negatif eleştrilerden korkmayan, düşündüklerini korkmadan, hırsla ve şiddetle savunan bir yazarın, kendini gaza getirmek için söyleyebileceği söz öbeğidir.
Hürriyet'in internet sitesinde ki kültür-sanat bölümünde bir anket.
Başlığı ise "iki dev yarıştı"
Bu devlerden biri Cem Yılmaz'ın "Yahşi Batı"sı, diğeri ise kabul etmek istemesem de Recep ivedik. iki filmi de izledim, Yahşi Batı'ya iki kere gittim hatta. 3 gün önce de arkadaşlarımla Recep ivedik'e gittik. Filmin ilk yarısı boyunca kös kös oturdum senaryo babında hiç bir şey yok idi. hani şahan'ın bir esprisi vardı korsan cdci temalı bir skeci vardı, sibel kekilli filmi için düşük prodüksüyonlu diyordu. aynen öyleydi kendi filmi de. tamam illa ki emek vardır fakat, ama bıdı bıdı.
Bir tarafta mükemmel bir yapım, tarihe, medyaya, politikaya, sinemaya gönderme yapan, mükemmel bir oyuncu kadrosuna sahip, inanılmaz dekorlarla süslenmiş on numara bir film diğer tarafta ise yediği pudingi dişlerinin arasından akıtan, kahvedeki adamın burnunu oyan recep ivedik. sonuç ise sinemada arkamda oturup kıçını yırtarak gülen herifler... ulan karanlıkta kaç kişi olduklarını seçebilseydim dalacaktım valla ama türk sineması uğrunada dayak yemek istemedim açıkçası. ulan söyleyecek çok şeyim vardı hırslıydım ama ne bilim, ama kime ne anlatabilirim ya da kim ne anlar, her öküz recep ivedikçi kendi bacağından asılsın aburokim. ayrıca recep ivedik'te güldüğüm iki sahnede şahan'a ait değildi. biri fatih terim taklidi, ikisi de serbest meslek erbabıyım dediği sahne. bu serbest meslek olayına cem yılmaz 2008 15 mart gösterisinde gayet yapmıştı.
ha bunları şahan gökbakar'ın suratına da söylemek isterdim o ayrı. ama adam köşe olmuş zaten ebleh halkı bu güldürüyor biliyor. ona tek kızdığım nokta böyle çok sanatsal bir şeyler yapıyormuş havalarında dötü kalkıyor ona yanıyorum. hani lise zamanında uykusuz kalırdık programını izlemek için mükemmel tespitleri mükemmel skeçleri vardı. peki o naaptı? "bi gonuşma layn"la her şeyi pok etti. yüzüne de söylemek isterdim dedim ya anlatacam ulan dayanamıyorum.
1 ocak akşamı yahşi batı'yı izlemek için sinemaya gittik arkadaşlarla, aramızda bir şahan vs cem yılmaz oldu. başladım sövüp saymaya. ha araya şunu da sokim, o aralar kimin arkasından konuşsam birden yanımda bitiveriyordu. o da ne şahan geçti yanımızdan hepimiz oha şahan lan falan diyip kaldık böyle. kimse de adamı tanımıyor muydu artık yoksa konuşmaya mı cesaret edemiyordu bilemiyorum. ben gülmekten ölüyordum yarım saat önce yedi ceddine sövdüğüm adam yanımızdan geçip yürüyen merdivenle yukarı çıkıyordu. tayfadan üç arkadaş hemen koşturdu, ben de bir arkadaşımla durdum ne fotoğraf çektircem lan falan diyip birbirimize destek oluyorduk. bir yandan da içim gidiyordu gidip konuşcam lan arkadasından konuştu demesinler diyordum. gb
bizimkiler fotoğraf çekilirken daldım arayai ama elim ayağım titredi ne diceğimi unuttum ulan adam dağ gibi elinin tersiyle vursa keper giderim bir de adamı seviyorum lan baya baya.
+bişe söyleyebilirim miyim?
-söyle söyle
+sen kendini çok bozdun ya..
oha o kadar söyleyecek şey vardı toparlaya toparlaya bunu toparlayabilmişim o an..
cevap gecikmedi,
- sen de kendini baya bozmuşsun ( arkadaşlar kopar)
ben böyle aha ayar verdi yandım nidaları içten içten.
+ hayır ben bozmadım kendimi şahan, benim bir çizgim yok daha ama senin vardı ve dışına çıktın.
- yok yok sen kendini baya bozmuşsun görmeyeli
bi kaç damla ter döktüm, sonra artistik bir sırıtış yapmaya çalışarak
+ evet arkadaşlar şahanla eskiden beri tanışırız, o yarıştırabilir kim daha bozuk diye eheheh
haydaaa, kimse miklemiyor beni, hadi lan fotorağ çekil sende diyip duruyorlar. en kötüsü ne biliyor musun oturduğu bankın arkasına geçtim fotoğraf çekilmek için, tıpkı bir groupie gibi, ışığa giden pervane gibi gitmiştim arkasına. flaş patladı patlicak hassiktir lan diye feryad edip kaçıverdim. ne mi oldu, bizimkiler şahanlı fotoğraflarını koyup facebook'a eğlendiler, ben de kendimce dürüst, mert, idealist takılıp, sönük bir şekilde, ben de vardım lan orada diyebildim. fotoğrafın altında ki yorumları hayal edin," burak'a ne laf soktu ama ya " al aburokim. çocukluk yaptığımı falan düşünmüştüm o gün hep bir pişmanlık olmuştu içimde ..
fakat recep ivedik 3'ten sonra, oh lan iyi ki yavşamamışım dedim.
ha yazının başında bahsettiğim anketin altından bir kaç yorum koyim tam olsun.
şaban dişsiz 19/02/2010 - 17:44
bunların ikisi birden diyeyim eğer oyuncu ise bende NAPOLYON bonapart ım bir levent kırcanın tırnağı olamazlar geçin bunları artık çoluk çocuk eğlendiriyorlar.
oğuz dede 19/02/2010 - 17:43
yahşi batıyı hiç beğenmedim.çok küfürlü bi film.
cem bey unutmayın! türk milleti o kadar basit değil.
Mehmet Uz 19/02/2010 - 17:44
iki filmide izledim ama malesef Cem Yılmazın filmi çok başarısız gülmek nerdeyse imkansız... Recep ivedik 1 numara cem yılmazı solladı geçti ....
embesil abilerim, size sentez bir cevap vereyim. cem yılmaz'ın filmi ne yönde başarısız? sen 60'ın altında ki iquna inemediği için mi? senin genel kültürün zayıf olduğu ve esprileri anlayamadığın için mi? ulan "fırlatılan" hangi filmde öyle dekor öyle jenerik var lan? yok yok sentez olmicak hepinize ayrı cevap veriyorum, çok küfürlü ve türk milleti o kadar basit değil diyip yüzyılın ironisini yapan ibnetor, sen o filmden sadece küfür anlıyorsan ne diyim sana. kendini napolyon sanan gerzek, bu ikisi gayet komik adamlar, levent kırca'ya sen gülüyorsan imini dibini mikeyim senin, levent kırca sen gül diye yapmıyor o skeçleri akıllan diye yapıyor.
Aziz Nesin'in bahsettiği %90 aptallık olayı doğru olunca bu ülke her hali hakediyor. illa bu konu için düşünmeyin bunu, siyaset,yazılı medya, televizyon, her açıdan...
bir de buradan yahşi batı'ya ikinci kez gidişimde önümde oturan ablaya selam "çakmak" istiyorum. kendisi özkan uğur, don atletle kumar masasından kalktığında , ya bu niye çıplak çıktı şimdi ne saçma film bu ya demişti yanında ki keltoş abime. kel abi allah sana sabır versin.
hürriyet'in anketinin yorumunu cenk ve erdem beylere bırakıyorum.
- Cenk Bey Uncat nedir?
- Uncat tersine kedidir Erdem Bey. Adı üzerinde: Un Cat.
- Peki oy kullandığımız zımbırtılara da Uncat denmiyor muydu?
- Öyle miydi? Bilmem...
- Ben sürekli oy kullandığım için biliyorum.
- Siz hiçbir şey bilmeyen cahil ve cüheylan bir insansınız.
ülkemizde rahatlıkla rastlayabildiğimiz evlilik türünün sakıncalarıdır. sakıncalı olmasının nedeni ise aynı çekinik genlere sahip iki bireyin birleşerek, bu genlerin çakışma olasılığını arttırmasından dolayı genetik hastalıkların su yüzüne çıkmasına yol açmasıdır.
bir de belgesel izleyin ki sonuçlarını daha kolay görün.
küçük bünye sevinçle dolar, kendi kaseti serviste çalmaya başlayınca, 15-20 dakikalık servis yolculuğu onun sevdiği, insanlara empoze etmek istediği ve hatta minimal hatununa gönderme yapmak istediği şarkılarla birlikte geçer gider.
ilkokulda az götürmedim, barış manço, ayna kasetleri. ulan nasıl gururlanıyordu insan. bir keresinde de ercan saatçi ve ufuk bilmemnenin kasedini götürmüştüm, teyzemden (ç)alıntı. şarkıları kimse anlamamıştı ulan. cenk erdem tadında bir kasetti.
eve gelindiğinde kaset alınır, poaça ve ekşimiş ayran kokan, üzerinde ayran lekeleri olan çantaya konulurdu. ne günlerdi be teyyy.
oscar wilde'ın 1881'de, yaşamını yitiren küçük kız kardeşi için yazdığı şiirdir. moonspell'in capricorn at her feet isimli şarkısının sonunda geçer ilk dizesi biraz değişmiş olarak, daisies grow kısmını your fears grow yapmıştır fernando miguel santos ribeiro.
ahanda şiir;
TREAD lightly, she is near
Under the snow,
Speak gently, she can hear
The daisies grow.
All her bright golden hair
Tarnished with rust,
She that was young and fair
Fallen to dust.
Lily-like, white as snow,
She hardly knew
She was a woman, so
Sweetly she grew.
Coffin-board, heavy stone,
Lie on her breast,
I vex my heart alone
She is at rest.
Peace, Peace, she cannot hear
Lyre or sonnet,
All my life’s buried here,
Heap earth upon it.
başlık pek çarpıcı değil esasen. daha da kötü olacaktı aslında kendimi tuttum, eczacıların orospu çocuğu olması, eczacıların karılarını pazarlaması vb.
eczacıların dolandırıcı olması, fırsatı altın bilip halkın anuna koymalarıdır.
pazar öğleden sonra uyandım. bir önceki gün tedbirsiz çıktığım için dışarı biraz üşütmüştüm malum ankara..
uyanır uyanmaz, hastalık hastası pimpirikli oda arkadaşımla bi kavga ettim. sadece burnum akıyordu, öksürüyordum.
Duymuşsunuzdur, bu domuz gribi olayları ilk bilkentte bir patladı böyle, vaka sayısı artınca da karantina yurdu oluşturdular, arkadaş arasında adını district 14 koyduk hatta. her neyse oda arkadaşım böyle saçma sapan östorojen salgılayarak ya sen gitsene 14. yurda bize de bulaştıracaksın falan filan yapmaya başladı. hemen kendini koruyacağını sandığı maskesini taktı, güyya steril olacak ya.. neyse akşam yakın bir arkadaşımı aradım, pazartesi sabahı 8.40 ta sosyoloji dersinde inclass assignmentımız vardı. kadınların iş gücüne katılmasını, kadın-erkek ayrımını anlatan 2 sayfalık bir yazı yazacaktık, tez sorusunu onlar verecekti. bilgisayar binasına gittik arkadaşımla, fakat yazım için kaynak bulacak gücü bulamadım kendimde, gözlerimden şakır şakır su akıyordu bildiğin, burnumdan cart diye sümük akıyordu sanki başım patlicaktı. olayı uzattığımın farkındayım ama domuz gribi olayına da girmek istiyorum o yüzden böyle oluyor.
neyse kısa kesiyorum.
muayene falan oldum, 3 tane antigribal ilaç verip yolladılar yarında gel dediler. gece boyu uyuyamadım, sosyoloji dersine gidersem 0 alırdım, gitmezsem de 0 alırdım rapor almalıydım.
sabah 8 gibi gittim sağlık merkezine ateşim 36ya düşmüştü, kendimi iyi hissediyordum. doktor beyle konuştum, 1 günlük istirahat yazabilir misiniz dedim tabi dedi, ama önce şu testleri yaptır n'olur n'olmaz dedi, 3 test yaptırdım, 20 dk sonra test sonuşları elimdeydi, bilmem ne beta negatif (-), H1N1 pozitif(+) yazıyordu. pozitifin aslında negatif anlamına gelmesi için dua ettim yanımda oturan çocuğa sordum, domuz gribisin diyip yanımdan kalktı, sonra 2 tane tiki kızın konuşmalarını duydum bir çocuğu gösterip ayyyyy şunda domaz gribe varmaaaaaş diyorlardı, kaçmak istedim ama anlamsızdı insanlar benden kaçıyordu. doktorun yanına girdim sıram gelince pozitif çıktı diyip gülmeye başladım, sonrası o kadar hızlı gelişti ki... akciğer röntgeni, 7 günlük rapor reçete sevk kağıdı falan derken, kendimi adana yollarında buldum.
adana'ya vardığımda annemle dayım karşıladı beni yüzümde maske bindim arabaya nöbetçi eczane aradık bulduk bir tane. ama aradığımız ilaçlar yoktu, hatta maske bile yoktu. ulan nasıl nöbetçi eczanesiniz? maske yok aradığın ilaç yok, taklidin taklidi ilaçlar önerip duruyorlar. dayım çok uzun bir süredir ilaç mümessilliği yapıyor. sonra başka bir eczane söyledi ama ben inmem abla sen inip alırsın o adamla kavgalıyım dedi. eczaneye geldik annem gitti. dayım hiç bir ilacı bulamicağını söyledi. annem tekrar geldiğinde ben gözünde yaş lösemili bir çocuk gibi suratımda maske arka koltukta oturuyordum. bu ibne eczacı annemin reçetede ki ilacı özellikle istemesine rağmen, muadilin muadili bir ilaç vermişti. sinirlendim arabadan inip adamın üstüne atlayıp anasını becermeyi ve olası bir şekilde H1N1'i gözümün nurunu ona bulaştırmak istiyordum. annem geri gitti ilacı vermek için. sonra geri geldiğin de maske de almadığını gördük. bu pezevengin evladı tek bir maskeyi maliyeti 5 kuruştan fazla olmayan dandirik maskeyi, abla bu steril steril diye tanesi 2.5 liradan satmaya çalışmış. artık beni dayım tutamazdı. elimde ustura, sweeney todd edasıyla girdim eczaneden içeri, adamın çükünü kesip kalfasının ağzına verdim.
bu nasıl bir fırsatçılık, maske nasıl 2.5 lira olabilir?
bu nasıl bir sistemdir ki istediğin ilacı hiç bir eczanede bulamazsın?
ve bu ibne eczacılar neden istediğin ilaç yerine onun taklidinin taklidini satmak için götlerini yırtarlar?
o ibnenin sattığı maskeden 10 tane çöpe attım mınıskm, bileydim sağlık merkezinden bi kutu çalardım.
denetimsizlik, bu ibnelerin 3-5 kuruş daha fazla kazanmak için attıkları taklaları nasıl da alışılmış hale getiriyor.
toparlayamadım aklımdakileri, sinirim bozuk sağlığım bozuk, 73 kişi ölmüş zaten.
bireyin elinde kor tutabileceğini, çiğ tavuk yiyebileceğini anlamasını sağlayan sorunsaldır, evet.
babayla birlikte ayda bir berbere gideniniz çoktur küçükken. dükkana girilir sıra vardır, içerisi dumanaltı olmuştur. baba bir gazete alır okumaya başlar. küçük evlat da efendi efendi çevresini gözlemlemektedir. berber kişisi muhabbet yapar.
sıra baba-oğula gelir, hadi oğlum sen geç otur komutu altında berber çırağının getirdiği tahta, berber koltuğuna yerleştirilir ve çocuğumuz oturur, önlük bağlanır, boyna iğne batar gözler yaşarır ama ses çıkmaz, acı yok telkinleri verilir bilince.
berberimiz fıssık fıssık su sıkar saçlara öne doğru taramaya başlar saçları, nasıl olacak abi diye sorar sonra babacığa.
-kısaltalım
cevabını alır ve kırpma işlemine geçilir. sıra kahküllere geldiğine berberin elinden gelen pis koku burun direğini sızlatır çocukcağızın sesi çıkmaz. berbattır koku, ulan çek git çek git!!
üstüne üstlük berber, küçük görüp salak kız muhabbetlerine girer. yenge nasıl falan diye. zoraki gülüşler aynadan arkada gazete okuyan babaya atılan kaçamak bakışlar, kokudan büzüşmüş dudaklar, saç girmesin diye kapanan gözler birbirini takip eder.
gözler bir açılır kocaman bir soğan, küçük çocuk bayılmıştır ayıltmaya çalışmaktadırlar.
+ heh koklat abi dur kolonya getir rıza!
kolonya burundaki kılcal damarları yakar da yakar soğan gözleri yaşartır.
o mülayim çocuk gitmiş yerine chucky gelmiştir. her yeri kan olmuş dükkanın önünde elinde bir ustura sırıtmaktadır.
berberin gördüğü son film şerifi arog'dandır. (bkz: tüh sigaradan gitti)
bu da böyle bir anım sözlük, sonra ne mi oldu? 6 ay yatıp çıktım.
bilkent üniversitesi'nde english and composition 101 ve 102 dersleri veren mükemmel hocalardan biridir. yazokulunda ders alma fırsatım olmuştu. karikatürist kişidir. ohalde.net bünyesinde eserlerini yayınlamaktadır.
dersleri çok eğlenceli geçer, tabi kendi deyimiyle ilgili olana, sanat ve sanatla ilişkili konuları ders konusu olarak seçer. hoş sohbet bir insandır. ha tabi en önemli kısım; ortalama bir şekilde derse ilgi gösterirseniz, eğlenerek hoplayarak zıplayarak b- ile geçebilme ihtimaliniz yüksek.
bilkent üniversitesi'nde psikoloji dersleri veren hocalardan biridir. ders alınır mı diye sorarsanız, öğrenciye karşı biraz acımasızdır bana göre ve ingiliz aksanı biraz zorlayabilir. fakat finali openbook yapar.
son olmaz çünkü son denilen şey, son denilecek kadar tatlıysa, son olmaz. her defasında, gururu ayaklar altına atarak, ona attığınız son adımı çiğnersin hep yeni adımlar atarsın.
--spoiler--
Türkiye'de bir haftalık tatili sırasında cep telefonuyla internete bağlanan isveçli, yaklaşık 50 bin TL'lik telefon faturasını görünce şoke oldu.
Küçük bir dükkan işleten isveçli Muhammed Javadi, tatilde çocuklarının cep telefonuyla oyun oynadığını, facebooka girdiğini, zaman zaman da kendisinin interneti kullandığını söyledi.
Yurt dışında cep telefonu kullanmanın pahalı olduğunu bildiğini anlatan Javadi, ancak faturayı gördüğünde şoke olduğunu belirtti.
Telia abonesi olan Javadi, faturaya itiraz ettiğini bildirdi. Telia ise abonelerine borcunu taksitlendirmeyi önerdiklerini, ancak abonenin yeniden itiraz etmesi halinde faturayı inceleyebileceklerini kaydetti.
--spoiler--
ehliyet alan veya almayan, trafiğe çıkmış olan dişiler ve onların incileridir.
misal; 3 gün önce bukoydenolsamnolacak, stüdyoda unuttuğu gözlüğünü almak için beni evden alır yola koyuluruz. sonra arkamızdan bir bayan sürücü hızlı ve ısrarlı bir şekilde yaklaşmaya başlar, sağa sinyal verir ve bizi sollar, kafasını sağa çevirir çok artist bir şekilde gülümsemektedir. esasında mutlu görünmektedir. sonra sağ sinyal kapanmaz devam eder 2 mt sonra boş kavşağa 15 metre varken durur hala gülmektedir ve o sinir bozucu sağ sinyal gıcık verircesine yanıp söner. bukoydenolsamnolacak geçer kavşakta uygun yere bayanın önünde durur. fakat o da ne 2 araç arasında yaklaşık 12 mt vardır. olay yerine sonradan intikal eden araçlar bayanın arkasına dizilmeye başlarlar, en öndeki araçla yani bizimle aralarında olan mesafe yakından uzağa 15mt+ olarak gitmektedir. yeşil yanar biz kalkarız kadın arabayı kaldıramaz sağ sinyali hala yanmaktadır kimse sağından geçemez ve o koskoca yolda onlarca araba 2. yeşil ışığı bekler.
not= çoğu zaman bayan şoförlerin erkekleren kat kat daha iyi sürdüğünü kabul ederim ve bu eyleme şahit olurum. fakat kadınlara ehliyet verilmemesi taraftarıyım buna rağmen. arkadaş beceremiyorlar kafalarında çok fazla şey var o basit 2-3 pedallı araç birden uzay mekiği oluyor onlar için. sola dönerken geniş almıyorlar yanlış sinyal veriyorlar, gaz ile freni karıştırıyorlar vs vs.
trafik kurallarına uymaya çalışan şoförlerdir. ellerinden geldiğince dikkatli olmaya çalışırlar fakat diğer usta şoförler içlerinde ki ölme hevesi, maddi zarara uğrama hevesi, macera ve adrenalin tutkusu yüzünden bu şoförler ana kuzusu olarak adlandırılabilir.
-ulan şuna bakğh emnüyet kemerünü dakmışh. (ısrarcı korna sesleri) ustaaa sen çekilir hele şu yoldan sen masabaşı bir işte çalış! dat daaat düt düüüt düdüdüt!!
ihlas haber ajansının, facebooktan aldığı, içinde motorla akrobasi yapan gençler bulunan bir videoyu, tüm kanallara izmir'deki tehlikeli gençler diye sunması olayıdır.
ramazan davulculuğuna üşengeçlik sonucu teknolojiyi karıştırmış davulculardır. bunlar iki kat rahatsız ederler insanı, o davulun gece vakti gümbüdü gümbüdü sesi yetmezmiş gibi bir de o dandirik motorlarının sesleriyle gecenin sakinliğini ve güzelliğini bölerler, romantizm falan kalmaz. ulan bari yapacan bu işi motorla yapma o ne öyle kaçamak kaçamak.
an itibariyle sokaklardan geçen insanlardan biridir. ulan sessiz sakin otururken gümbüdü gümbüdü yüreğime indirdi, davulun sesi ne uzaktan ne de yakından hoş geliyor, gece hiç çekilmiyor. adam giderken birden köpek havlamaları duydum aha dedim inşallah motorla gezen davulculardan değildir de köpekler kovalar dedim içimden koştum pencereye. iki köpek arkadan koşuyor davulcunun, fakat o davulun rahatsız edici gürültüsüyle araba alarmları çalıyor ışıklar yanıyor falan ve köpekler kaçıyor. nalet olsun.
işten güçten yorulmuş iken, münasebetsiz bir çokayaklının musallat olması durumudur. ben bizzat kendim az önce çamaşır makinesinden çamaşırları aldım astım, bulaşık makinesinin nasıl kullanıldığı bir telefon ile annemden öğrenip, çöpü dışarı çıkarıp ohh diyerek oturdum koltuğuma. sırtımın sağ tarafında bir gıdıklanma bir huylanma beliriverdi. gayri ihtiyari elimle garip hareketler ile bu gıdıklanmayı engelledim ya da engellediğimi sandım, koltuğuma yayıldım. bu sefer sol tarafımda kımıl kımıl bir şeyler olmaya başladı kafamı bir çevirdim ki ne göreyim *, beyaz, götü olarak nitelendirebileceğimiz vücudunun %75 ini oluşturan o kocaman uzvunda 2 boynuzumsu şeysi olan garip bir örümcek. haydaaa, zıpladım, oda zıpladı koltuğa. av başlamıştı. önce incelemeye başladım garip bir yaratıktı, yani bildiğimiz ev örümceklerinden farklıydı, ulan 8. katta oturuyorum örümcek ne ya! neyse inceledim inceledim, fakat beyaz rengi bolca barındıran koltuk kılıfı bu incelemenin önüne taş koyuyordu. azmettim, yılmadım iyice yaklaştım. allah'ım yaklaştıkça o küçücük şey ne kadar korkutucu oluyordu. bir kere daha nanıskm dedim. üflemeye başladım, ama bu çokayaklı şey uzuvlarındaki şeylerden dolayı bol gözenekli koltuk kılıfına adeta bir siyasetçinin makam koltuğuna yapışması gibi yapışmıştı. hemen tezgaha yöneldim bir peçete alıp onu atacaktım.peçeteyi aldım olay yerine intikal ettim tekrardan. ama o gitmişti. üzüldüm bir veda cümlesi bile etmemişti. bana bıraktığı tek şey sırtımda ki ürpertiydi. koltukta aramaya başladım onu belki gitmemiştir belki de gerçekten beni seviyordur diye. göremedim, dedim ya beyaz koltuk kılıfı. belki de aramıza o büyük aşılmaz mesafeyi koyan o beyaz kötü koltuk kılıfıydı. halbu ki onu peçeteme hapsettiğimde tortop edip pencereden aşağı bırakacaktım, fizyolojik özellikleri uçmasına izin vermiyordu, bense ona bu hissi tattıracaktım ama o bir veda cümlesi etmeden beni kirletip gitmişti. tedirginlik içinde oturdum koltuğa. ama aklımdan o soğuk dokunuşlarını çıkaramıyordum. aman tanrım sağ bacağımda, az önce sırtımda hissettiğim gıdıklanma ve huylanmaların daha büyüklerini hissettim. evet beni terketmemişti ve bacağımın üstünde ki kıllara basarak ilerliyordu ve beni daha fazla ürpertiyordu bu sayede hemen onu düşürmemeye dikkat ederek kalktım peçeteyi almak için peçeteyi aldığımda yine yokolmuştu. birden bunun ilahi bir şey olduğunu düşünmeye başladım. ya da bir şeyler mi içmiştim böyle beyaz örmümcekler falan görüyordum. bilmiyordum hiç bir şey, bildiğim tek şey koltuktan kurtulup sandalye çekmekti koltuğu iterek yerine götürdüm ve sandalyeyi kaldırdım masaya doğru hareketlendim. fakat bacaklarıma bir şeyler dolanmıştı. aman tanrım nasıl ürküyordum. ve onu gördüm tekrar, halıfleksin üstünde bembeyazdı, o çekici uzun bacaklarıyla ilerliyordu yine. peçeteye davrandım bu sefer kaçamicaktı, sevgi dolu peçetemle onu sarıp sarmalicaktım. peçeteyi aldım ve davrandım. karşı koydu, kaçmaya başladı peçetenin aksi yönüne doğru. 2 den fazla bacağı olması ona bu kovalamacada avantaj sağlıyordu ama ben kararlıydım. en sonunda pes etti ve boynunu bükerek peçeteye çıktı. pencereye yaklaşıp sallamaya başladım peçeteyi, düşmemekte kararlıydı. ve birden yokoldu yine. düştüğünden emin olamadığım için belli bir süre peçeteyi inceleyip durdum. bulamadım tabi. peçeteyi çöpe attım. fakat o gıdıklayıcı dokunuşlarını hala hissediyorum. sırtımdan akan her ter damlası ürpertiyor, boynumda ki kolyenin her sallanışında aklımı oynatacak oluyorum, kollarımda, sırtımda, kafamda, kasıklarımda her an bir ürperti hissediyorum. huzurum kaçtı sözlük çok mutsuzum.
iğrenç, ürün reklamlarını izleyip kriz geçirdikten sonra suçu ajansta değil de bu reklamı onaylayan, ürün sahibi firma yönetim kuruluna lanetler okumaktır.
an itibariyle yayınlanan susma isimli programın konu başlığıdır. münevver karabulut'un satanistler tarafından öldürüldüğü olasılığı üzerinde duran programda, karnıma ağrılar girene kadar gülmeme sebep olan yorumlar yapılmaktadır.
editino: eksileyin eksileyin, samimiyetimle söylüyorum eksilenmesem şaşıracaktım. uyuyun siz, uyutulun, özgür düşünemeyin, önünüzde ne varsa onu yiyin. **
en başarılı olanlarına cem yılmaz filmlerinde rastlananlardır. bunca türk yapımı iş var bakın televizyona, sinemaya bir sürü yapım. özellikle fantastik konulu film ve dizilere berbat animasyonlar ve efektler, bunları izleyende gariban bizler. ulan bu kadar zor değil yahu elin adamı yapıyorsa biz de yapabiliriz, biz sadece komik oluyoruz.
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan türk insanlarıdır. evet büyük özelliğimiz bu değil mi zaten? an itibariyle can dostum olan insandan sms aldım. burada polise direniyorlar bomba *. merak edip aradım neymiş diye. mahallede ufak bir kalabalık toplanmış kurulmak istenen baz istasyonunu protesto ediyormuş.
ah be güzel insanlar ne diye protesto ediyorsunuz? bu mu yani, baz istasyonu kurulmasın sizde operatörlere küfür edin iyi çekmiyor diye. gitsin başka mahalleye kurulsun değil mi? iki cümle duyuyorsunuz, baz istasyonu çok tehlikeli diye hemen karşı çıkıyorsunuz cahil halkım. ulan o protesto sırasında büyük çoğunluğun elinde sigara olduğuna eminim, hepiniz fazla para vermemek için dandik, taklit ve sağlıksız yiyecekler yemiyor musunuz? peki ne bu baz istasyonuna isyan? kıskanıyorsun değil mi, senin evine kurulmadı o baz istasyonu parayı sen götüremedin değil mi? yıllar önce telsim bizim apartmanın tepesine bir baz istasyonu dikmek istemişti, aralarında babamın bulunduğu bir kaç insan da buna karşı çıktı, sağlıktan dolayı. halbuki yıllık 2000$ bir gelir olacaktı apartmana. peki n'oldu? ben şu an mutfak masasına oturmuş bu entry yi yazarken kafamı hafifçe sola çevirince karşıda o baz istasyonunu görüyorum başka bir apartmanın üstünde.
seni sevmiyorum halk, gerçekten sevmiyorum, eğitilmen, tımar edilmen gerek ve bu hiç bir zaman olmayacak ve bende seni sevmeyeceğim.
editino: spesifik bir örnek değildir. bazı şeylere dokundurmaktır amaç. tiz kellem kesile.
başarıya ulaşır mı ulaşmaz mı bilinmez ama uygulanması gereken eylemdir. kendime bakıyorum çevreme bakıyorum, ulan hep bir boktanlık var. mesela en basitinden şu sokak düğünleri, nefret ediyorum ifrit oluyorum arkadaş, analarına sövmekten dilimde tüy bitiyor. biz bu tımarsız öküzleri alıp eğitsek, lan dingil ulan hödük sen siktirboktan düğününü yapıyorsun ama bir sürü insanı rahatsız ediyorsun o boktan müziklerinle, ulan amın olu yolu kapatıyorsun, arabalar geri dönmek zorunda kalıyor insan ol desek düzelir mi bilmem ama yapılması gereken budur. ya da az önce okuduğum başlıktan söz edeyim ki o başlık içimdeki yazma isteğini ve sinirimi tetiklemiştir. (bkz: otobüste kulaklıkla müzik dinlemenin yasaklanması) toplu taşımada bangır bangır müzik dinleyen, hem kendi beynini ve kulaklarını sikerken, bir yandan da asabımızı bozan bu asalak türünü alsak bilmem nerelerini oysak, bak yavrum sen böyle dinliyon, zevk aldığını sanıyon ama bizim sinirimizi bozuyon bizi rahatsız ediyon, saygı öğretmediler mi sana desek belki başarıya ulaşmicak ama olması gereken bu. bu bizim kendini bu bok zanneden halkımız eğitimsiz paçavra sürüsünden oluşmaktadır. beni eleştirceksiniz biliyorum, yüce türk halkına nasıl böyle dersin ıvır zıvır. siktir lan işte böyle böyle kendini bir bok zannetmeye başlıyorsun. sus azıcık mütevazi ol kitap oku falan. yok amk illa sivrilik yapacak. oğlum kendinizi kandırıyorsunuz bak bir sik değilsiniz ben de değilim ama ben farkındayım.
edüüüt: çok hırslandım bir şeyler daha yazmalıyım.
bir de şu trafik magandaları var onlarada dokundurmadan edemicem. bu piç kuruları önceden sarı ışık yanınca kornaya abanırlardı geç geç diye şaşırırdık, inanır mısın sevgili okur artık öyle bir gelişmiş ki bu canlılar telapati geliştirmiş valla, ulan kırmızı ışık yanıyor adam hareket ediyor, ardından sarı yanıyor, * adam çoktan gitmiş oluyor. ulan bu nasıl bir his? hayır karşıda ışık falan yok biz son ışığız kopya çekti desem yine olmicak. ama bu pezevengevlatları seni de heyecanlandırıyor, bir bakıyorsun yanında ki önünde ki arabalar çatır çatır geçmeye başladı, yeşil yandı sanıp basıyosun gaza haydaaaaa sağdan arabalar geliyor. ulan öküz oğlu öküz o ışıklar oraya senin kötülüğün için konulmadı ki 2 saniye daha beklesen ne olacak? bekle mınıskm bekle ya ne bu heyecan. bunlar birde emniyet kemeri takmaz, hatta takmanız için ikaz veren arabalarda, koltuğun arkasından geçirirler, bu kafasızlar o kemerin can güvenliği için olduğunu kafalarına sokamamıştır, o kemeri ana kuzusu işi sanar. tövbe. bakın yazar arkadaşlarım, bu yazdıklarıma biraz dahi uyuyorsanız kendinize bir bakın, düzelin, sonra karşıma falan çıkarsınız kötü olur...