nimetullah akın ın cahit zarifoğlu için yazdığı şiirdir.
yalnızım
hazirandan aklımda kalan sen
ve bir de
yazılmayacak şeyler vardır
adına yar deyip
içimizde yeşerir
iki günlük hasret
biz ki olanlardan çok uzakta
yüreğimizde bir yerde
bir rüzgar rahmeti saklar
bir de seni
sen ki söylenmeyen adını
şehrin orta yerine bırakıp gidersin
özlem başını yastığa koyar
yastığa şarkı söyler
denizler kıyımıza vurur
kimbilir hangi akşamüstünden kalan
bir sıcak duygu sarar güneşi
ve karanlıklar örter acı yanlarımızı
acıyan herşeyi
sen orda sarayda ağlarsın
ben ağacın altını mesken tutup
eski masallardan
olmaz ya
yine yanık yanık söylerim
ateşi şiire koyup gelirim
öyle uzak yerlerden
ucunda seni görürüm yolların
yolların uzadıkca uzar gölgem üstüne
ateşi şiire koyup gelirim
aklımız ermez
öyle uzun hikayelere
belki bir tek ellerimiz bakışır
ellerimiz gül toplar
bülbüllerin sesinden
ses ver ne olur ses ver
dağları yaradan adına
ses ver ki bitsin ızdırabı şiirin
uzun bir altın köprünün
kimbilir hangi ucundan gelir
gelirse rahmet
sen öyle dağın başında servi
ben burada nehrin kenarında susuz
ne kuşlar öter başımın üstünden
ne hazirandan teselli bulurum
bari biraz esinti bıraksaydın
eşiğe biraz senden
haziranda giderken
klavyeyi ters döndürünce çıkan yemeklerdir.bunlar ekmek kırıntısı, bisküvi parçaları, biber ,soğan vs vs gibi ürünler olduğu gibi bilgisayar başında bir hayat tüketen insanın hayata izdüşümüdür. * annenin çocuğunu öldürme sebebi olabilir.
neyiz ki biz?
ilk ışınları görününce güneşin,
kaparız tepenin gözkapaklarını
çam değiliz ki, kollarımız açık,
ürpererek karşılayalım donuk ışığı.
gölgeler kısalınca çıkarız ortaya,
açıklıktır, aydınlıktır aradığımız,
parlaklıkta bulur gücünü görüşümüz.
tanımayız alacakaranlığı delen,
tepelerin arasından seçen bakışı.
kör olmuş ışıktan gözlerimiz.
gündüz yarasalarıyız biz.
ii.
geceyi düşleriz gündüzken,
geceyken de gündüzü
yitirebileceklerimiz yitiktir
onlardan uzaktayken ama
özleriz, döneriz yeniden
yitirmeden
yitirebileceklerimizi
yitiremediklerimize.
yitirebilirdik, deriz;
ama yalnızca bir fiil çekimi bu
tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü.
gündüz yarasalarıyız biz.
iii.
sağlamdır düşünce temellerimiz,
ama altlarında kist vardır, sonra kum
dururuz gerçi, sapasağlam, kalın
taştan duvarlarımızla, dimdik
ayakta; ama biraz su, bir sızıntı
kaydırır temellerimizi hemen.
duyarız yerçekimini hemen,
titreriz. sımsıkı, gergin
bağlar vardır
düşüncelerimizi ayakta tutan, ama,
ya temelsizse temeli
bütün bu bağları
bağlayan
bağın?
bağlantısızca bağlarız bağlarımızı.
gündüz yarasalarıyız biz.
iv.
yapacaklarımız vardır kocaman,
kocaman başarılar, yüce çağrılar; ama,
tutmadığımız bir eldedir aklımız,
bir son selamlda, biz aceledeyken gönderilen
nedir ki acelemiz? niyedir ki?
camın boşluğunu arayan kocaman
pervaneler gibi, kanat çırpan
ışığa ulaşmak için
çırpınan, camı kıracakmış gibi
düşmanımızdır oysa ışık bizim,
kanatlarımızı yakan, kavuran
aradığımız ışıkta nedir ki?
ışıktan gelir ölümümüz.
gündüz yarasalarıyız biz.
v.
hep bir dimdik, dümdüz dürüstlüktür duyduğumuz,
ama bir kuşku kurdu kıvır kıvır kemirir köklerimizi
nasıl da kolaydır yalanlarımız, uydurmalarımız,
nasıl da rahat. iç sızlaması nedir bilmeyiz;
başedilmez gerçeklerimiz vardır çünkü hep
kozasında mışıl mışıl kanat takınır tırtılımız,
sindire sindire yapraklarımızda açtığı delikleri.
övünürüz delik deşik, bölük pörçük
yeşilliğimizle yenmiş bitmiştir oysa
büyüme noktalarımız, su çekmez artık
kök uçlarımız, dökülüp gitmiştir
taç yapraklarımız artık.
nasıl da yabancı topraktan baş uzatmış taze fide bize.
gündüz yarasalarıyız biz.
vi.
bir görsek andığımız yüzü,
tanır mıyız? tanır mıyız
sevdiğimizi, bilir miyiz neydi
sevdik mi, seviyor muyuz?
yürüyüşü, saçının dökülüşü
anımsar mıyız, anımsıyor muyuz?
bir anıdan başka nedir ki sevgimiz?
gündüz yarasalarıyız biz.
vii.
koy başını omuzuma yine.
aldırma, söylenmeden kalsın
düşünülmedikler, bilinmedikler bırak
unutulsun geridekiler, özlensin ileridekiler bırak
yansısın camda donuk ışık, usulca ışıldarken
sabah, aydınlanırken uçup geçen yeşillik.
gel uyuyalım güneş görününce,
aşınca tepeyi göz kamaştırıcı ışık.
uyanacağız nasılsa, dikelmeden ışınlar,
dümdüz, aklaştırıcı olacak yeniden bakışımız.
ama şimdi sanki sevdalı gibiyiz şimdi,
sanki karanlıkta sezinledik aydınlığın başladığı yeri
şimdi kurduk sanki geceyi gündüzle,
şimdi kuruttuk sanki gündüzü geceyle
aydınlığın karanlığında görür gözlerimiz.
gündüz yarasalarıyız biz. *