arturobandinii
89 (hoş sohbet)
dokuzuncu nesil yazar 2 takipçi 9.00 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    robotlar güreşçilere karşı

    1.
  1. how i met your mother dizisinde geçen bir dövüş.
    0 ...
  2. ma nene

    1.
  3. Endonezya'nın Güney Sulawesi Bölgesi'nde ortaya çıkan, ölüleri 3 yılda bir mezarından çıkarıp üzerlerini değiştirdikleri bir tören.
    2 ...
  4. bayram mesajına tanıyamadım şeklinde cevap vermek

    1.
  5. bayramda gelen mesajın kimden olduğunu bilinmemesi üzerine tanıyamadım? diye cevap atılmasıdır. Sonrasında tripler, noktalar..
    0 ...
  6. başarıları dinle yorumlamak

    1.
  7. türkiye'de olan başarıları din üzerinden yorumlamaktır. Örnek olarak:

    +üzerinde ne vardı abi?
    -valla kardeş ne giydiği belli değil utanmaz kadın!
    +taşlamak lazım böylelerini.

    ulan insan orada gurur duyar, bunlar hala üzerinde ne vardı caiz midir tartışmasında.
    0 ...
  8. takip edilen fanzinler

    ?.
  9. edebiyatı sokağa döken insanları takip etmektir.
    (bkz: passage fanzin)
    (bkz: hey hey my my)
    (bkz: zamansız)
    0 ...
  10. bir karı koca serüveni

    ?.
  11. italo calvino'nun güzel bir öyküsüdür.

    --spoiler--
    Arturo Massolari işçiydi, sabah altıda sona eren gece vardiyasında çalışıyordu. Eve dönmek için güzel havalarda bisikletle, yağışlı aylarda ve kışın da tramvayla uzun bir yol giderdi. Eve altı kırk beşle yedi arasında, yani karısı Elide’nin çalar saatinin çalmasından bazen az önce, bazen de az sonra varırdı.

    iki gürültü: çalar saatin sesiyle, kapıdan giren ayakların sesi çoğu kez Elide’nin zihninde birleşir, uykusunun, yüzü yastığa gömülü, daha birkaç saniye tadını çıkartmaya çalıştığı tıkız sabah uykusunun derinliklerinde yakalardı onu. Sonra birden yataktan fırlar, saçları gözlerinin önünde kör gibi kollarını sabahlığa geçiriverirdi. Mutfakta, işe götürdüğü çantadan boş kapları çıkartıp sefertasını, termosu musluğun içine koymakta olan Arturo’nun karşısına böyle çıkardı. Arturo ocağı yakmış, kahveyi koymuş olurdu. Arturo ona bakar bakmaz, Elide’nin içinden bir elini saçlarına götürmek, gözlerini iyice açmak gelirdi, eve dönen kocasının kendisini hep böyle dağınık, yarı uykulu görmesinden sanki biraz utanırdı. Birlikte uyuduklarında böyle olmazdı, sabah ikisi birlikte uyku mahmurluğunu atmaya çalışır, aynı durumda olurlardı.

    Bazen de çalar saatin çalmasından bir dakika önce elinde kahve fincanı, Arturo odaya girip onu uyandırırdı, bu durumda her şey daha doğal olurdu, uykudan sıyrılma tatlı bir tembelliğe bürünürdü, gerinmek için kalkan çıplak kollar en sonunda onun boynuna dolanırlardı. Sarılırlardı birbirlerine. Arturo’nun üstünde su geçirmez montu olurdu, buna değince havanın nasıl olduğunu anlardı kadın: nemli ya da soğuk oluşuna göre yağmur mu yağıyordu, sis mi vardı, kar mı yağıyordu anlardı. Ama yine de sorardı ona: “Hava nasıl?” O ise her zamanki gibi yarı alaycı, anlatmaya koyulurdu, sondan başlayarak karşılaştığı aksilikleri sıralardı, bisikletle gelişini, fabrikadan çıktığında havanın, bir akşam önce fabrikaya gidişteki havadan değişik olduğunu, işle ilgili sorunları, işyerindeki dedikoduları anlatıp dururdu.

    O saatte ev yeteri kadar ısıtılmamış olurdu hep, ama Elide soyunur, biraz ürpererek banyoda yıkanırdı. Arkasından Arturo gider, daha telaşsız soyunur, o da yıkanırdı ağır ağır, işyerinin kirini pasını atardı üstünden. ikisi de yarı çıplak, biraz üşüyerek aynı lavabonun başında dururlar, arada itişir, birbirlerinin elinden sabunu, diş macununu kaparlar, bir yandan da birbirlerine söyleyeceklerini söylemeyi sürdürürlerdi, sonra yakınlaşma zamanı gelirdi, kimi kez sırayla sırtlarını ovalamaya yardım ederlerken, araya okşamalar girer, birbirlerine sarılırlardı.

    Ama birden Elide, “Saat kaç olmuş,” der, koşup acele ayakta jartiyerini takar, etekliğini giyerken, fırçayı saçlarında aşağı yukarı dolaştırır, dudakları arasında tokalar, yüzünü komodinin aynasına yapıştırırdı. Arturo peşinden gelirdi, bir sigara yakmış olurdu, ayakta durur, sigarasını içerek ona bakardı, her seferinde de hiçbir şey yapamadan orada durmanın sıkıntısını yaşadığı görülürdü. Elide hazırdı artık, paltosunu koridorda giyerdi, öpüşürlerdi, kapıyı açmasıyla merdivenlerden aşağıya indiğinin duyulması bir olurdu.

    Arturo tek başına kalırdı. Elide’nin topuklarının basamaklardaki sesini dinlerdi, artık duyulmaz olunca da, hızlı adımların avludan, dış kapıdan geçip kaldırımdan tramvay durağına gidişini zihninden izlemeyi sürdürürdü. Tramvayın gıcırtısını, durmasını, her yolcu binişinde basamağın çıkarttığı sesi iyice duyardı. “Tamam bindi,” diye düşünür, her günkü gibi onu fabrikaya götüren ‘on bir’ numaranın kadınlı erkekli işçi kalabalığı arasına sıkışmış karısını görürdü. Sigarayı söndürür, pencerenin panjurlarını kapatırdı, karanlık olurdu, yatağa girerdi.

    Yatak Elide’nin kalktığında bıraktığı gibi olurdu, ama onun, Arturo’nun tarafı neredeyse bozulmamış, sanki yeni yapılmış gibi olurdu. Arturo önce kendi tarafına iyice uzanır, ama sonra bir bacağını öteye, karısının sıcaklığının kaldığı yere uzatırdı, sonra öbür ayağını da uzatırdı oraya, böylece yavaş yavaş Elide’nin tarafına, hala karısının bedeninin biçimini koruyan o ılık çöküntüye geçer, yüzünü onun yastığına, kokusuna gömer, uykuya dalardı.

    Akşam Elide döndüğünde, Arturo bir süredir odalarda dolaşıyor olurdu, ocağı yakar, pişmesi için bir şey koyardı. Yatağı düzeltmek, biraz ortalığı süpürmek, yıkanacak kirlileri banyoya götürmek gibi kimi işleri, yemekten önceki bir iki saat içinde o yapardı. Elide hiçbirini beğenmezdi, ama doğrusunu söylemek gerekirse bu nedenle daha fazla çaba göstermezdi o; onun yaptığı bir tür bekleme töreniydi, evin duvarları arasında kalsa da, dışarıda ışıklar yanınca, kadınların akşamları alışveriş yaptıkları mahallelerin o saatle bağdaşmayan kalabalığına karışarak dükkanlara uğramakta olan karısını, bir tür karşılamaydı.

    Sonunda merdivende ayak sesini duyardı, sabahkine benzemezdi, daha ağır olurdu, çünkü gün boyunca çalışmanın yorgunluğu içindeki Elide, eli kolu paket yüklü tırmanırdı merdiveni. Arturo sahanlığa çıkar, elinden paketleri alır, konuşarak içeri girerlerdi. O paketleri açarken, kadın paltosunu çıkartmadan kendini mutfaktaki bir iskemlenin üstüne atardı. Sonra, “Hadi bakalım iş başına,” deyip yerinden kalkar, paltosunu çıkartır, ev entarisini giyerdi. Yemeği hazırlamaya koyulurlardı: ikisi için akşam yemeğini, gece yarısından sonra bir paydosu için erkeğin götüreceği kahvaltılığı, kadının ertesi gün fabrikaya götüreceği öğle yemeğini, ertesi sabah erkek kalktığında hazır olması gerekenleri.

    Kadın biraz iş görür, biraz hasır iskemlede oturur, erkeğe ne yapması gerektiğini söylerdi. Erkek o saatte dinlenmiş olurdu, dört döner, hatta her işi yapmak isterdi, ama hep biraz dalgın, aklı başka yerde olurdu. Bu sıralarda, zaman zaman çatışmalarına, ağızlarından çirkin bir sözcüğün çıkmasına ramak kalırdı, çünkü kadın erkeğin yaptığı işe daha dikkat etmesini, daha özen göstermesini ya da kendisine daha bağlı, daha yakın, daha destek olmasını isterdi. Onun ise, kadının dönmüş olmasının ilk coşkusu geçtikten sonra aklı evin dışına kayar, gideceği, acele etmesi gerektiği düşüncesine takılırdı.

    Masa hazırlandıktan, her şey, bir daha kalkılmayacak biçimde yerine koyulduktan sonra, ikisini de, bu kadar az bir arada olabilmenin yıkımı kaplar, el ele tutuşmak isteği, kaşıkları ağızlarına götürmelerini neredeyse engellerdi.

    Ama daha kahvenin hepsi bitmeden erkek, her şeyin yerli yerinde olup olmadığına bakmak için bisikletin arkasında olurdu. Kucaklaşırlardı. Arturo ancak o zaman anlardı sanki, karısının nasıl yumuşak, ılık olduğunu. Ama bisikletin borusunu omzuna yüklenip dikkatle merdivenlerden inmeye başlardı.

    Elide bulaşığı yıkar, evi tepeden tırnağa gözden geçirip kocasının yaptığı işlere başını sallayarak bakardı. Şimdi o, az sayıda lambanın bulunduğu karanlık sokaklarda yol alıyordu, belki de havagazı deposunu geçmişti bile. Elide yatağa gider, ışığı söndürürdü. Kendi tarafına uzanırdı, bir ayağını kocasının yerine doğru uzatırdı onun sıcaklığını duymak için, ama her seferinde kendisinin yatmakta olduğu yerin daha sıcak olduğunu fark ederdi, Arturo’nun da burada yatmış olduğunu anlardı ve büyük bir sevecenlik kaplardı içini.
    --spoiler--
    0 ...
  12. ailesinden biri ölünce facebooka girmek

    1.
  13. ailesinden birini kaybeden insanın facebook'a girip ona bir şeyler yazmasıdır. anlamsızdır.
    2 ...
  14. okul çok saçma

    ?.
  15. bir Bahadır Cüneyt Yalçın yazısıdır, afilifilintalar'da yayınlamıştır.

    --spoiler--
    —Okul çok saçma… Öğretmenler hiçbir şey bilmiyor.

    —Çok ayıp, bilmez olur mu hiç.

    —Bilmiyor tabii, resim öğretmenini duydum öğretmenler odasında “Gece ne giysem?” diyordu.

    —Kime diyordu, sana mı?

    —Hayır bana değil, matematik öğretmenine. Matematik öğretmeni de “Puantiyeli bir şeyler giy” dedi.

    —Yavrum o dersle ilgili bir konu değil ki.

    —Olur mu, matematik öğretmeni hep bize puan veriyor. Demek ki dersle ilgili.

    —Ama resim öğretmeni sormuş, Türkçe öğretmeni “Geze ne giysam?” diye sorsa anlarım.

    —Soruyor ki. Sınıfta sordu bize.

    —Sınıfta size öğretmek için…

    — “Gece ne giysem?” diye…

    —Hay Allah, o da mı ne giyeceğini soruyor?

    —Evet, haftaya öğretmenler gecesi varmış.

    —Gündelik şeyler sorulabilir bence. Asıl önemli olan sizi o dersle ilgili bilgiyle donatması, ilim irfan ışığı vermesi, eğitmesi, yontması, çağdaş, ilerici, yaratıcı ve kendine güven duyan bireyler haline getirmesi.

    —Yontması mı?

    —Yani şekil vermesi

    —Dün sabah müdür yardımcısı çocuğun birine şekil verdi. Önce kulağından bir parça kopardı, sonra makasla saçlarını kesti.

    —Abartma oğlum, ben şekil vermek derken eğitmek gibi, yetiştirmek gibi söylüyorum. Yani sivri yanlarınızı düzeltmesi…

    —Bizim sivri bir şeyimiz yok. ingilizce öğretmeninin var ama.

    —Nedir o?

    —Kafasında. Çok uzun, çok sivri.

    —Toka mı?

    — Bilmiyorum. Geçen hafta bir arkadaşımıza doğru eğilirken başka bir arkadaşın dudağına battı. Dudağı kanadı.

    —Bunlar öğretmenlerinin bir şey bilmediğini göstermez, kaza olmuştur.

    —Çocuğun ağzına bir toz sürdü. “Makyaj çantamda bu var şimdi, kapatır sonuçta” dedi.

    —En azından gayretliymiş. Bilen insan çok belli etmez hem.

    —Ama gerçekten bilmiyorlar. Biz sınav olurken bulmaca çözmüştü. Yarısını boş bırakmış, yarısı da yanlış.

    —Hangisi?

    —Çengel.

    —Onu sormuyorum, kim yani?

    —Basri Çengel. Sorulardan birini söyleyeyim mi? Soldan sağa 5: Bir tür elbise.

    —Kaç harf çıkmış?

    —T, U, V, A, L ve E harfleri çıkmıştı. 7 harfli.

    —Ne öğretmeni bu?

    —Müzik.

    —Bak müzik öğretmeni diyorsun elbiseyi bilmediği için suçluyorsun. Olacak iş mi?

    —Bu öğretmen hiç konsere gitmedi mi? Düğüne? Hiç bir türk sanat müziği korosunda şarkı söylemedi mi? Hadi bunları yapamadı diyelim, hiç mi çişi gelmedi?

    —Farklı şeyler onlar…

    —Farklı şeyler, farklı şeyler… Sıkışınca “farklı şeyler” diyorsun. Anneme de hep böyle diyorsun.

    —Anneni karıştırma.

    —Ben de karıştırmak istemiyorum ama veli toplantısı mektubunu sana vermemi o istedi, gidemezmiş.

    —Veli toplantısı mektubu mu? Veli toplantısı nereden çıktı şimdi?

    —Gece ne giyeceklerine sizle beraber karar vermek istiyorlar galiba.

    —Neden annen gitmiyormuş?

    —Alışveriş yapacakmış. Geceye o da davet edilmiş.

    —Kim davet etmiş?

    —Basri Çengel.

    —O cahil dümbelek de kim oluyor!

    —Müzik öğretmenim.

    —Göndermiyorum geceye filan. Ulan adam daha bir T harfini yazmaktan aciz. Göndermiyorum. O alışverişe gidecek ben sıralara sığmayan bir sürü salağın arasına veli toplantısına? O gezerken ben “ay gecelayin ne giysam” diye virildeyenlere evladımı soracağım? Yok öyle yağma! Gidilmeyecek alışverişe de hiçbir şeye de!

    —…

    —…

    —Dedim sana, okul çok saçma.

    —Evet.
    --spoiler--
    0 ...
  16. karakola sığınan kadın

    ?.
  17. kocasından aşırı dayak yediği için son çözüm olarak karakola giden, 1 saat sonra yine kocasının yanında olan kadındır. **
    1 ...
  18. hes değil ses ver

    ?.
  19. hes projesine karşı ciddi derecede duyarlı olan sanatçıların bir araya gelmesiyle oluşan etkileyici klip.

    --spoiler--
    Hidroelektrik Santral (HES)projelerine karşı olduğunu her fırsatta dile getiren karadeniz müziğinin modern temsilcisi Marsis grubu, bu doğrultu da bir farkındalık videosu hazırlanmasına öncülük etti. Grubun solisti Korhan Özyıldız tarafından hazırlanan videonun hazırlanmasında bir çok insan gönüllülük esasına dayalı olarak yer aldı.
    Korhan Özyıldız bu proje ve HES'lerle ilgili görüşlerini "Sürekli olarak enerji ihtiyaçlarımızdan ve bölge halkına istihdam sağlanacağından bahsedilerek meşrulaştırılmak istenen HES projelerine karşı sesimizi her zamankinden daha fazla çıkartmamız gerekiyordu. Biz de bu bağlamda dostlarımızdan yardım istedik. Bizim böyle enerjilere ihtiyacımız yok. Doğayı ve yaşamı tahrip eden her projenin karşısında yer alacağız. Yaşadığımız coğrafyaya bu hızla zarar vermeye devam etmek kendi bindiğimiz dalı kesmekten farksız. O yüzden artık HES'lere ve yaşama zarar veren her şeye daha yüksek bir SES VER'menin zamanı geldi." şeklinde açıklıyor.
    Projede yer alan isimler ise şu şekilde; Okan Bayülgen, Gülay ,Mert Fırat, Pelin Batu, Yaşar Kurt, Cengiz Bozkurt, Erkan Can, Leman Sam, Harun Tekin, Timur Acar, Hasibe Eren, Haluk Levent, ilkay Akkaya, Aylin Aslım, Bayar Şahin, Şebnem Sönmez, Cahit Berkay, Feryal Öney, Özcan Alper, Tansel Öngel, inan Ulaş Torun, Toprak Sağlam, Korhan Özyıldız, Nejat Yavaşoğulları, ve Vedat Yıldırım. Ayrıca filme yöre halkından Fitnet Çervatoğlu ve Musa Hindistan de yer almakta. Başköy'ün güzel çocuklarının Pixala (Arılı) Deresi'nin berrak sularının sesi ise videonun finalini oluşturuyor.
    Videonun oluşmasına karşılık beklemeden katkı veren isimler ise şu şekilde; Erdem Aydın, Barış Urunlu, Serkan Gürgen, Samed Önsöz, Caner Ceyhan, Çağatay Kadı, Evren Arkman, Erim Arkman, ilker Özyıldız, Şakir Sağlam, Serkan Fidan, Onur Kavecişi, Melike Tufanyazıcı, Özgür Erdönmez , Hasan Saltık , Taner Yavuzaslan, Özcan Demirçi, Aylin Mallı, BGST, Ellipsi
    --spoiler--

    0 ...
  20. oruç tutmayanın ayıplanması

    ?.
  21. yıllardır değişmeyen, oruç tutmayanın kötü biri gibi gösterildiği eylem.
    0 ...
  22. babanın bira al demesi

    1.
  23. dünyanın en güzel emridir, önünde saygı ile eğilmek gerekir.
    1 ...
  24. barış manço tokyo konseri

    1.
  25. sanatçının alanı sadece bir değildir. sadece müzikle uğraşmaz uğraşırsa müzisyen, sadece resim çizmez çizerse ressam olur. ama bu adam tüm sanatları bir araya toplayıp yapabilmiş, yabancı dilleri anında kapabilmiş türkiye'de nadir çıkan sanatçılardandır.
    1991 tokyo konseri'nin tamamı

    4 ...
  26. savaş sırasında facebook bildirimleri

    1.
  27. x,y ve z ile pusuda yatıyor gibi bildirimler olasıdır.
    0 ...
  28. gece çılgın ayak sesleriyle yırtıldı

    ?.
  29. ama oradan çıkıp
    yaşamak ve yazmak ve belki
    bir gün
    nefret edenlere
    nefret edecekleri
    gerçek bir şey vermek için
    başka bir yer aramaya
    karar verdim.
    (sf.15)

    (bkz: charles bukowski)
    1 ...
  30. kemal sunal ve jim morrison

    1.
  31. ikisi de aynı gün ölmüş, yaşamayı hak eden sayılı insanlardandır.
    (bkz: kemal sunal)
    (bkz: jim morrison)
    0 ...
  32. sabah serinliği

    1.
  33. Saat sabahın dördüydü. Birden telefon sesine uyandım. Uyuyor muydun diye sordu telefondaki ses. Sesi hemen tanımıştım. Melikeydi. Bu saatlerde -normal zamanlarda- aramazdı. Telefonu kaldırıp onun olup olmadığını kontrol ettim. Yanılmamıştım.

    -Üzgünüm, bu saatte rahatsız etmek istemezdim

    -Rahatsız etmiyorsun, dinliyorum.

    -Hani geçen barda beni biriyle tanıştırmıştın hatırladın mı?

    Aklıma milyon tane isim gelmişti. iki gece önceydi yanılmıyorsam. Hakan diye kadınların dilinden anladığını söyleyen ama genelde boka batan bir arkadaşım gelmişti başka bir şehirden. O olabilirdi.

    -Hatırlayamadım.

    -Hakan. O gün sen beni eve bıraktıktan sonra o geldi. Sarhoştu. insanlık yapıp eve aldım. Sonra koltuğa uzandı, yanına çağırdı. Bir şey istiyor sandım. (bunları dinlerken bir cümleyi anlıyor, diğerini anlamıyordum) sonra beni taciz etmeye başladı. Ben de kovdum evden. Gitmedi. Nereden geçti elime bilmiyorum ama bıçak buldum. Sanırım koluna soktum. Korkuyorum..

    Birden doğruldum. Tüm güzel uyku ziyan olmuştu. Tamam seni arayacağım dedim ve kapattım. Hakanı aradım rehberden. Bulmam zor olmadı. 4 kere aradım ve açmadı. Bir şeyler ters gidiyordu. Kahretsindi. Onu aramaya karar verdim. Üzerimi giyindim, giyinirken ayağıma kemer battı. Hassiktir diye bağırdım.. Ailemle yaşıyordum sessiz olmam lazımdı. Ben de her zaman kullandığım çatıdan aşağıya indim.

    Nerede bulacağımı biliyordum. Bu saatte otobüs yoktu. Taksiye verecek param da yoktu zaten. Yürümeye karar verdim. Hem uykum açılırdı. Hava yeni yeni aydınlanıyor, sokak lambaları hala yanıyordu. Akşamları yakmazlar sabahları yakarlar diye sesli söylendim. Hızlı gidiyordum -nedense- birden telaşa kapılmıştım. Neredeyse koşar adımla gidiyordum. Yaklaşık 45 dakika sonra takılacağı ilk yer olan Acme’deydim. Burası kapalıydı. Sanırım ilk defa bu saatte bara gidiyordum. Oradan çıktım ve Nedjima diye başka bir bara gittim. Orada temizlik yapılıyordu. Birkaç tanıdığa Hakan’ı gördünüz mü diye sordum. Kimse görmüşe benzemiyordu. Suratlarındaki ifadeye bakılırsa yaşadıkları belirsizdi.

    Nedjima’dan tam çıkarken biri bağırdı arkamdan. Döndüm hemen. Hakanı mı arıyorsun diye sordu. Başımla onayladım. Dün sabah buradaydı sanırım, gece de olabilir diye kararsızca konuştu. Yanında biri var mıydı diye sordum. Güzel bir kadın vardı göğüsleri muhteşemdi diye yanıtladı. Gülümsedim.

    Gülümsemem fazla sürmemişti. Hala Hakan’ı arıyordum. Telefonum çaldı. Arayan yine Melikeydi.

    -Buldun mu Özgün?

    -Hayır, arıyorum.

    -Ne olur bana haber ver!

    -Tamam.

    Nedense sinirlenmiştim. Hakan’ın buraya gelmesini hiç istememiştim. Ben tanıştırmak da istememiştim. Çok içmiştim sanırım.

    Birkaç bara daha baktıktan sonra, tam umudumu yitirmişken telefonum çaldı.

    -Efendim?

    Ağlayan bir sesti. Tahminimce bir kadına aitti

    -Özgün sen misin? (ve ağlamaya devam etti)

    -Siz kimsiniz? (sabrım taşıyordu)

    -Ben Hakan’ın sevgilisi. Ne olur buraya gelin!

    Hakan’ın sevgilisi mi? Hakan’ın aynı anda birden çok sevgilisi olabilirdi. Ne işim var burada diye söylenirken buldum kendimi

    -Adresi ver.

    Adres buraya çok uzak değildi. Yürürsem 20dakikaya oradaydım. Yürümeyi sevdiğim kadar başka bir şeyi sevmedim. Hızlanmıştım yine.. 20 dakika sonra verdiği adresteydim.
    ...
    3 ...
  34. horlayarak uyuyan sevgili

    ?.
  35. realist yaklaşıma göre her insan horlayabilir, erkek ya da kadın.
    romantik yaklaşıma göre ayyy onaa kıyamaaaam diye dudağını bükerek konuşan muhtemelen kadın.
    bana göre ise mümkünse uykumu bölmeden horlasın dediğim kadın.
    1 ...
  36. dersini barda çalışanlar

    1.
  37. dün 312concept'te gördüğüm grup. içince daha iyi anlıyorum sözünü kanıtlamaya çalışıyor olabilirler.
    1 ...
  38. kıratlar kabilesi

    2.
  39. şarkının diğer ismi muhtemelen (bkz: meraklısına)dır.
    1 ...
  40. müzik haramdır

    1.
  41. biraz önce facebook'ta gördüğüm sayfa. hatta kahve tiryakisi adlı kullanıcı çok güzel dalgaya almıştır. muhabbet şöyledir:

    k-müzik haramdır evet ama pantera hariç.. allah (cc)münafıklarla girdiği savaşlarda peygamber efendimize ve yüce ordusuna psikolojik destek verdiği için pantera'nın müziğini helal kılmıştır. inanmayan (arapça bir şeyler yazıyor) süresinin 666.ayetine bakarak doğruluğunu kontrol edebilir.
    s-hangi sure?
    k-i'm not sure
    16 ...
  42. resime fotoğraf demek

    ?.
  43. hala devam eden, sözlükte de rastladığım ve ciddi derecede can sıkacak bir durum. resim çizilen, fotoğraf çekilen bir eylemdir. anlayın artık dostlarım.
    1 ...
  44. istanbul taksileri

    1.
  45. istanbul'un tarihini anlatırken sadece mimari eserlerinden, değişen binalarından vb. şeylerden söz ederken unutulan şey.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/291891/+
    0 ...
  46. bana aşkını getir

    1.
  47. charles bukowski'nin avi pardo çevirisiyle 1998 yılında basılan şiir kitabıdır. fazlasıyla okunulası bir kitaptır.

    --spoiler--
    rol yapmayı seviyorum. yapmayı bildiğim tek şey
    ama bir süre sonra rahatsız edilmemenin önemini
    kavrıyorsun. başına gelmedikçe anlayamazsın beni.
    --spoiler--
    2 ...
  48. © 2025 uludağ sözlük