bettyblue
223 (ilaç gibi)
ikinci nesil yazar 2 takipçi 8.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    kedi tanrıçası bastet

    ?.
  1. kedi tanrıçam..gündüz saatlerinde bir odadan bir odaya geçerken bile yolda mola verip tatlı uykulara dalan, geceyarısından sonra patlayan önlenemez bir enerjiyle evin bir ucundan bir ucuna koşan, bununlada yetinmeyip dolapların üzerine çıkıp ne var ne yoksa suratıma manida manidar bakarak pati darbeleriyle teker teker atan, yeni uykuya dalmışken hoplaya zıplaya gelip suratımın ortasına konuçlanıp akabinde derin uykulara dalıp arada bonus olarak gaz çıkaran, haddim olmayarak eve geç gelmişsem eğer bi yandan bacaklarıma dolanırken bir yandan da kendi dilinde homurdanaraktan dakikalarca sayıp söverek beni cezalandıran şirinlik muskam.kedi bebeğim.teşekkürler.beni o rengarenk kısacık öyküne dahil ettiğin için..
    1 ...
  2. tulsuyu sevmek

    1.
  3. aziz nesin in sizin memelekette eşşek yok mu adlı kitabından pek güzel bir aşk öyküsü..

    "seni seviyorum tülsü"

    .....yazılı telgrafımı alınca bu da ne demek oluyor,tülsü de kim oluyor diye şaşırmış olmalısın.
    aklı başında bir insanın yazacağı bir şey değildi doğrusu ;
    ama o telgrafı çekerken tam olarak aklımın başında olduğunu söyleyemem,
    o gün bir uyur gezer gibiydim;istencim dışında o telgrafı çektim sana...
    yabancısı olduğum dünyanın bu sayılı kalabalık kentinde bir haftadan beri ilk o gece bir başıma kalmıştım.
    yabancı bir kentte insanın yalnızlığı daha da katmerleniyor. yalnızlıktan içinde bulunduğum hava sanki
    yoğunlaşıp ağdalandı ve ben bu ağda içinde zorlukla kımıldıyorum. bu ruh hali içinde bilincimi içkide yitirip ,
    kendimi unutmaktan başka umarım yoktu. kaldığım otel dolaylarındaki pahalı restorantlara gazinolara gitmek istemedim.
    çünkü kolalı insanlar kolalı masa örtüleri, kolalı konuşmalar değil; buruşuk insanlar, buruşuk masa örtüleri, buruşuk
    konuşmalar arasında salt kendimle baş başa kalmak istiyordum.
    yan sokaklara daldım çıktım, öyle ki bir zaman sonra o büyük kentin içinde kendimi kaybettim .
    yabancısı olduğum büyük kentlerde kendimi kalabalığın akışına bırakıp yitirmeyi seviyorum.
    nasil olsa bir taksiye binip otele dönebilirim...
    gönlümce bir kaç içkili yer buldum.
    kiminin kapısından girip, kiminin dumanlı pencere camından baktım.
    tek başıma kalabileceğim, bos masası olan bir yer buldum.
    bir tek masa kalmıştı boş, vestiyer yolu üzerinde olduğundan boş kalmış olacaktı!
    hoşuma gitti. konuşmaların uğultusunda bile alkol kokusu vardı. yabancılığımı yüzüme çarpan hiç bir şey yoktu.
    hizmet eden üç kadın vardı, bunlardan akdeniz esmerliğindeki kadın masama gelip istediğimi sordu,
    karışık peynirle salata, beyaz şarap istedim. istediklerimi getiren kadın küçük cam vazo içinde
    bir tek kırmızı karanfil getirme inceliğini de gösterdi.
    teşekkür ettim...
    o tek karanfil, göz için olan o irilerden değil ama yanık kokusu olan küçük karanfillerdendi. bütün kokusunu
    içime çekip, bitirmek ister gibi kokladım. içiyor, yavaş yavaş kendime geliyordum...
    yüzüm kapıya dönüktü, kapının açıldığını görmemiştim ama kapının girişinde duran o adamı görmüştüm.
    benim yaşımda birisi idi; öylece dikilmiş oturacağı boş masa arıyordu bakışlarıyla. gözüne
    beni kestirmiş olacak ki yanıma geldi müsaade ederseniz bende oturabilirmiyim?... dedi.
    isteksizce elbette buyrun dedim.
    yalnızlığımı bölüşmek istemiyordum; hele böyle biri ile. canım sıkılmıştı, teşekkür edip oturdu karşıma.
    o akdeniz esmeri kadından tıpkı benim gibi karışık peynirli salata ve beyaz şarap istedi.
    benim yaptığım gibi tek karanfili derin derin kokladıktan sonra
    --ben bu küçük kokulu karanfilleri o gösterişlilerinden daha çok severim. her kendini beğenmiş gibi
    gösterişli biçimleri vardır ama kokuları yoktur oysa bunlar her alçak gönüllü gibi kendi çığırtkanlığını yapmaz
    nasıl da kokar yanık yanık... (!!!)
    doldurduğu şarap bardağını kaldırıp "şerefe" dedi. bardağımı onunki ile tokuşturup bende "şerefe" dedim.
    artık söyleşi açılmış oldu...
    bu kentin yabancısı olduğunu bir haftadan beri burada kaldığını söyledi. bende öyle dedim.
    bu kez incelik olsun diye ben sözü açma gereği duyarak ne iş yaptığını sordum.
    --tülsüyü seviyorum dedi.
    sorumu yanlış anlamış olmalıydı. işinizi sordum dedim.
    --ben de söyledim. benim işim tülsü'yü sevmek.
    şaşırdığımı anlayınca açıklamak gereği duydu.
    --dünyada sevmekten önemli iş olur mu? bugüne dek hep tülsü'yü sevdim ölene dekde seveceğim .
    en büyük mutluluk insanın sevdiği işi yapmasıdır. oysa insanların çoğunluğu neredeyse sevmediği işi yapıyorlar.
    ne iş yaptığını sorarken ne işle geçindiğini öğrenmek istemiştim.
    işini sevme ne demektir diye sorup kendisi yanıtladı:
    --her günün 24 saati hatta uykuda bile sevdiğin şeyi düşünmek.
    şaraplarımızı tüketmiştik, bir şişe daha getirttik. o yaşta adamın sevgilisi kimbilir nasıl bir şeydir diye düşündüm
    yaşınızı sorabilirmiyim?... dedim.
    --benim yaşımda birinin sevmeyi yaşamının tek işi saymasını sizde yadırgıyorsunuz .
    yetmiş yaşındayım. aynı yaştayız demek ki dedim.
    --elbette tülsü'yü merak ediyorsunuz değil mi? herkes merak ediyor çünkü 70 yaşındaki adamın sevgilisi
    kimbilir nasıl bir şeydir?...
    yaşamınızı adadığınız bu kadını merak ediyorum doğrusu.
    bardaklarımızı yine tokuşturup şerefe dedik.
    --tülsüyü görüşüm gerçekle düş arası bir olay. çünkü tülsü'yü ilk görüşümü babamın söylediklerinden
    anımsayabiliyorum. babamla bir arkadaşının dükkanında oturuyorduk. bozuk kaldırımlı bir yokuştaydı
    dükkan önümüzden bir kız geçti yada geçmiş. uzun saçlı 14-15 yaşında bir kızmış.
    ben birden irkilip bu kızla evleneceğim dedim yada demişim. babam bu olay o kadar çok yineledi ki onun
    anlatmalarından olay gözümde sonradan gerçeklesti kızda somut bir varlık oldu. babam anlata anlata
    anımsamadığım bu olayı yaşamış gibi oldum. işte tülsü o zaman gördüğüm kızdır.
    öyleyse sekseninin aşmış olmalı dedim.
    --neden diye sordu.
    --siz 4 - 5 yaşındayken o 15 inde olduğuna göre dedim.
    --tülsü yaşlanmıyor ki dedi.
    --sonra onu gördünüz demek ki dedim...
    --hep onu arayıp durdum benim niçin burada olduğumu sanıyorsunuz? dünyanın bilmediğim bir kentinde ,
    bilmediğim bir adreste yaşayan beni bekleyen bilmediğim bir kadındır tülsü; o'nu bulacağıma inanıyorum ve
    bu yüzden bütün dünyayı dolaşıp duruyorum dedi.
    --ilk gördüğünüzden bu yana bir daha hiç görmediniz mi? dedim.
    --gördüm dedi. ben o zaman 30 yaşlarındaydım yine onu aramak için büyük bir başkentteydim. metro
    merdivenlerinden iniyordum ki gördüm onu yanımdan yukarı çıkmaktaydı. ancak 20 yaşında vardı.
    kestane rengi saçlarını çok kısa kestirmişti. yürüyen merdivende yanımdan geçti.
    "tülsü" diye seslenmek geldi içimden ama olduğum merdiven yürüyüp gitmişti aşağıya.
    başka hiç görmediniz mi?...dedim.
    --gördüm bir kaç kez dedi. tuna nehri kıyısındaki o kentte ilk gidişimdi, 40 yaşındaydım o zaman. trenden yeni
    inmiştim. gar çok kalabalıktı, trene binenler inenler telaşla koşuşuyordu. işte o kargaşada birisiyle çarpıştım.
    başımı kaldırıp baktım ki sarışın mavi gözlü açık tenli ancak 25 inde bir kız tülsü.... bir an birbirimize
    bakakaldik!!!...
    paketleri toplayıp verdim. o da teşekkür edip yanındaki erkeğin koluna girip gitti...
    bu karşılaşmamızdan5 -6 yıl sonra bir uzak asya ülkesinde otobüste gördüm. aynı otobüste 4 durak beraber gittik.
    2 ...
  4. kırmızı yağmur serseri uçurtma

    1.
  5. yeşilin
    akşamın gözkapaklarına bir ton sarı
    bir ton mavi attığı renkkörü zamanlardan birinde tanıdım seni
    bu da bizim ilk hayalkırıklığımız olsun
    sever sevmez gördüm
    bakar bakmaz
    gittin
    sen
    gidince ardından
    avazı çıktığı kadar bağırdı sokak kedileri
    çünkü
    sen siyah beyaz filmlerde
    kırmızı çıkmayı ilke edindin hep
    ben
    sadece yürüdüm
    seni kötü bir cümlede kullanmamak için
    her yere her şeye
    yürüdüm
    şiiirlere romanlara filmlere
    tutunup yürüdüm
    görkemli bir bitiş tasarlayan karanlığı vazife edinmiş
    budala
    varlığımı
    içime çeke çeke yürüdüm
    artık dördüncü cemreydi aşkımız
    artık hikayemiz sonlanmış
    cehennemimiz başlamamış henüz
    bak ikimizde dökmüşüz gözlerimizi
    ağlıyoruz
    meselemiz malum
    aşk
    rüyalarımıza giren çocuk prensler
    senin mahşer atlısı dudaklarında
    yatıya kaldı
    ikmale kaldı hayattan
    bugün doğan tüm bebekler
    ve biliyorsun hiç
    ağlamayacaklar
    içimizdeki sessizliği içebilmek adına
    gönderilmiş peygamberler
    bilmem kaçıncı gece vardiyalarından birinde
    rahledeki kutsal kitabın arasına sıkıştı kaldı
    tanrı buna çok bozulacak
    tanrıdan bu aldığımız kaçıncı ihtar
    sence
    bizi affeder mi
    tekrar
    bak!
    bak!
    yağmaktan
    çoktan yorulmuş yağmurlar
    artık bu mevsim kar sadece
    bana yağar
    bu gidişle
    ne dersin
    bu siluete bir kılıf hazırlamak lazım
    aşkımızı
    bir tekerleme
    olarak kabullenmek lazım
    çünkü
    senaryosu kaleme alınmamış bir film çektik
    biz oynamadık
    bizi onlar oynattı
    anlıyor musun
    tek kelime alamayız artık yeryüzünün ağzından

    sende
    gidersin
    bu da benim sana son öfkelenişim olsun
    beni
    yangında en son kurtarılacaklar arasına kaldırıp
    bırak
    dünyanın tüm yağmurları yağsın üstüme
    ben başıboş serseri bir elektriğim
    alelade bir serzenişim bu alemde
    nasıl olsa
    hem
    kaç kere daha ölebilirim ki
    bize bu aşktan tavşan çıkmaz
    sonumuz belli
    cenazemde mein herz brennt
    çalınmasında ısrarlıyım hala
    dizginlerinden kopan atlar gibi coşkulu
    herkes bi anda koşmaya başlayacak ama , unutma
    bunu bütün örgütler biliyor
    telaşlanma!
    bu da benim sana
    başarılı bir yalnızlıkla yenilettiğin ömrüne
    kendi boş sinema salonunda
    izlettiğim
    son masalım olsun..
    3 ...
  6. herkese hayatim diye hitap eden insanlar

    1.
  7. son zamanlarda büyük bir hızla kitleler halinde bölünerek çoğalan, üzerlerine kusup çığlık çığlığa kaçılası, boyunlarına taş bağlayıp denize atılası kişilerdir. zira böyle bol keseden aşırı ve yapmacık şevkat israfına gerek yoktur çünkü samimiyetsizce kullanıldığında oldukça mide bulandırıcı bir hitap şeklidir.

    cümle içinde kullanalım;

    _ hayatım, şöyle oldu, böyle oldu, tiri viri vs.

    _ haya sensin. atım da sana ..... !
    2 ...
  8. bir yasal uyusturucu turu olarak muzik

    1.
  9. bu dünyadan kopup gitmenin en güzel yolu, sanatın iyileştirici gücü. beyninizde kopan fırtınaları, acınacak halinizi, gözyaşlarınızı, hayallerinizin avucunuzun içinden kayıp düşüşünü kucaklar.zamanla çok şey değişir, sizin gibi sevdiğiniz şarkılar da , sevdiğiniz her şey gibi, değişir. bazıları da değişimin o değişmez gücüne aldırmaksızın değişmez inatla.
    müzik.. acıyı notayla dindirme sanatı..

    bir kaç küçük reçete vermek gerekirse;

    anathema - alternative 4 albümü
    opeth - to bid you farewell
    face of melinda
    dream theater - space dye vest
    pink floyd - atom heart mother
    whitesnake - is this love
    guns n roses - don't cry
    dark tranquillity - lethe

    dikkat:*
    0 ...
  10. sadu

    1.
  11. Sadu'lar gerçek yaşamdan kopup yani maddeyi terk edip içsel yolculuğa çıkmış gerçek Hint fakirleridir.
    bu fakirlik bildiğimiz fakirlik anlamında değildir, Sadu'lar arasında önceden zengin iş adamları, doktor,
    avukat yani üst seviyede ki insanlardan olanlarda vardır ve Hint halkı arasında saygı görmektedirler.
    Ateşin külleri ölümü, çıplak bedenleri insanın gerçek hali olan doğum anındaki halini simgeliyor. Külleri bedenlerine sürmelerinin sebebi ise aydınlanmaya giden yolda ölümü aştıklarını göstermek. Hinduizme göre, ruh ölmez ve bedenden bedene geçer. Bu ruh göçü bitmek bilmeyen acıların ifadesidir. Acı çeken ruh, bedenden bedene geçerek acıyı da sürdürmüş olur. işte bu acıyı sona erdirmenin tek yolu aydınlanmadır. Ancak aydınlanan ruh Nirvana'ya geçebilir, acı çekmekten kurtulur ve rahata kavuşur. Sadular, Hindular'a göre aydınlanmaya giden yolda olan dervişler. Bu nedenle tüm dünya nimetlerinden ellerini çekmiş olan Sadular'a devamlı bağışlarda bulunuyor. Sadular, aydınlanma yolunda esrar içerek ilerliyorlardı. Üstelik, yaptıkları hiçbir davranışın suç sayılmadığı bu dervişlere karşı da oldukça dikkatli davranılmalıdır. Her ne kadar bu dokunulmazlık, hırsızlar ya da suç işleyenler tarafından kötüye kullanılıyorsa da, Sadular'ın sahip olduğu yüksek saygınlığa hiçbir gölge düşmüyordu. Aydınlığa kavuşmak yolunda çile çekmeyi de seçen Sadular var.Günümüzde bile çok sert kuralları olan Hindu kast sisteminde, özgün yaşam biçimleriyle en ayrıcalıklı konuma sahip olan Sadular'ın sayıları on binleri buluyor. Sokaklarda anadan doğma gezen, her türlü uyuşturucuyu kullanan bu insanlar suç işleseler bile cezai sorumlulukları yok. Buda'nın Prens Sidarta olduğu dönemde yaşamlarına imrendiği Sadular, bugün sahip oldukları konumu kullanmıyor da değiller. Örneğin cinayet işleyen bir adam, aniden Sadu olmaya karar veriyor ve böylece her türlü sorumluluktan da kurtulmuş oluyor.
    2 ...
  12. bir elinde cimbiz bir elinde das kapital

    1.
  13. bütün solcu kızlar çirkindir genellemesine alternatif bir serbest çağrışım örneğidir.solcu kızların genelde kavruk zayıf ve çirkin olması büyük ihtimalle çirkinler eyleme güzeller hareme diyen, solcuda olsa, neticede erkek mantalitesinin bir getirisi gibi gözükmektedir. ve bir de tabiiki güzel kızların her türlü ortamda kolayca kabul görmeleri fakat çirkin kızların bunun için fazladan birşeyler yapmaya gereksinim duymasıyla ilgili de olabilir.ayrıca hakikaten çirkin kadın yoktur bakımsız kadın vardır demeden edememekteyim.sonuç olarak bir elinde cımbız bir elinde das kapital gayet mantıklı ve yerinde bir önermedir, neden olmasındır..
    4 ...
  14. yiğit özgür terminolojisi

    1.
  15. pek tabi nevi şahsına münhasır dır

    şöyleki;

    fotoşort

    tepsi müdafaa

    hafifletici sepetler

    konseptik çukuru

    abandı damat

    hırsız penis
    2 ...
  16. bride of frankenstein

    ?.
  17. 1935 yapımı frankestein'ın devam filmi olan fakat ilkinden çok daha izlenesi olma özelliğiyle oldukça şaşırtan kült korku filmidir.korkuturken güldüren ağlatırken süründüren bu film ölmeden önce mutlaka izlenesiler arasındadır.
    0 ...
  18. hayatimızı değiştiren film kahramanları

    1.
  19. her filmden her kitaptan bir rol seçen hayalperest bünyelere hizmet eden renkli şahsiyetler..

    (bkz: tyler durden)
    (bkz: marla singer)
    (bkz: betty blue)
    (bkz: the big lebowski)-(dude)
    (bkz: old boy)
    (bkz: donnie darko)
    (bkz: frankenstein)
    5 ...
  20. © 2025 uludağ sözlük