmesini ve fermuarını açtım, diğer elimle de askılı bluzunu çıkarttım. siyah bir sütyen giymişti. biraz zorlansam da kopçasını açtım. göğüsleri inanılmazdı. çok büyük değildiler ama diktiler, tam sevdiğim şekildeydiler.
''şimdi ne olacak?''
''dediğimi yap, çok eğleneceğiz.''
koltuğa oturdum, onu kendime çektim. açık fermuarımdan aletimi çıkardım, memelerinden tutup arasına aldım. artık direksiyon ondaydı. göğüsleriyle o kadar hızlı kayıyordu ki üzerimde, kendimden geçmiştim. bir süre böyle devam etti. ''dur'' dedim sonunda. yine saçlarından tuttum, bu sefer ne olacağını biliyordu. ağzını açtı ve beni müthiş bir şekilde emmeye başladı. ellerini dizlerime koydu, bir yandan da tırnaklıyordu beni.
bazen nefes almadan, bazen ise hızlı soluklarla beni emmeye devam etti. bu dakikalarca sürdü.
arada bir saçlarından tutuyor, hızı arttırıyordum. en sonunda bedenim titredi. saçlarından tekrar tutup onu tam olarak alacak şekilde aşağıya çektim. boğulur gibi bir ses çıkardı ve o kadar haz verici bir şekilde boşaldım ki, kalp atışlarımı vücudumun her yerinde hissettim.
ikiyüzlülüktür. aleni ikiyüzlülüktür hem de. neden mi?
teröristler sokaklarda cirit atarken, polis buna sesini çıkarmazken, elinde tüm kuzey kafkas halklarının kanını bulunduran bir şerefsizi basın açıklamasıyla protesto etmek isteyen grubun sözcülerini gözaltına almak en hafif tabirle ikiyüzlü olmaktır.
istanbul'da bugünkü Putin'in Türkiye'ye gelişini protesto eden Çerkes Hakları inisiyatifi'nden, basın açıklamasını okuyan 3 soydaşımız Putin'i protesto sebebi ile göz altına alındı, akşam saatlerinde ise serbest bırakıldılar.
Daha önceden Rusya'nın istanbul konsolosluğu, çerkes derneklerinin yetkilileriyle bir görüşme talebinde bulunarak ''Putin geldiğinde sert protestoların yapılmaması'' istenmiş ve Çerkesler protestolara kalkıştığında Putin'in korumalarının ''SERT'' davranacağını söylemişlerdi...
Yani Rusya; bir nevi ''Aba altından sopa göstermiş'' oldu bu hareketiyle, ama biz çerkesler durmadık, ve de durmayacağız. kuzey kafkasya sahiplerine dönene, soykırım tanınana ve yurdumuzu geri alana kadar sus-ma-ya-cağ-ız! yaşasın çerkes kalma mücadelemiz!
sultan vahdeddin'in son eşidir. soylu bir abhaz ailenin kızı olarak dünyaya gelmiş, dolmabahçe sarayında eğitim görmüş ve vahdeddin ile bu vesileyle tanışmıştır. saltanatın kaldırılmasından sonra 1992'de babasının kurduğu derbent beldesi'nde* ölmüştür.