gerçek, has, sağlam, güçlü bir karaktere sahip insan hiçbir olay, durum, insan ve şey karşısında değişemez. istese de değişemez. bu değişememesi toplum nezdinde zayıflık olarak algılansa da, gerçekte bir güçtür. efendilik, dürüstlük, iyilik bir insanın istediği zaman bırakıp tersine evirebileceği bir şey değildir. senin bir parçandır onlar ve seninle birlikte ölürler. bir zamanlar iyiyken kötü olmuş bir insan içinde her zaman kötülük taşımış demektir. saf bir karakteri çok az şey değiştirebilir bu dünyada. çünkü doğruluğu evi bellemiştir ve doğruluğu on yıllar boyunca onunla yaşayacaktır. doğuştan gelen içsel bir ahlak ile yaşar. ve saf karakterin içsel ahlakını hiçkimse bozamaz.
bir bilgenin öğrencisi olan insan şanslıdır. o doğrudan yaşamın kaynağı olan aklı rehber edinmiş bir öğretmenin öğrencisidir. kendi iç dünyasına ve ruhuna dair derin içgörü ve keşifler yapmaya olanak sağlayan ve bunun sonucunda kendini hem içsel olarak, hem de dışsal olarak daha iyi tanımasına yardımcı olan bir bilgenin. çünkü onun öğretileri ahlaki ve manevi değerleri kapsar.
akademik öğretiler ve tıp bilimi fazla düşünmenin (overthinking) negatif bir eylem olduğunu ifade ederken bir bilgenin, öğretmenin, kanaât önderinin ya da düşünürün kanaât ve görüşlerine göre çok düşünmek hayatın, yaşamanın, canlı kalabilmenin göstergesidir. onlar kitapların bir bölümün düşünce ürünü eserler olduğunu (çünkü bazı kitaplar kötüdür) ve insanlık tarihinin ilk bilgisinin zihinden çıktığını bilirler.
tıpkı antik yunan zamanında olduğu gibi günümüzde değerli şahsiyetler, yani kendi öğretilerini oluşturmuş olan büyük kafalar, onun yanında bir şeyler öğrenmek, ama gerçek bir şeyler öğrenmek isteyen öğrencilere veya danışanlara bu bireysel öğretilerini aktarırken özgün bir yol seçerler. salt felsefenin, bilimin ve sanatın nimetlerinden yararlanmak yerine doğayı, yaşamı, insanı, evreni ve benzeri her şeyi kendi aklının süzgecinden geçirip bir anlama bulayarak aktarırlar. çünkü filozoflar, bilim insanları, sanatçılar dönem dönem bundan para kazanmışlardır ve hatta servetini buna borçlu olanları bile vardır, ancak kendi düşünceleriyle ilerleyen, sürekli düşünce halinde olan, düşüncelerini kitap yoluyla insanlara aktarabilmiş düşünürler tarihin hiçbir döneminde bundan para kazanmamışlardır ve kendi öğretilerini oluşturmuş olanlar onlardır.
bireysel öğretilere sahip olan ve bunları karşılığında hiçbir çıkar gözetmeden öğreten, anlatan, aktaran büyük kafalar, yani öğretmenler sofistler gibi değildirler. onlar bilgiyi para karşılığı satmazlar. sofistler anlama, değere, iyiliğe, doğruya, güzelliğe, gerçeğe, sevgiye dair her bir bilgiyi para karşılığı satarlar ki bugün akademik çevre (lisans, yüksek lisans, doktora, profesör, doçent) bunun bir tezahürüdür. oysa kendi aklının ekmeğini yiyerek, bundan hiçbir fayda sağlamadan öğretme gayesinde olanlar, işte onlar gerçek birer öğretilere sahip olan kişiliklerdir.
burada samimiyetle okumak, derece yapmak, bilgiyi öğrenmek ve sonrasında kariyer yapmak isteyen ve bunun için emek veren akademi öğrencilerine saygımızı dile getirelim. ancak günümüzde akademinin ve örgün eğitimin sadece türkiye'de değil, dünyada da niteliğinin düşük olduğunu; iyiyi, doğruyu ve güzeli anlamış ve kafasında özümsemiş, bilgi hamallığı ve malumatfuruşluk yapmayan, her şeyin özüne inen, öğretileriyle öğrencisini düşünmeye ve aklını kullanmaya sevk eden bir bilge/düşünür/kanaât önderi/öğretmen ve benzeri ne denilirse denilsin, kendi aklının ekmeğini yiyerek öğretilerden bir dünya oluşturmuş olan yüce insanlarla akademi öğretmenlerinin ve profesörlerin seviyeleri arasında büyük farklar olduğunu tespit etmemiz gerekmektedir. çok az akademi kurumu öğrencilere gerçek ve değerli bir şeyler öğretir. diğerleri de eşek yüküyle para alır
bireysel öğretileri öğretebilecek kalibrede insan azdır. o devlet nezdinde bir profesör ya da yetkili bir şahıs olmasa da capcanlı bir insandır. sana kimliğini, benliğini, ruhunu anlatacak olan bir şahsiyettir, kişiliktir, kimliktir ve bunu doğrudan doğruya kendi zihninden, aklından, düşüncelerinden, hayallerinden oluşturmuştur. kendi öğretileri, kendi kanaâtleri, kendi düşünceleri olan öğretmenlerdir onlar.
ilkokul mezunu bir insanın, doktora yapmış bir insandan daha zeki olabilme ihtimali vardır. çünkü entelektüel kapasite ve bilgi dağarcığı ile zeka farklı kavramlardır. kolektif akademi sana önceden belirlediği bir dizi bilgiyi sunar, tıpkı senden önce yüz binlerce insana öğrettiği gibi. oysa gerçek bir öğretmenin hayatı boyunca bir kaç tane ile bir kaç yüz tane arasına değişiklik gösteren öğrencisi olur. ve bazen o öğretiler öğrenciden öğrenciye değişir. öğreti sahibi önce öğrenciyi tanır, sonra öğretileri ona uygun bir şekilde, onun cevaplarına göre şekillendirir. ve bir bilgenin ne kadar az öğrencisi olursa, bilge o kadar değerlidir.
doğuştan, derin bir anlayışla dünyaya gelenler ekstra bir çalışma yapmadan da insanları büyüleyebilirler. hatta doktora yapmış bir insan da, bir profesör de ondan etkilenebilir. işte biz onlara öğreti sahibi olanlar diyoruz. sadece %1'lik bir kısım, öğrenciliğini ilerleyen yıllarda öğretmenliğe taşır.
bir bilgenin zihinsel , düşünsel, akli öğretileri olduğu gibi ahlaki, duygusal, manevi öğretileri de olur. vicdanın, merhametin, inceliğin, hassasiyetin, saygının, sevginin ve benzeri şeylerin değerine dair pek çok öğretiyi de aktarır. öz saygıyı, öz sevgiyi, öz değeri de anlatır.
eğer bir kişi öğretileri anlayabilecek kadar kapasite sahibi ise ve bu kişinin öğretmeni karşı cinsse, öğrenci ona aşık olur. gerçek bir öğreti sahibi bu aşka karşılık vermez. oysa gizli şekilde akademi içinde öğrencileriyle ilişkiye girenler vardır. çünkü onlar devletin sistemini pusulası yapmış paralı birer sofisttirler.