gerçek, has, sağlam, güçlü bir karaktere sahip insan hiçbir olay, durum, insan ve şey karşısında değişemez. istese de değişemez. bu değişememesi toplum nezdinde zayıflık olarak algılansa da, gerçekte bir güçtür. efendilik, dürüstlük, iyilik bir insanın istediği zaman bırakıp tersine evirebileceği bir şey değildir. senin bir parçandır onlar ve seninle birlikte ölürler. bir zamanlar iyiyken kötü olmuş bir insan içinde her zaman kötülük taşımış demektir. saf bir karakteri çok az şey değiştirebilir bu dünyada. çünkü doğruluğu evi bellemiştir ve doğruluğu on yıllar boyunca onunla yaşayacaktır. doğuştan gelen içsel bir ahlak ile yaşar. ve saf karakterin içsel ahlakını hiçkimse bozamaz.
bir bilgenin öğrencisi olan insan şanslıdır. o doğrudan yaşamın kaynağı olan aklı rehber edinmiş bir öğretmenin öğrencisidir. kendi iç dünyasına ve ruhuna dair derin içgörü ve keşifler yapmaya olanak sağlayan ve bunun sonucunda kendini hem içsel olarak, hem de dışsal olarak daha iyi tanımasına yardımcı olan bir bilgenin. çünkü onun öğretileri ahlaki ve manevi değerleri kapsar.
akademik öğretiler ve tıp bilimi fazla düşünmenin (overthinking) negatif bir eylem olduğunu ifade ederken bir bilgenin, öğretmenin, kanaât önderinin ya da düşünürün kanaât ve görüşlerine göre çok düşünmek hayatın, yaşamanın, canlı kalabilmenin göstergesidir. onlar kitapların bir bölümün düşünce ürünü eserler olduğunu (çünkü bazı kitaplar kötüdür) ve insanlık tarihinin ilk bilgisinin zihinden çıktığını bilirler.
tıpkı antik yunan zamanında olduğu gibi günümüzde değerli şahsiyetler, yani kendi öğretilerini oluşturmuş olan büyük kafalar, onun yanında bir şeyler öğrenmek, ama gerçek bir şeyler öğrenmek isteyen öğrencilere veya danışanlara bu bireysel öğretilerini aktarırken özgün bir yol seçerler. salt felsefenin, bilimin ve sanatın nimetlerinden yararlanmak yerine doğayı, yaşamı, insanı, evreni ve benzeri her şeyi kendi aklının süzgecinden geçirip bir anlama bulayarak aktarırlar. çünkü filozoflar, bilim insanları, sanatçılar dönem dönem bundan para kazanmışlardır ve hatta servetini buna borçlu olanları bile vardır, ancak kendi düşünceleriyle ilerleyen, sürekli düşünce halinde olan, düşüncelerini kitap yoluyla insanlara aktarabilmiş düşünürler tarihin hiçbir döneminde bundan para kazanmamışlardır ve kendi öğretilerini oluşturmuş olanlar onlardır.
bireysel öğretilere sahip olan ve bunları karşılığında hiçbir çıkar gözetmeden öğreten, anlatan, aktaran büyük kafalar, yani öğretmenler sofistler gibi değildirler. onlar bilgiyi para karşılığı satmazlar. sofistler anlama, değere, iyiliğe, doğruya, güzelliğe, gerçeğe, sevgiye dair her bir bilgiyi para karşılığı satarlar ki bugün akademik çevre (lisans, yüksek lisans, doktora, profesör, doçent) bunun bir tezahürüdür. oysa kendi aklının ekmeğini yiyerek, bundan hiçbir fayda sağlamadan öğretme gayesinde olanlar, işte onlar gerçek birer öğretilere sahip olan kişiliklerdir.
burada samimiyetle okumak, derece yapmak, bilgiyi öğrenmek ve sonrasında kariyer yapmak isteyen ve bunun için emek veren akademi öğrencilerine saygımızı dile getirelim. ancak günümüzde akademinin ve örgün eğitimin sadece türkiye'de değil, dünyada da niteliğinin düşük olduğunu; iyiyi, doğruyu ve güzeli anlamış ve kafasında özümsemiş, bilgi hamallığı ve malumatfuruşluk yapmayan, her şeyin özüne inen, öğretileriyle öğrencisini düşünmeye ve aklını kullanmaya sevk eden bir bilge/düşünür/kanaât önderi/öğretmen ve benzeri ne denilirse denilsin, kendi aklının ekmeğini yiyerek öğretilerden bir dünya oluşturmuş olan yüce insanlarla akademi öğretmenlerinin ve profesörlerin seviyeleri arasında büyük farklar olduğunu tespit etmemiz gerekmektedir. çok az akademi kurumu öğrencilere gerçek ve değerli bir şeyler öğretir. diğerleri de eşek yüküyle para alır
bireysel öğretileri öğretebilecek kalibrede insan azdır. o devlet nezdinde bir profesör ya da yetkili bir şahıs olmasa da capcanlı bir insandır. sana kimliğini, benliğini, ruhunu anlatacak olan bir şahsiyettir, kişiliktir, kimliktir ve bunu doğrudan doğruya kendi zihninden, aklından, düşüncelerinden, hayallerinden oluşturmuştur. kendi öğretileri, kendi kanaâtleri, kendi düşünceleri olan öğretmenlerdir onlar.
ilkokul mezunu bir insanın, doktora yapmış bir insandan daha zeki olabilme ihtimali vardır. çünkü entelektüel kapasite ve bilgi dağarcığı ile zeka farklı kavramlardır. kolektif akademi sana önceden belirlediği bir dizi bilgiyi sunar, tıpkı senden önce yüz binlerce insana öğrettiği gibi. oysa gerçek bir öğretmenin hayatı boyunca bir kaç tane ile bir kaç yüz tane arasına değişiklik gösteren öğrencisi olur. ve bazen o öğretiler öğrenciden öğrenciye değişir. öğreti sahibi önce öğrenciyi tanır, sonra öğretileri ona uygun bir şekilde, onun cevaplarına göre şekillendirir. ve bir bilgenin ne kadar az öğrencisi olursa, bilge o kadar değerlidir.
doğuştan, derin bir anlayışla dünyaya gelenler ekstra bir çalışma yapmadan da insanları büyüleyebilirler. hatta doktora yapmış bir insan da, bir profesör de ondan etkilenebilir. işte biz onlara öğreti sahibi olanlar diyoruz. sadece %1'lik bir kısım, öğrenciliğini ilerleyen yıllarda öğretmenliğe taşır.
bir bilgenin zihinsel , düşünsel, akli öğretileri olduğu gibi ahlaki, duygusal, manevi öğretileri de olur. vicdanın, merhametin, inceliğin, hassasiyetin, saygının, sevginin ve benzeri şeylerin değerine dair pek çok öğretiyi de aktarır. öz saygıyı, öz sevgiyi, öz değeri de anlatır.
eğer bir kişi öğretileri anlayabilecek kadar kapasite sahibi ise ve bu kişinin öğretmeni karşı cinsse, öğrenci ona aşık olur. gerçek bir öğreti sahibi bu aşka karşılık vermez. oysa gizli şekilde akademi içinde öğrencileriyle ilişkiye girenler vardır. çünkü onlar devletin sistemini pusulası yapmış paralı birer sofisttirler.
tarihe baktığımız zaman çok ilginç şeyler görüyoruz. peygamberlerin, allah aşkı ile yanıp tutuşanların, düşünürlerin, bilgelerin, topluma bir şeyler öğretebilmiş yazarların, değer üretebilmişlerin, iz bırakabilmişlerin, hayata dair öğretileri ve felsefesi olanların, filozofların ve hatta türk tarihinde devlet adamlarının danıştıkları donanımlı insanların bir çok kere dünyevi arzulardan kurtulduklarını, kendilerini maddeden soyutladıklarını, cinsel istek ve arzulardan arınmış olduklarını görüyoruz.
bunlar dünyevi arzulardan kısmen arınmış insanlardan bazılarıdır. bir insanın böyle bir zorunluluğunun olduğunu söylemek yanlış olur. nefsimizin üzerimizde hakkı vardır ve ölçülü bir biçimde, aşırıya kaçmadan, ortalama bir şekilde doyurulması gerekir. yaşam 70-80 yıllık bir süreç, bir meşgaledir ve insan olmak başlı başına zorken, varoluş ve bilinçaltı gerçekleri varken, id, ego, superego arasında bir savaş verirken, zihnimiz bizi sürekli yargılama halindeyken, bilinç acı veriyorken, aslında ortalama insanın gerçekten mutlu olduğu anlar kısıtlıyken çünkü ortalama insanın mutlu olabilme kapasitesi sınırlıyken, özellikle de yaşadığımız yüzyıl bir insanın maddeden soyutlanıp maneviyat ile derin ve kuvvetli bir bağ kurmasını imkansıza yakın bir hale getiriyorken, ve benzeri şeyler dolayısıyla dünyevi arzulardan sıyrılmak zordur. lakin bunu başarmak, buna ulaşmak, son derece paha biçilemez bir değerdir. eskiden bunu başarmış insanlara gıpta edilerek bakılırdı. lakin şimdi bu insanlara enayi deniliyor. insanlar zaman geçtikçe yozlaşıyor.
maneviyat, içsel yolculuk, içsel keşif, soyut iç dünya, dünyayı zihinde kontrol edebilme yeteneği geliştirir. tepkisiz olmak ve bütünüyle sakin kalmak, evrende neredeyse hiçbir yer kaplamayan bedeninin, zihninin, kalbinin, hayal dünyanın, düşünmenin, anlamanın, duyguyu hissetmenin anlamını daha iyi anlar ve tüm bunlara müthiş bir tahakküm kurar. önüne bir kap içinde su koyar ve saatlerce ona vurarak bileğini güçlendirir. ama aslında güçlendirdiği zihnidir, anlayışıdır ve tıpkı hassas terazi gibi olabilmektir. dünyanın sahibi olmak her şeye, bütün dünyaya sahip olmak değil, hiçbir şeye sahip olmamaktır. ve bu bir fakir tesellisi de değildir elbette. çünkü fakirlik salt olarak insanı maddeden soyutlamaz ama buna kapı açar.
bunu tam olarak başarmak 21. yüzyıl insanı için imkansıza yakındır. hedonizm, materyalizm, oportünizm, pragmatizm, makyavelizm gibi olguların doğasında olmadığı insanlar vardır. kesinlikle bunlar için yaşamazlar ve hayatlarında yeri yoktur. günümüzde, böyle insanlar bile, dünyevi arzulardan arınmak konusunda başarıya ulaşamazlar. ancak tam bir maddeden soyutlanma için büyük bir sabır ve öz veri gerekir. durum o kadar karışıktır ki insan kalbini ve zihnini buna ne kadar hazırlarsa hazırlasın, ne kadar emek harcarsa harcasın dünyevi arzulardan arınmak çok ama çok zordur. günümüzde dünyevi arzulardan arınmış insan bulmak da imkansıza yakındır.
bir erkekle bir kızın arkadaş olabileceğine inanmadığım, konunun bir şekilde cinselliğe geleceğini öngördüğüm için hayatıma kendi isteğiyle dahil olmak isteyen bir kız vardı. bu yüzden onu, onda aydınlık bir ışık da gördüğüm için, aramızdaki şeyin arkadaşlıktan daha anlamlı, daha ahlaki ve daha kalbi olacağını, bunun bizi cinsellik gibi kaçınılmaz sondan uzak tutacağını düşünerek, uğruna hayatımı verdiğim şeyleri anlatmak için bir öğretmen-öğrenci ilişkisi olmasına karar verdim. ona, yaşama, insana ve gerçeğe dair bildiğim çoğu şeyi öğrettim. geceleri sabahlara kadar konuştuk, yakındık ve aramızda bir defa dahi cinselliğe dair bir söz, ima, anlam geçmedi. bana aşıkken bile onu hiçbir bakımdan kullanmayı düşünmedim. benim için bir eş ya da sevgili adayı olmadı. onun sevgisi saftı, ruhu güzeldi, kalbi masumdu ve özel bir zekası vardı. varoluş sancıma, huzursuz zihnime, daima düşünceli aklıma iyi geliyordu. o kız da benim gibi cinsel istek ve arzulardan arınmıştı. benim cinsellikten uzak duruşumun sebebi farklı frekanslarla bağ kurmak, maddenin ötesine geçmek, dünyevi arzulardan arınmaktı. inancım da (dini inanç ve diğer inançlar), onurum da, aklım da bunun bir parçasıydı.
kendisini maddeden soyutlamış insan, diğerlerinden üstündür gözümde.
insanları birbirine yaklaştıran şey cinsellikse eğer, orada derinliksiz, sığ, ortalama insanlar ve ilişkiler vardır. sosyalleşmek, eğlenmek, flört, cinsellikse insanları bir arada tutan şeyler, yeterince iyi ve doğru bir ilişkileri yok demektir. meslek, para, eğitim seviyesi, güç, maddiyat insanların birbirlerine duyduğu saygının ve sevginin, birbirlerine verdikleri değerin temeliyse eğer, o insanlar geçici ve anlık mutluluklar peşindeki materyalist insanlardır. bir başkasını güzel, yakışıklı, çekici, karizmatik, seksi, aurası yüksek diye başka hiçbir niteliğine bakmaksızın yanında bulunduruyorsa eğer bir insan o boşluktur. aşırı sosyal, aşırı mutlu, aşırı eğlenen, her şeye espri yapan biriyse, aptaldır. ve tüm bu insanların sığlığını göstermek adına bir paragraf bile yazı yazmak gereksiz ve zaman kaybıdır. kendisine gerçekten saygı duyan insan başkalarının olumsuz yönlerine kapılmak ya da her şeyden şikayet etmek yerine hayatın ve insanların iyi yönlerine odaklanır. elimde değil, insanların ısrarla hayatının merkezi haline getirdiği, doğruları ve değerleri değil, yanlışları olmuş bu şeyleri ifade etmeden duramıyorum. ancak belki de kendisine daha çok gerçek bir saygı duyan insan yanlışları değiştirmek için çaba sarf eder. kendime duyduğum saygıyı gösteremeyip sadece bunu ifade etmek beni üzüyor. çünkü sahip olduğunuz münevver, ahlaki, manevi, zihinsel, duygusal nitelikleri anlatmak yerine onları göstermek daha etkileyici ve daha unutulmazdır.
ortalama yeterli değildir kızım. ortalama, ortalama olduğu ve çoğu insanın içinde barındırdığı bir gerçeklik olduğu için kabul edilir ama yüksek derinlik, akıl, donanım, zekaya sahip insan için bu yetersizliktir. çoğunluk saçmadır, düşüktür, canlı değildir, anlıktır, geçicidir. iç güdüleri ve dürtüleriyle hareket eder. zeki ve derin insan iç güdülerini ve dürtülerini kontrol edebilen, otokontrol seviyesi yüksek insandır. bu, herkesin sahip olması gereken ahlaki bir kontrol mekanizması olmalıdır.
insanı ilkel olmaktan kurtaran şey, istedikleri olmayınca öfkelenmek, nefret duymak, bağırmak agresifleşmek, hırçınlaşmak yerine sağduyuyu kaybetmeden olan biten her şeyi anlayışla karşılamasıdır. mutsuz olmana rağmen sanki hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyorsan, kimseyi kırmıyor ve üzmüyorsan, hislerin ve düşüncelerin sana acı vermesine rağmen yaşama hem kayıtsızlıkla, hem de ona tutunarak devam edebiliyorsan, sesin tıpkı öncesinde olduğu gibi mutsuzluğun dibini görmene rağmen neredeyse hiç değişmiyorsa, acını ve mutsuzluğunu kimsenin gerçekten anlayamayacağını düşündüğün için içinde yaşıyorsan, ve bahsettiğim tüm bu şeyleri bir birey olarak kendinde taşıyor ve uygulayabiliyorsan, ilkel olmaktan çok uzaktasın demektir kızım.
toplum gerçekten güzel şeyleri hak etmez. evliliğin getirdiği güzellikleri ve artıları hak etmez mesela. güzel ve tatlı yemekleri hak etmez. toplum birbirine bakarak birbirini kötü anlamda değiştiren, bulunduğu her yeri yavaşça yozlaştıran, çoğunlukla ilkel şeyler için yaşayan, anlayışı biraz düşük, düşük ahlak anlayışına sahip, anlaşılması ve çözülmesi basit, en büyük arzusu yemek yemek ve seks yapmak olan, çoğunlukla ilkel bir yapıdır. şunu iyi bilesin ki kızım, dünya bu ortalama (yetersiz) toplum için dizayn edilmiştir. sistemin, toplumun %5 kadarına tekabül eden farklılıklar için tasarlanmadığı, hatta bu kesimin dışlandığı bir dünyada yaşıyoruz. ancak toplum bu %5'lik kesimin ürettiklerini tüketir sonunda. bu kesim bile (sanatta, bilimde, felsefede vs.) ortalamanın hayatını kolaylaştırmak için çabalar.
kötü müdür? %5lik kısım (%95'lik kısım içinde de bir şeyler üretmiş olan insanlar var) her şeyi önce kendisi, sonra insanlık, dünya, toplum ve toplumlar için yapmıştır. toplum kötüyse, yozlamışsa, ahlaksızsa bir şeyler yapmayı bırakmalı mıdır insan? hayır, bir çok şeyin temelinde toplum olduğunu kabullenmiş insan onun için çabalar. çabalamasa bile bu bilinçle yaşar ve ölür. gerçekten de bir çok şeyin temelinde toplum vardır ve bir çok şey toplum için yapılır. toplum değerlidir. bir insanı topluma kazandırmak, ona sevgi göstermek, onu dinlemek, onu hem manen, hem de madden olduğundan daha iyi bir insan yapmak, onu geliştirmek topluma büyük bir faydadır. bu fayda tek bir insanla sınırlı değildir. ona dokunmak, hayat boyu onunla karşılaşan bir çok insanın ondan az ya da çok bir şeyler alabilmesi anlamına gelir.
bir çok durumda, bilinçli, akıllı ve zeki bir canlı olan insan için yalnızlığın bir erdem olduğunu söyleyebiliriz. yalnız kalabilmek, insanın kendisiyle zaman geçirebilmesi, bomboş ilişkilere ya da arkadaşlıklara sahip olmak yerine yalnızlığı tercih etmek, hatta dışlanmaktan gelen yalnızlık bir erdem olabilir. en erdemli yalnızlık ise farklılığının bedelini kimse tarafından anlaşılamamakla, kimseyle aynı dili konuşamamakla, onlarla senkronize olamamakla ve sonucunda da yalnız kalarak ödeyen yalnızlıktır. ve anlamlı ve değerli bir yalnızlık özeldir de. mesela farkındalığın getirdiği kısmen tercih edilmiş ya da istem dışı yalnızlık. ancak bu amaç mıdır, hayatın anlamı mıdır, insan tabiatına uygun mudur? yalnızlık kısmen güzel ve değerli olsa da kızım, insanlar birbirlerine ihtiyaç duyarlar. tabiatta neredeyse hiçbir şey yoktur ki yalnız olsun. serengeti bütün hayvanların birbiriyle iletişim halinde olduğu dev bir etkileşim alanıdır. göç eden kuşlar birlikte uçarlar. okyanuslar, denizler ve hatta bütün su birikintileri trilyonlarca damlacıktan oluşur. kediler, köpekler, fareler, böcekler bile çoğunlukla birlikte yaşar. bir bitkinin yanında başka bir bitki görmek mümkündür. ormanda ağaçlar kardeştir. doğmuş ve doğacak bütün insanlar iki farklı cinsiyetin birlikteliğinden meydana gelir.
en büyük mutluluk? seks, alkol, uyuşturucu, sigara, para, güç, ün, mevki. bunlar gerçek mutluluklar mıdır? yoksa gerçek mutluluk, ana babaya saygı göstermenin, nitelikli ve iyi şeyleri talep etmenin, nitelikli ve iyi insanları el üzerinde tutmanın, çizgilerinin olmasının, dik durmanın, doğruluk sahibi olmanın, karşılıksız iyilik yapmanın, kendine ve topluma saygı duymanın, içten bir sevginin, bütünüyle ahlaklı olmanın, samimi bir ciddiyetin, kendini, insanları ve hayatı ciddiye almanın, mütevazı ve ince olmanın, masum insanların yanında olup onları korumanın, aileye ve arkadaşlığa önem vermenin ve aklıma gelmeyen bir dolu münevver ve güzel şeyin temeli olan onur mudur?
tecrübelerim ve gözlemlerim bana gösterdi ki, evrensel olarak en büyük erdem, en büyük anlam, en büyük mutluluk onur, onurlu olmak ve onurlu yaşamdır.
mutlulukların çoğu anlık ve geçicidir. dostoyevski insanın bu hayata mutlu olmak için gelmediğini söyler. mutluluk kadar mutsuzluğun da gerekli olduğunu, insanın hep mutlu olursa hayalini kuracak neyi kalacağını söyler. insan hem bir gün her şeyin biteceğini bildiği, hem de her şeyin daha çoğunu isteyen bir aç gözlü olduğu için gerçekten mutlu olamaz. bununla birlikte tam bir tamamlanmadan da söz edilemez. en büyük ve en iyi mutluluklar onur, manevi ölümsüzlük, üretmek, başarı, aile kurmak, evlat sahibi olmak, öz sevgi, kendini gerçekleştirmek, iz bırakmak, arkada bir eser bırakmaktır. işte insan bunlar için yaşar. insanı insan yapan şeyler için yaşar. amaçları için yaşar. en çok da onuru ve değerleri için yaşar.
şu 3 şey, büyük erdemlerden bazılarıdır:
sevgi, mütevazı olmak, düşünmek.
sevgi her şeyi iyileştirir. onun olduğu bir yerde şiddetten ve kötülükten söz edemeyiz. bu bir erdemdir.
insan ne olursa olsun, zihinsel ve duygusal olarak ne kadar yetenekli olursa olsun, ne kadar zeki, derin ve donanımlı olursa olsun, mütevazı ise, tevazu sahibi ise, alçakgönüllüyse o mükemmel olmaya yaklaşmış demektir. bu bir erdemdir.
insana, hayata, derinlikli ve karmaşık şeylere, doğruya, yanlışa, iyiye, kötüye, güzele, gerçeğe, yalana dair düşünmek, dolayısıyla sorgulamak ve anlamaya ve bilmeye çalışmak insanı insan yapar. bu bir erdemdir.
kızım, sürekli ilişkileriyle ilgili konuşan, instagram için yaşayan, çok ilgiden başı dönen ve mutlu, değerini kadın olmasına ve cinsel olarak isteniyor olmasına borçlu, fala ve burçlara inanan, tek bir erkekte bulunması mümkün olmayan bir çok kriteri olan, ev, araç gibi sahip olmadığı maddi şeyleri başka bir erkekte arayan, dedikodu yapan kadın basit ve niteliksizdir. sen böyle değilsin.
sosyalleşmek ve genelgeçer eğlence anlayışı hem vasat insan göstergesidir, hem de insanı vasatlığa sürükler kızım. bilim sosyal zekanın bir zeka olduğunu söylese de, şahsım adına bir zeka türü değildir. çünkü sosyallik ve eğlence insanın derinleşmesine ve derinliğine engel olur. insanı daha sıradan, basit, vasat bir insan haline getirir. derin, zeki, donanımlı insanlar yalnız kalıp kendilerini dinlerler. düşünürler, sorgularlar, şüphe duyarlar. okurlar, araştırırlar, bilgi edinirler. gözlem yaparlar. sanatla, bilimle, felsefeyle ilgilenirler. içsel bir gözlem halinde ve içsel bir arayış içindedirler. bu insanlar aynı zamanda yüksek bir ahlak anlayışına ve kuvvetli bir maneviyata sahiplerse sosyalleşmekle ve maddi eğlencelerle daha da bir ilgilenmezler. onların çok daha büyük amaçları, hayalleri, fikirleri vardır. ve eğlence anlayışları genelin aksine oldukça nitelikli ve derindir. kendi başlarına kalıp düşünce ve fikir üretirler, ve kendileri gibi insanlarla hem karşılıklı düşünce ve fikir üretirler, hem de birlikte analiz, çıkarım ve tespitlerde bulunurlar. konuşma esnasında daha da derinleşirler. entelektüel kapasitelerinden çok, zihinsel ve zekasal kapasiteleriyle varlık gösterirler. sanatsal ya da felsefi eserlerle zaman geçirirler. ya da bilim dallarıyla. nitelikli ve derinlikli bir eğlence anlayışıdır.
neredeyse hiçkimse hayatın anlamını öğütleyebilecek kadar bilge değildir. hayatın anlamına dair net bir şey de söylenemez. hayatın anlamını bulduğunu iddia eden insan onu bulmamıştır. evrensel olarak hayatın en büyük anlamı onur olabilir. ya da toplum olabilir. bir çok şey toplum içindir ve toplumu olduğundan daha iyi, daha gelişmiş, daha nitelikli hale getirmek. ama ben dahi bunun kesin olduğunu söyleyemiyorum. gerçekten onur, topluma değer üretmek, erdem, ahlak, sevgi, öz sevgi, öz saygı, iyilik, maneviyat gibi anlamlı ve değerli şeyler hayatın anlamlarından bazıları olabilir. ben kaçırıyor olabilirim. ama değil ortalama insan, zeki, derin, donanımlı insan bile bunların ne olduğuna dair kesin yargılarda bulunamaz. hayatın anlamı uçsuz bucaksız, üzerine ciltler dolusu kitaplar yazılabilecek bir konu ve çoğunluk hayatın anlamını bulmak için değil, cinsellik, alkol, sosyalleşme, eğlence, flört vb. şeyler, yani zevkleri ve keyifleri için yaşar. ve çoğunluk kendini eğitim seviyesiyle, mesleğiyle, parasıyla, gücüyle, ilişkide oldukları insanların sahip olduğu maddi şeylerle ifade eder. hâliyle bu insanların hayatın anlamına dair söyleyebilecekleri bir şeyleri olamaz. en büyük zevki seks yapmak olan insan, hayatın anlamı gibi karmaşık ve uçsuz bucaksız bir konuda fikir beyan edemez. o yüzden hayatını materyalist, hedonist, oportünist, pragmatist bir şekilde yaşayan çoğu insanın hayatın anlamına dair düşüncelerini ve fikirlerini yok sayabilirsiniz. hatta benim de diğer yazdıklarımı inceleyebilirsiniz ve eğer bende de bir materyalizm sezdiyseniz benim de söylediklerimi ciddiye almayın.
ve tüm bunları sadece kızıma değil, onun vasıtasıyla aklı, ruhu, kalbi ve beyni yerinde olan bütün insanlara anlatıyorum.
Erkeklere duyduğum saygı ile kadınlara duyduğum saygı arasında çok ciddi bir fark var. Kadınlar, fiziksel ve duygusal sebeplerle çevrelerindeki insanlardan sadece kadın oldukları için ilgi görebilirler, sevilebilirler. Kadınlar anaçtır, doğurgandır, zariftir ve bu sebeplerden dolayı korunması gereken bir canlıdır. Maaşlı bir işte çalışmadan, ev işlerini yaparak, erkeklerin arkalarını toplayarak hayatta kalabilirler. Geriye kalan zamanlarda uyurlar, makyaj yaparlar, süslenirler. Bir kadının toplumdan saygı görmek gibi bir kaygısı yoktur. ihtiyacı da yoktur zaten. Çünkü her zaman çevresinde onun yerine kaygılanacak, sorumluluk alacak, karar verecek, bakımını üstlenecek erkekler (baba, erkek kardeş, koca vs) vardır. Bu yüzden ve sürekli gördükleri ilgiden dolayı kendilerini geliştirmek gibi bir çaba içinde olmazlar. Toplumda varolmak ve sevmek ve sevilmek için bir şey yapmalarına gerek yoktur. Kadın oldukları için bir çok şeye, dahası bazı ayrıcalıklara sahiptirler. Kadın, sadece kadın olduğu için değer görür ve sevilir. Kadınlar değer üretmezler. Ancak erkekler kişilikleriyle öne çıkmak ve değer üretmek zorundadırlar. Kadınlar başka hiçbir koşula bağlı olmaksızın sadece kadın oldukları için değer görürler ancak erkekler erkek olduğu için değer görmezler. Bir şekilde herkesten sıyrılmak zorundadırlar. Erkek farklı olmak zorundadır. işte bu yüzden farklı olduğunu fark ettiğim erkeğe saygı duyarım.
Kızlara saygı duymuyorum. Çünkü saygıyı gerçekten hak eden bir kaç yüz bin tane kız var ve bunlar çok azınlıktalar. Benim o yüz bin taneye denk gelme ihtimalim çok düşük.
Zeka sadece problem çözmek, insanları kolayca tanımak, doğruyu yanlıştan, gerçeği sahteden, samimiyi samimiyetsizden ayırabilmek, öğrenebilme yeteneği, yüksek bilinç seviyesi, hafıza gücü, çok düşünmek vs. değildir. Zeka aynı zamanda anlayış, empati, yüksek ahlak anlayışı, hassasiyet, duyarlılıktır. Ve bir erkeğe bunlar zekanın akla gelen ilk özelliklerinden daha çok yakışır. Hem zekaya, hem de karaktere dair bu özelliklerin tümünü taşıyan, erkeğin kadının kendisine benzer ama temelde kendisinden zihinsel, duygusal ve karakter olarak üstün olduğu bir erkekle reaksiyona girdiğinde farklı dinamikler oluşturur. Böylesi bir kız bir erkeğin en çok zihnini, kalbini, kişiliğini merak eder. Tanıdıkça daha çok tanımak ister. Onun derinliğinde kaybolmak ister. Bir insanın zihnini merak etmek, bu dünyadaki en zekice, en kaliteli, en nitelikli, en dolu, en derinlikli şeydir. Anlayış ve empati bir yüksek zeka göstergesidir ve bu kız bu iki özelliğe son derece sahiptir. Kendisiyle zaman geçirmekten mutlu olur. Sosyal medyayı genelin kullandığı gibi değil, manevi anlamda yarar getirecek şekilde ve efektif olarak kullanır. Öğrenmeye açıktır ve kendini örgün eğitim dışında geliştirmeye devam eder. Zihnini merak ettiği erkekten öğrenebileceği şeyler olduğunun farkındadır ve ondan alması gereken her şeyi alır. Erkek bilgisiyle, zekasıyla, derinliğiyle, entelektüelitesiyle bu saygı duyduğum kızı beslemeye devam eder. Kız son derece masum ve saftır. Aklını rehber edinip onu ahlaki ve manevi olarak bataklığa çekecek şeylerden uzak durduğu gibi, kendisine benzeyen, hatta kendisinden üstün olduğunu düşündüğü bu erkeğin peşinden gider. Kız bu erkeğe hayrandır ve onunla mutludur. Aralarında bir ilişki yoktur ancak güçlü ve derin bir bağ vardır. Okulda dersleri iyidir ancak okulda öğrendikleri ona yetmediği için kendisi öğrenmeye devam eder. Bu öğrenim durumu onu sürekli geliştirir. Kendi dünyasını oluşturur. O dünyada mutludur. Aklı olan insanın şiddete en meyilli, huzursuz olduğu bir anda onu sakinliğiyle ve yaydığı enerjiyle sakinleştirebilir. Değerli ve nitelikli olmayan hiçbir şeyin peşinden gitmeyen, taraftarı ve hayranı olmayan bu kız, en sinirli olduğu anlarda bile hakaret etmez, kötü söz söylemez. Hassas da bir kızdır, sevgisini bağları güçlü erkeğe yönlendirir. Ona saygı ve sevgi duyar. Ancak bu saygı ve sevgi herhangi bir koşula dayanmaksızın varolmuştur. Ona verdiği değer onun hem özüne, hem de henüz çok genç yaşta bir kız olmasından ötürü, saflığından, masumiyetinden, tecrübesizliğinden kaynaklanır. Sonunda kaçınılmaz olarak, derin, güçlü ve kuvvetli bağları olan, ona benzese de kendisinden üstün, ondan daha zeki, her anlamda daha iyi, kızın adeta anne babasını dinler gibi dikkatle dinlediği o erkeğe aşık olur. Kız onun özünü görmektedir ve onun özüne ışıltılı gözlerle bakmaktadır. Tıpkı özünü gördüğü diğer şeylere baktığı gibi. Ancak onun özünde daha önce kimsede görmediği şeyler görmekte, o özde güzellikten başka bir şey görmemekte, aklının ve zekasının ona yettiği kadarını algılayabilmekte ve bu rüyanın bitmesini hiç istememektedir. Erkek onun gördüğü bir seraptır, rüyadır. Çünkü bu hikaye hiçbir zaman tamamlanmayacaktır. Çünkü arada mesafe, yaş ve daha bir çok farklılık vardır. Kız, ne paranın, ne mesleğin, ne gücün, ne de maddiyatın peşinden gitmemiştir, dopdolu bir ilişki yaşamıştır, güçlü ve derin bir bağa sahip olmuştur, sevmiştir, sevilmiştir, saygı duymuştur, saygı duyulmuştur. Bu kıza duyduğum saygının bir kısmı, kızın düşünceleri ve duyguları dışında, gerçekten de özel, değerli, derin, nitelikli, zeki, farklı bir erkeğe ilgi duyabilecek kapasitede, zekada, donanımda olabilmesidir. Aradaki mesafe ve yaş bu ilginç, güzel, özel, derin ve farklı bağın oluşmasına engel olmamıştır. Bu emek ve çabayla yükselmiş bir ilişkidir ve bir günde oluşmamıştır. Kız kendisini doğal gelişen bir ilişkinin içinde bulmuştur ve bu ilişkinin adı konulmamıştır.
Sigara, alkol, uyuşturucu kullanmaz, bara ve cluba gitmez, her şeye gülmez, ruhu güzel, samimi, ince, kibardır.
Eskiden insanlarla uzun süreli ilişkiler, arkadaşlıklar kuruyordum. Bir çok insanla derinlikli, kreatif ve üretken sohbetler ediyordum. Sohbet ederken kendimi gerçekleştirdiğim, bir şeyler öğrettiğim, karşımdakine bir şeyler kattığım sohbetlerdi bunlar. 2012-2016 arasında, sadece 4 yıl içinde onlarca farklı insanla tanıştım. 10 kadar insanla derinlikli bir sohbetin içinde yer aldım. Oyun Çeviri'de moderatörlük ve test uzmanlığı yaptım. Oradan bir çok insan tanıdım. Facebook'ta, bir yabancı dizi grubundan bir çok insan tanıdım. Bu insanlarla yıllarca arkadaşlık yaptım, 3 tanesiyle gerçek hayatta görüştüm. Tanıdığım bu insanların bir kısmıyla duygusal bir ilişki içinde oldum. Duygusal ilişki için karşımdakinin kız olmasına, sevgilim olmasına gerek yoktu. Beyni cinsel organında olmayan ve erkeklerle güzel ilişkiler kurabilen biriydim. Hatta derinlikli sohbet kurduğum insanların sadece 2 tanesi kızdı. Hepsi arkadaşımdı.
2024 yılında ise durum çok farklı. Son 1 yılda binlerce insanla sohbet ettim, sadece 1 tanesiyle 1 ayı aşkın bir şekilde sohbet ettim. Sohbeti devam ettirme çabam olmasına rağmen çoğuyla sadece 1 gün sohbet ettim. Özellikle kızlar sohbet etmiyor. Bir süre sonra cevap vermiyorlar. Egoları çok okşanmış, sürekli ilgi görüyorlar. Sürekli yeni birileri onlara mesaj atıyor. Haliyle uzun süreli, derinlikli, duygusal bir ilişki içinde olamıyorlar. Çünkü ilgiden nitelikli bir insanı ayırt edemez hale geliyorlar ve zihinsel olarak çaba sarf etmeden derinlikli bir sohbetin içinde yer alamıyorlar. Eskiden böyle değildi. Uzun uzadıya, saatlerce sohbet ederdim insanlarla. Artık durum bütün sosyal medyada aynı mı bilmiyorum ancak bazı yerlerde böyle.
saygı, nitelikli sevgiyi meydana getiren değerli bir kavramdır. gerçekten değerli insan, öz saygısı yüksek; zeki ve derin insanlar tarafından saygı gören, hak edene hak ettiği saygıyı duyan ve gösteren insandır. bir insanın sahip olduğu gerçek değer ne kadar yüksekse, hak ettiği saygıyı görmekten o kadar uzaklaşır. çünkü insanlar derin, karmaşık ve nitelikli bir zihne çok saygı göstermezler. zeki ve derin bir insanın elde edeceği en iyi saygı, kendisi gibi farklı, yüksek değere sahip, derinlikli insanlardan göreceği saygıdır. bu insanlar toplumun %1'inden daha az sayıya sahip oldukları için birbirlerini bulmaları, birbirlerini tanımaları, birbirlerine saygı, sevgi ve değer göstermeleri zordur. insanların büyük çoğunluğu kendisini zeki, farklı ve özel zanneder. neredeyse hepsi de bu konuda yanılır. gerçek olanıyla sahte olanı arasındaki fark, birinin farklı olduğunu hissedip düşünmesiyken, diğerinin bunu bilmesidir. çoğunluk, çoğunlukla sığ, yavan ve ortalamadır.
yaşamım boyunca binlerce insanla sohbet ettim. bir hayli çok zeki, derin, nitelikli, entelektüel insan tanıdım ancak bu özelliklere sahip olup da aynı zamanda ruhu güzel, ahlaklı, saf, masum, temiz, saygılı, duyarlı, bilinçli sadece 1 insana rastladım. ve o insan çok ama çok özel ve farklı bir insandı. onu arkasından çok güzel düşüncelerle anıyorum.
nitelikli sevgi, saygıdan oluşur. bir kızın bir erkeği cinsel yönden arzu etmesi, değer vermesi; saygı duymasıyla mümkündür. saygıların içinde en değerlisi ise, bir kızın erkeğin zihnini merak etmesidir. bunun dışında erkeğin kızdan yaşça büyük olması, saygıya dayanan bir gücü beraberinde getirir. kızlar kendi yaşıtlarına, kendilerinden büyük erkeklere olduğu kadar hayranlıkla bakmazlar. buna kızın zihne olan merakı, erkeğin çok dolu bir erkek oluşundan dolayı kızı zekasıyla, derinliğiyle, niteliğiyle, entelektüelitesiyle beslemesini eklediğimizde o dolu, zeki, derin, nitelikli, yaşça büyük, güçlü erkek, kızın gözünde ulaşılması zor bir mertebeye erişir. bu mertebe saygının güçle birleşiminden oluşan bir mertebedir. kız da, erkek de son derece özel ve değerli canlılardır. birbirlerine saygı ve sevgi duyarlar. hatta saygı, sevgiyi doğurur. aynı odada kalan her iki karşı cinsin yaşayacağı kaçınılmaz sonda olduğu gibidir: hormonlar devreye girer. ancak burada salt, bir kız bir erkek olmanın getirdiği doğal hormonal bir durum söz konusu değildir. kızın erkekten yaşça küçük olması, kızın erkeğin zihnini merak etmesi, ondan sürekli yeni bir şeyler öğrenmesi, kızın erkeği anne babasını dinler gibi dinlemesi, erkeğin kızı derinliğiyle beslemesi, kızın masum ve saf oluşu, erkeği gözünde ulaşılamaz bir noktaya çıkarması, ona saygı duyması ve benzeri durumlardan sonra kızın hissettiği saf ve mutlak sevgi, erkeğin hak ettiği bir sevgidir ve hatta aralarında sevgiye dair bir konuşma geçmeden, aralarında bir ilişki söz konusu olmadan duyulan saygının doğurduğu nitelikli bir sevgidir. bu insanlar sevgili değil, aşık değil, yalnızca arkadaştırlar. tüm bu durum onların aralarında zaman içinde sevgiye dayalı bir ilişkilerinin olmasına yol açmazsa, kız erkeğe aşık olur. çünkü erkeğin kızla ilişki kurmak gibi bir niyeti yoktur. sadece ona iyi ve güzel şeyleri öğretmek ister. erkek sevgisel anlamda kız kayıtsız kalır. onu sever ancak bir ilişki düşünmez. kötü bir niyeti hiçbir şekilde yoktur. erkeğin bu kayıtsızlığı karşısında kız daha da aşık olur. çünkü kız erkeğe son derece güveniyordur. ve güven ve saygı bir kız için çok önemlidir.
bu dünyada hiçbir şey karmaşık, derinlikli ve gelişmiş bir zihin kadar merak uyandırıcı ve etkileyici değildir. bir zihni ise sadece gerçekten özel ve farklı insanlar merak eder. ortalama, sığ, hayatta kalmak ve üremek için yaşayan, hiçbir derinliği bulunmayan insanlar merak etmezler. konuya dair düşünceleri bile yoktur. bazı insanlarsa "ben zekayı merak ediyorum, zekayı arıyorum" diye popülist söylemlerde bulunurlar. oysa gerçekten merak ettiği şey bu değildir. hepimiz biliyoruz ki, dostoyevski, einstein, nikola tesla, goethe, zeki insanlardı. bir çoğunuz bu zeki insanları tanımak isterdi. zihni merak etmek, dostoyevski ile aynı dönemde yaşayıp, onunla birlikte yaşayıp onun zihnini merak etmek, çözmeye çalışmaktır. nitelikli olan budur. fakat aynı şey bu insanların popüler olmalarından sonra geçerli değil. van gogh muydu emin değilim, yaşarken neredeyse hiç tablo satamamış. ancak şimdi insanlar van gogh'u tanımak için onunla ilgili kitaplar okuyor, filmler izliyor. bir çok insan gerçek hayatta onunla tanışmak isterdi. bu salt ünlü olduğu için olan sahte bir ilgi. hiçbiri de onu o adam yaşarken, ünlü değilken, sefalet içinde yaşarken tanımak istemezdi. kimse dostoyevski'yi kumar borçlarını ödemek için kitap yazarken tanımak istemezdi. mesele sadece zihni merak etmek değil, merak edilecek zihnin ne kadar farklı ve özel olduğunu kalabalık içinde ilk fark edenlerden olmaktır. dünyaya mal olduktan sonra tanımak istemek bir şey ifade etmiyor.
dostoyevski, zeki insanların en çok kendileriyle ilgili konuştuklarını söyler. doğru da söylemektedir. zeki insanların her zaman söyleyecek bir şeyleri de vardır. çok düşünürler. kendileriyle konuşurlar. insanlarla karşılıklı düşünce ve fikir üretir, birlikte analiz, çıkarım ve tespitlerde bulunurlar. bir alt yapısı, derinliği, felsefesi olan özel insanlardır. ayrıca ben yüksek ahlak anlayışının çoğunlukla zeka ile mümkün olduğunu düşünüyorum. bana göre ahlaksız bir insan zeki olamaz ve ahlak zekanın önkoşuludur. bunlar benim düşüncelerim ama söylemek istediğim şu: erkek bu kıza da düşünce, fikir, analiz, çıkarım ve tespitlerinden bahseder ve kız bundan etkilenir. kızın sevdiği şey entelektüel sohbet değil, erkeğin derinliğiyle sohbeti derinleştirmesidir. bu arada kızın da bazı farklılıkları olduğu doğrudur. örneğin inatçıdır, başını eğmez. bazı konularda katıdır. geceleri uyumaz.
Aşırı sosyal insanlar aptaldır çıkarımı yüksek oranlarda doğru ve gerçekçi bir tespittir. Bugüne kadar tanıdığım zeki insanların istisnasız hiçbiri sosyal değildi. Ben hiçbir dizi ve filmde sosyal olmayıp da çok zeki bir karakter görmedim. Oysa gerçekten zeki insanlar, asosyal olmasalar da, sosyal hiç değildirler. Zeka ile sosyallik ters korelasyondadır. Çünkü gerçekten zeki bir insan uyum sağlamakta başarısız olur. insanlarla aynı dilden konuşamazlar. Onlarla senkronize olmakta zorlanırlar. Zeki insanların en büyük sorunu anlaşılamamaktır. Zeki bir insanı en iyi zeki insanlar anlar. Düşünsel ve fikirsel olarak yalnız olurlar. Etkilenme eşikleri çok düşüktür ve zeki insanlar, gerçekten çok az şeyden etkilenir. ilgi alanları ortalama insanın ilgi alanlarından farklıdır. Varoluş acısı çekerler. Tüm bunlar ve benzeri şeyler zeki insanın sosyal bir insan olmasına, sosyalleşmesine engel olur.
Dostoyevski zeki insanların bir baltaya sap olamadıklarını, bilincin bir hastalık olduğunu söyler. Zeki insan bilinçli ve dolayısıyla farkındalık sahibi insandır. Bu da o insanın toplumda aktif olmasına, toplumda bir rol oynamasına engel olur. Zeka, üzerine ihtisas yaptığım, bilgili, ilgili olduğum, çok fazla düşünce ve fikirlerimin olduğu bir alan. Sosyal zeka diye bir kavrama inanmıyorum. Çok sosyal insanların genellikle ahlaksız ve zekalarının düşük olduklarını gördüm. Ahlak zekanın önkoşuludur ve ahlaksız insan zeki olamaz. Aşırı sosyal olmanın etkisi, çok alkol tüketmek, çok seks yapmak, geceleri eve gelmemek, barların, clubların müdavimi olmak ve benzeri şeyler olarak tezahür eder. Bu durumda insan kendisiyle baş başa kalıp düşünmeye zaman ayıramaz. Düşünmek dediğimiz olgu da zekanın en önemli göstergelerinden biridir ve zeki insanlar çok düşünürler. Zeki insanların yalnız olmaları bir tesadüf değildir. Kendisiyle başbaşa kalmayı bilen insan zihinsel aktivitelere de zaman ayıran insandır. Dolasıyla zekaya yatırım yapar ve zekasını geliştirir. Dışarı yansıtmadığı, açığa vurmadığı yanlarını keşfeder ve öne çıkarır. Hatta bazı zeki insanlar az uyuyup, geceleri uyumayıp kendilerine zaman ayırırlar. Bazı zeki insanlar da çok uyurlar. Uykuyu hayattan ve acılardan bir kaçış olarak görürler.
Zeki insanların kitap okumak, film ve yabancı dizi izlemek, sanat, ilim ve felsefe ile ilgilenmek, araştırma yapmak, bilgi edinmek, gibi ilgi alanları vardır ve fakat bunlar insanı zeki yapmaz. Zeki insanlar bunlara ilgi gösterir ancak bunlara ilgi gösteren her insan zeki değildir. Zeki insan bunlarla ilgilenen değil, bilinçli, insanları kolayca tanıyan, doğruyu yanlıştan, gerçeği sahteden, samimiyi samimiyetsizden ayırabilen, anlayışlı, yüksek empati yeteneğine sahip, yüksek ahlak anlayışına sahip, çok düşünen, düşünce ve fikir üreten, analiz, çıkarım ve tespitlerde bulunan, öz saygısı, öz sevgisi ve öz değeri yüksek, iç güdülerini kontrol edebilen, otokontrol seviyesi yüksek, ince, kibar, duyarlı, duyumsama yeteneği olan, farkındalık seviyesi yüksek, nitelikli şeylere talep gösteren, sorgulayan, karşısındaki insanın ağzından çıkacak bir cümleyi, cümlenin yarısında tahmin edebilen, kelime dağarcığı geniş, farklı bakış açılarına sahip, sorunlara tanı koyan, çözüm üreten, insan psikolojisinden iyi anlayan, insanların duygularını anlayan, ahlaki ve manevi değerleri olan, kötü niyeti kolayca fark eden, tutkulu, sanatçı kişiliği olan, kreatif, üretken, kaliteden anlayan, zihinsel yeteneklere sahip, zeki ve/veya nitelikli insanı hemen fark eden, merhametli, vicdanlı, meraklı, derin, hassas, doğru insandır.
Yalnız olmak, dar bir çevreye sahip olmak, çok sevilmemek, kurnaz olmamak, kötülüğe prim vermemek, niteliksizliğe ve niceliği yüksek şeylerle ilgilenmemek, her zaman söyleyecek bir şeyleri olmak, az ve zor etkilenmek, insanları ciddiye almak, ayrımcılık yapmamak, adaletli ve liyakatli olmak, kendini kişisel çabayla geliştirmek, parayla, tiple, meslekle, diplomayla, maddiyatla ilgilenmemek, bir insanın ruhunu ve zekasını tanımak istemek, gelişmiş bir zihni merak etmek yine zeki insanlara özgü durum ve davranışlardır.
Sosyal olmak için çok, boş ve gereksiz konuşmak gereklidir. Zeki insanlar ayrıca bu vasıfsızlığa sahip olmadıkları için de sosyal olamazlar. Dolu konuşurlar ve söylediklerini herkes anlayamaz. Herkes o kapasiteye sahip değildir yani. Zeki insanlara, "boş konuşuyorsun" diyen insanlar vardır. Gerçekten boş konuşanları ise merakla dinlerler. Bu da dünyanın genel olarak ne kadar niteliksiz olduğunun göstergesidir. Bu durum sadece Türkiye'de değil, dünyada böyledir. Nitelikli olanın değeri geç anlaşılır.
zeki insan salt edebiyat, sinema, sanat, bilim, felsefe ile ilgilenen insan değildir. o yüzden bu ve entelektüel seviyesi yüksek şeylerle ilgilenmek zeka göstergesi değildir. özgüveni yüksek ya da becerili olmak da değildir. zeki insan matematikte iyi olmak zorunda da değildir. yaşamım boyunca sosyal ve pratik zeka diye kavramların olmasına da şaşırdım. zeki olduğuna inandığım arkadaşlarımın çoğu sosyal ve beceri olarak yetersizdi. becerileri iyi değildi, sosyal değillerdi.
zeki insan düşünce ve fikir üreten, sorunlara tanı koyan, çözüm üreten, insan psikolojisinden iyi anlayan, empati yapabilen, yalnız, dar bir çevresi olan, pek fazla sevilmeyen, ahlaklı, her zaman söyleyecek bir şeyleri olan, anlayışlı, bilinç seviyesi yüksek, düşünen, sorgulayan, araştıran, az ve zor etkilenen, öz saygısı yüksek, insanları ciddiye alan, ayrımcılık yapmayan, adaletli ve liyakatli, samimiyetsizliği ve samimiyetsiz insanları kolayca anlayabilen, insanların duygularını anlayabilen, biri bir cümle kurarken yarısında cümlenin tamamını anlayabilen, manevi değerlere sahip, kötü niyeti kolayca fark edebilen, doğru ve gerçekçi tespit, analiz ve çıkarımlarda bulunan, dar bir çevresi olan, parayla, meslekle, güçle, maddiyatla ilgilenmeyen, kendini kişisel çabalarıyla geliştiren, tutku sahibi, sanatçı kişiliği olan, maddi ya da manevi olarak sürekli bir şeyler üreten, yüksek farkındalık sahibi insandır.
bu insanlar çoğunlukla sosyal olamayan, becerikli olamayan, ezberi pek de iyi olmayan, insan ilişkileri kötü, ortama adapte olamayan, insanlara uyum sağlayamayan, insanlarla anlaşmakta zorlanan, sürekli üzgün, yalnız, mutlu olamayan insandır.
üzgün olmak, yalnız olmak ve mutsuz olmak aslında kötü şeyler değil, değerli şeylerdir.
Her zaman ve her yerde olduğu gibi, ilginin kaliteli olanını tercih ederim. Yani birine salt yürümek için değil de, yazdığım nitelikli bir yazı, ortaya çıkardığım güzel bir eser neticesinde görülmek ve bilinmek isterim. Bir kadının beni fiziksel olarak yakışıklı, tatlı, çekici ya da karizmatik bulmasından ziyade, o insanın ruhuma, zihnime, kalbime önem ve değer vermesi beni daha mutlu eder. Aynı şekilde ben de bir kadında bunlara önem veririm. Zeki ve aşmış bir insan ilk önce duygusal, zihinsel ve ruhsal tatmin ister. Çevremde gördüğüm kadarıyla da bunu sağlayabilecek sadece bir avuç insan var. Bu koca meme, büyük göt arayışı bana göre değil.
güzel insanlarla karşılıklı düşünce ve fikir üretmek, analiz, çıkarım ve tespitlerde bulunmak.
bir insanın ruhumu doyurmasından ve bir insanın ruhunu doyurmaktan aldığım hazzı hiçbir şeyden alamıyorum. bu da genel olarak ahlaklı, dürüst, zeki insanlarla mümkün oluyor. ahlaksız, iffetsiz, karakteri zayıf bir insan beni sevse de etkilenemiyorum. o insanla eğlenceli bir sohbet edemiyorum, eğlenemiyorum.
güzel bir insanı ne kadar iyi, çok ve sağlıklı tanıyorsam, o insanla o kadar güzel ve nitelikli eğleniyorum.
benim için eğlenmek, ahlaklı, nitelikli, zeki insanlarla karşılıklı duygu, düşünce, fikir alış verişi yapmak, sanat, felsefe ve ilimden konuşmaktır. fakat yeni tanışılan bir insanla öyle bir kimya yakalanır ki, yıllardır tanıdığım insanlarla öyle güzel bir sohbet etmemişimdir mesela.
güzel bir insanla (manevi bir güzellik) bir dünya oluşturmayı, o evrenin içine kendimi, onu ve istediğim diğer herkesi ve her şeyi koymayı seviyorum. böyle bir dünyada atmosfer kendiliğinden oluşmaya başlıyor. ambiyanstan kendim de etkileniyorum. bu ikilinin güzel bir şarkısı oluyor. nitekim bir çok kere farklı bir dünya oluşturmuşumdur bir çok insanla. kendi başıma vakit geçirmeyi de bilen bir insanım ve yıllardır yalnız bir hayat yaşıyorum. fakat en güzel, iyi ve nitelikli eğlencem, masum, saf, temiz, ahlaklı, zeki, nitelikli insanlarla paradan, güçten, maddiyattan, gündelik hayatta maruz kalmak zorunda kaldığımız şeylerden uzak, özgün bir şekilde konuşmak.
oluşturduğum dünya yavaşça oturuyor, acı ve mutluluk da geliyor ardından. ancak çoğu zaman yaşadığımız ülkenin ve dünyanın siyasal, ekonomik, kültürel ve daha pek çok sorunlarından sıyrılmış bir dünya oluyor bu. çünkü türkiye'nin ekonomik sorunlarını konuşmanın ne bana, ne karşımdakine, ne de ülkeye bir etkisi olmayacak.
ve bir şeyler öğretmeyi seviyorum karşımdaki değerli insana. kimseyi onunla arama sokmuyorum. kimseye ondan bahsetmiyorum. bir dünya oluşturuyorum onunla ve içinde sadece ikimiz oluyoruz. en güzel aşk hikayesinden daha masumane, daha güzel, daha temiz, daha nitelikli bir hikaye oluyor bu. bazen onunla konuşmak için sabahlara kadar uyumuyorum. beni dikkatle dinliyor, ona büyük bir değer ve önem veriyorum. hiçbir şeyden almadığım hazzı, onunla sohbet etmekten alıyorum. ve cinsellik, bu konuşmanın, bu atmosferin, bu dünyanın hiçbir yerinde yer almıyor. ondan yararlanmaya çalışmıyorum, çünkü bu davranışım aramızdaki samimi, doğal ve masum ilişkiyi baltalamaktan ve beni çıkarcı, ahlaksız bir insan yapmaktan başka bir şey yapmayacaktı. ürpertici bir ilişki oluyor, bugüne kadar kendi hayatımda yaşadığım ve çevremde gördüğüm bu en nitelikli, en farklı, en güzel ilişkiyi başkalarına ikili ilişkilerimde anlatmıyorum. anlatmam. yaşı benden çok küçük olduğu için onu dinlememeyi seçmiyorum, yaşına rağmen etkilendiğim zekası, ruhu ve ahlakı beni ona bağlayan şey oluyor. ve bana aşık oluyor. tüm bu yaşananlar yılları kapsayan bir süreç oluyor. kimi zaman haftalarca, aylarca konuşmuyoruz, kimi zaman saatlerce konuşuyoruz. gördüğüm en güzel rüyadan daha güzel bir rüyayı, gerçekte yaşıyorum. o masum, saf, zeki kızı herkesten ve her şeyden korumaya çalışıyorum.
güzel bir insanla bir dünya oluşturmak, bu dünyada bir atmosfer oluşturmak, o ambiyans içerisinde ülkenin ve dünyanın çoğu sorununu o dünyaya yansıtmadan, o dünyada yaşamak (çünkü gerçekte en güzel şeylerden biri bu), karşılıklı düşünce ve fikir üretmek, analiz, çıkarım ve tespitlerde bulunmak, sanattan, ilimden, felsefeden konuşmak, eğer az da olsa bir zeka varsa bende, onu kullanmak, onu hissettirmek, karşımdakini, iç dünyasını, ruhunu, zekasını anlamak, hissetmek, incelikle sevgi göstermek, en büyük eğlencelerimdir.
cinsellik, alkol, bar, club, gece kulübü, flört, sosyallik, maddiyat, materyalizm, oportunüzm, sürekli gülmek, kahkaha atmak, bana göre değil.
eğlenmek ve dahası yaşamak yalnızca cinsel ilişkiye girmek, alkol içmek, flört etmek, geceleri gezmek, bol bol gülmek, cinsellik konuşmak değildir.
internet öyle güzel bir şey ki, gerçek hayatta asla bulamayacağın ruhu güzel, ahlaklı, zeki, nitelikli insanları bulabiliyorsun. onlarla sohbet edip, eğlenebiliyorsun. sevgi, iki insan uzak da bile olsa hissetmektir. aradaki mesafeleri kaldırmaktır. internet, sosyal medya bir çöplük olabilir, ancak arkasında öyle güzel insanlar var ki. işte ben de o güzel insanları bulmaya çalışıyorum.
güzel bir ruhu hissetmek isterim, güzel bir kalbi anlamak isterim, güzel bir zekayı duymak isterim. ve ben de bunları karşımdakine hissettirme çabasına girerim.
28 yıllık hayatımda insanların tamamını birden mutlu etmenin mümkün olmadığını anladım. her zaman yanlış düşünen, sizi yolundan etmeye çalışan, ahlaksız, kötü niyetli insanlar olacaktır. insanların bir kısmı doğruyu ve gerçeği kötü niyetle ve cahilce değiştirmeye çalışırlar. çoğunluğu ise doğruyu ve gerçeği en başta kabul etmezler. insanların çoğunun yeterince zeki olduklarını düşünmüyorum. ancak bu herkesin farklı şeyler söylemeye çalıştığı bir mecrada benim de yeterince zeki olduğumu ispatlamaz. insanlarla, hayatla, duygularla, dünyayla ilgili düşünceleriniz, görüşünüz, bakış açılarınız, hepsi aslında sizsiniz. başkasında gördüğünüz güzel bir şey aslında sizin güzelliğiniz. başkasının ne kadar iyi bir insan olduğunu düşünüyorsanız, bu sizin ne kadar iyi bir insan olduğunuzun göstergesi.
zamanında dahi düzeyinde zeki insanlarla birlikte vakit geçirdim. onlarla beraber yaşadım. ve hepsi, dış görünüşlerine, giyimlerine, bakımlarına, toplum içindeki konumlarına dikkat etmeyen insanlardı. doğruyu yanlıştan, gerçeği sahteden, samimiyi samimiyetsizden kolayca ayırabilen, hızlı öğrenen, beyni hızlı işlem yapan, sorunlara tanı koyup problemlere çözüm üreten, çok düşünen, bu dünyadan olmayan insanlardı. bu insanlar zeki oldukları kadar doğru, dürüst, samimi, içten, iyi niyetli, ahlaklı, iyi insanlardı. ve ben onlarla geçirdiğim yıllardan sonra ahlakın, iyi niyetin, karakterin aslında zekanın bir göstergesi olduğunu, zekayla bir bağlantısı olduğunu fark ettim.
internetten tanıştığım, hiç görmediğim, yıllarca arkadaşlık yaptığım bir kız arkadaşım oldu. benden 6 yaş küçük bir kızdı. o yaş farkına rağmen dünya üzerinde sohbet ettiğim tek insandı. bunun sebebi yaşıtları gibi bir kız olmamasıydı. herkesle sohbet ederim, konuşurum ancak benden bu kadar küçük bir insanla bu kadar uzun bir süre boyunca sohbet edemem. gerçek adını söylemeyeceğim. ona elif diyeceğim. elif tanıdığım en zeki kızdı. aynı zamanda ruhu en güzel kızdı. ruhun güzelliği ahlakın güzel olmasına ve manevi duyguların yüksekliğine benzer ancak aynı şey değildir. ruh güzelliği ne ahlaka, ne maneviyata, ne zekaya ne de herhangi bir şeye benzemez. yaratılıştan gelen bir güzelliktir ve yaşarken zaman içerisinde eylemlerle birlikte daha da güzelleşme ya da çirkinleşme ihtimaline sahiptir. güzel bir ruhun, yüksek bir zekayla birleştiğinde ortaya tarif edilmesi zor bir güzellik çıktığını fark ettim. elif tam olarak hem ruhu güzel, hem de yüksek bir zekaya sahip eşsiz bir kızdı. ona çok güzel şeyler öğrettim. her zeki insanın ruhu güzel değildir. ve her ruhu güzel zeki değildir. fakat ikisinin birleşimi tarifsiz bir güzelliktir. elif'ten bunu öğrendim. elif bana hayatta tamda hayallerimdeki gibi kızların da var olabileceğini gösterdi. onun hayatımdaki önemini ve değerini fark etmem çok geç oldu. hatalarım yüzünden onu kaybettim.
aynı hataları bu dahi düzeyindeki insanlara karşı da yaptım. bu güzel ve zeki insanlar beni defalarca uyarmalarına rağmen bulunmamam gereken ortamlarda bulundum. bu da onların benden uzaklaşmasına sebep oldu. oysa benim hayatımı kolaylaştıran, her ne kadar mutsuz olsam da derinlerimde onlarla bulunmaktan mutlu olan bir insandım. onların değerini daha erken anladım ancak bir kere benden uzaklaşmaya karar verdiklerinde her şey için çok geçti.
hayatım güzel insanları, güzel şeyleri kaybederek geçti. ite kaka, bir şekilde 28 yaşına geldim. hayatta, bir şeyi beklerken başka şeylerle de vakit geçirmek gerektiğini anladım. hayatta sadece bir şeyle meşgul olmamak gerektiğini. beklenen şeyler başka şeylerle meşgul olunarak beklenilmeliydi. 27 yaşından sonra hayatın her anını dolu dolu yaşamaya karar verdim.
annemin benim hayatımdaki yerini 27 yaşında anladım. anneme aylardır, bu dünyada başıma gelen en güzel şeyin o olduğunu, ona ne kadar derinden bir sevgi beslediğimi, ne kadar özel ve farklı bir bağımız olduğunu anlatıyorum. güzel şeyleri kaybettim ancak onu kaybetmemek için, içimden gelen bütün güzel ama doğru ve gerçekçi sözleri, tespitleri anneme karşı dile getiriyorum. annem bana allah'ın bir lütfu, hediyesi ve armağanı. bana en yakın, büyük saygı duyduğum, merhamet, vicdan, mütevazıyet, dürüstlükle karışık bir muhabbet beslediğim insan.
hayatımı hiçbir zaman zeka düzleminde yaşamadım. zeka, gerçek anlamda çok güzel ve özel bir şey. ancak ahlak, iyi niyet, samimiyet, doğruluk, dürüstlük, zekadan daha değerli, daha özel, daha güzel şeyler. birlikte yaşadığım çok zeki insanlardan öğrendiğim şeylerden biri de bu oldu.
düşünce ve fikir üretmek, analiz, çıkarım ve tespitlerde bulunmak, doğruyu yanlıştan, gerçeği sahteden, samimiyi samimiyetsizden ayırabilmek, yüksek empati, anlayış, ahlak seviyesi ve geniş bir bilinçtir.
Söylenildiğinde, "çalmakta hiçbir mahsur yok, iyi işler yapsın, isterse ülkeyi satsın, istediğini çalıp çırpsın" anlamına gelmeyen cümledir.
Tanımadığınız hiçbir insanın, tek cümlesinden cahil olup olmadığını anlayamazsınız. Kısmen doğruluk içeren bir cümleden*, başkalarının çalmasına müsaade edileceği fikrini çıkaran insanları görmemi sağlayan bir cümledir aynı zamanda.
bir takım düşüncelere ve fikirlere saygısı olmayan insanların, dalga geçtiği cümle. kişinin, başkasına bir zararı olmadan,* tamamen özgürlük kavramıyla özleşen fikri cümleye dökmesi, görüldüğü üzere bazı sözlük yazarlarına dalga geçme fırsatı vermiş.
"insanların fiziksel özellikleri, zekaları, akılları, kültürel yapıları, kendilerine bağlı olan bir şey değildir. Kişinin bu özellikleri doğrultusunda yaşamı da bir yön alır.
Birilerinin kaba kuvvetine boyun eğmek zorunda kalmış, fikirleri önemsenmeyen, bir ortamda olmasa da olur kıvamında olan, silik, sürekli emir alan, insanlar tarafından sevilmeyen bir "insan" ezik olmaz. Bu sadece toplumun "öngördüğü" bir şeydir.
Olayın burasında ise farklı bir boyut var. Osmanlı Devleti'nin çadır devleti olduğunu düşünen bir "yazara" * entry girmek, onun değil benim acınası bir kişi olduğumu gösterir."