adoctore
163 (çikita muz)
sekizinci nesil yazar 1 takipçi 9.91 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    arabasını çapraz parkeden orospu çocuğu komşu

    1.
  1. bir arabanın park edebileceği bir yere sik kadar motorunu park eden diyemeyeceğim artık ulu orta bırakan motorcudan evladır.
    0 ...
  2. şey diye başlık açmak

    ?.
  3. an itibari ile sözlükte gözüme takılanlar,

    dünyanın en güzel şeyi.
    şu na yediğimiz herşeyin doğaya aykırı olması.
    eurovision un olmazsa olmaz şeyleri.
    şu anda yapılmak istenen şeyler.
    bir şeyleri abartarak söylemek.
    annelerin beceremediği şeyler.

    bu gibi şeyler. bak bende kullandım. uludağ sözlük farkı bu olsa gerek.
    0 ...
  4. annane ile mahkemelik olmak

    1.
  5. bu anneannesi ile mahkemelik olmuş birinin girisidir. bu mahkeme yaklaşık on yıl önce başlamış ve asla bitmeyecektir.

    çok konuşup bizi illallah ettirse de, dedikodularından gına gelse de, duygu sömürüsü yapıp istediğini bize yaptırsa da, o pamuktu. o osmanlı kadını duruşu, hamaratlığı, sözleri, esprileri, sevecenliği, fedakarlığı ve daha binlerce övgüyü hakeden meziyetleri ile o benim pamuğumdu.
    bir keresinde, lisede bana zayıf not veren öğretmenime ettiğim küfürlerime şahit olmuş, kendini tutamamış ve o beni benden alan, meşhur küfürünü basmıştı. 'körolmayısıca hoca, allah ıslah etsin seni.'
    onun o meyveleri tek bir kabuk lekesi bile kalmadan soyup, çekirdeklerini ayırıp, dilim dilim bize yedirmesini nasıl unutabilirim ki.
    annane sevgisi başka. torun sevgisi ise daha bir başka. yemez yedirir, giymez giydirir. gizli çıkıdır o. daima kilerinde size ikram edeceği yiyecek, koynunda sakladığı ve kefen param dediği çıkı daima bulunur. onun o en çok sevdiğim, adeta çıldırdığım yalanı yok mu? mıncırırdım yanaklarından o yalanı duydukça. "şöyle bir etrafa bakıyorumda yavrum, senin gibi yakışıklı çocuk göremiyorum. yakışıklım benim..." benim mutluluğumda benden kat kat fazla mutlu olur, gözyaşlarımda biter paramparça olur.
    ve yıllar geçtikçe alzheimerin denen illet onu da yakaladı ne yazık ki. hiç bir şeyi hatırlamaz oldu. o kadar ki 40 saniyede bir yinelediği sorulara insan ilk başta sabırla ve sevgiyle cevap veriyordu.

    - oğlum sen kimin oğlusun?
    + ben mustafa'nın oğluyum annane.
    - mustafa kim?
    + aa senin damadın annanem.
    20 sanıye sonra;
    - oğlum sen kimin oğlusun bakiyim?
    + mustafa'nın oğlu.
    30 saniye sona;
    - oğlum, senin baban kim?
    + mustafa.

    bu diyaloglar eğer bir yolunu bulup oradan uzaklaşmazsanız sabaha kadar devam edebiliyordu. çok üzülüyordum ama hayat işte.
    çok sevdiği ve elinden düşürmediği, eskiden hemen hemen herkesin evinde bulunduğunu zannetttiğim tavuklu saati vardı. bir an bile yanından ayırmaz, kimseye dokundurmazdı bile. bazen koyduğu yeri unutur, saatlerce bulmaya çalışırdık.
    bir gece rüya görüyorum. rüyada annanem benden ağlayarak saatini istiyor. ağlama sesi o kadar yakından ve gür geliyor ki aniden gözlerimi açtığımda başımda. evet ağlayarak saatini istiyordu.
    - olum saatim nerde, nereye koydun?
    + annane ne saati? ben almadım senin saatini.
    - körolmayısıca çocuk, nereye koyduysan ver saatimi bana.
    + annanem benim, canımın içi. ben görmedim senin saatini, sabah olsun buluruz, merak etme sen. hadi uyu.
    - saatimi sen aldın çocuk. mahkemeye vericem seni çocuk. burnundan fitil fitil getirecem çocuk. unutmam bunu.
    zar zor ancak yatırabildik yatağına geri. çok şükür bitti o gece ama benim mahkemem hala bitmedi.

    ah pamuğum, nur içinde yat. anıların kaldı şimdi geride.
    saygıyla.
    0 ...
  6. canım laptop

    1.
  7. adam olmanın ilk şartıdır traş olmak. taa çocukluktan gelen 'hah aferin, adama benzedin' dir aynı zamanda. yalnız bu traş derdi işkencedir, kabustur, lanettir kimi zaman.
    yeni eve taşınmak zor. eksik çok haliyle. bir yandan tamamlamaya çalışırken, bi adam olayım dedim ben. bıraktım işi gücü, köpükledim kendimi bi güzel. geçtim lavabonun karşınaaa, hassktir o da ne amk? ayna yok.
    olamaz, bu aşk böyle bitemez. düşün olum. hadi adamlığı geçtim köpüğe yazık lan. evet, sonuçta türküm, erkeğim ve zekiyim.
    buldum işte, gözüme çarpan ilk obje. canım laptop. benim canım yaa.

    seni sevdiğim kadar kimseyi sevmedim,
    seni özlediğim kadar kimseyi özlemedim,
    imkansızımdın benim,
    seni ben sevdim,
    gönlümün ilacısın,
    hayatımın anlamısın,
    yaşama sevincimsin sen benim.

    oha noluyo lan. neyse aldım bunu, koydum masaya, çektim sandalyeyi, eğdim kafayı monitöre doğru, kıstım gözlerimi, aldım elime jileti, başladım vurmaya. vurma derken, zihinler dağılmasın hemen. bi o yandan bi bu yandan derken, ohh bitti. gayet de iyi oldu. bırak da sinekler kaymasın bu sefer. dur bakim, şimdi adama benzedim işte. bundan sonra her ay olayım lan.
    2 ...
  8. geri giden çiş

    ?.
  9. okuyabilmek zor, hem de çok. öyle zengin, hali vakti yerinde, cebimize harçlığımızı koyup oyuna gönderen bir babamız yoktu anasını satayım. ama şikayet etmem hiçbir zaman, güzel bir anı olarak hatırlarım daima ve mutlu olurum. fakat o yıllarda ben çok mutsuzdum zira bende tuhaf bir şanssızlık vardı.

    evet ben yazları bir pidecide servis elemanı olarak çalışıyordum. bisiklet altımda, vızır vızır fink atıyorum mahalleleri, sokakları. her yer benden sorulur, avucumun içi gibi biliyorum her yeri ama takıldığım yerler de olmuyor değil. dedim ya şanssızlıklar peşimi bırakmıyor.

    siparişten dönüyorum, daha dükkana girmeden tutuşturdular elime fişi. izmirliler bilir. inönü caddesi, numara 893, dayre 4. (yine dayre yazmış, seni okutan hocanın amk.)

    - ya bi nefes alsaydım be abi. altıma işicem valla.
    + gelince işersin olum, şunu bi at, bol bol işersin. hadi benim koçum.

    iyi tamam amk. dedim içimden yüklendim pedala. ama nasıl çişim var anlatamam. evet geldim inönü caddesine, karşıma çıkan ilk binanın numarasına bakmamla, kaynar suların başımdan döküldüğünü hissetmem an sürdü. gördüğüm numara 47, gitmem gereken numara 893. bok yeyin ulan anladınız mı bok. aradaki uzaklığı tam olarak kestiremiyorum ama epey bi yolumun olduğu aşikar. çare yok gidiyorum çevir allam çevir. allahtan yokuş aşağı sallanıyorum aşağıya doğru, öylece numaralara baka baka, özenle seçtiğim küfürlerimi ede ede. be eşşeğin siki! orspu evladı! at pisliği! memlekette pideci dükkanı kalmadı deme? ulan 20 pideci geçtim be neredeyse. caddesinden. dedim ya allahtan yokuş aşağı, pedal çevirmiyorum ama geri dönüşü de düşünmüyor değilim o anda. neyse ilkin şunları bi teslim edeyim bakarız.

    nihayetinde geldim efendim. buldum 893'ü. bir yandan da haklı gururunu yaşıyorum.( sokayım öyle gurura) ama çok çişim var anacım çook. neydi bakim numara? hımm 4. basıyorum zile. cevap yok. bir daha. çkkk yok mına koyayım yok. kapıyı yumrukluyorum, bağırıyorum çıkan kimse yok. geçmiş zaman hacı. cep telefonu denen kürek yok daha piyasada. yapabileceğim hiçbir şey yok.
    bir an ses duymam ile kafayı yukarı çevirmem bir oldu veee. işte o an. bir kova su başımdan aşağı dökülüp, donuma kadar süzüldüğünü hissediyorum. ulan sizin kitabınızı zikim orspu çocukları, feryat figan, bağırmalar eşliğinde bildiğim tüm küfürler, allah ne verdiyse. sağdan soldan insanlar geldi sakinleştirmeye. oturttular beni bi yere, soluklandım biraz. sinirim öyle böyle değil ama yapılacak bir şey yok, açmadı kapıyı ipneler.

    biçare dönüyorum geri. ama ne dönmek. yokuş çıkıyorum bu sefer geri dönüş yolunda hacı. sırılsıklam olmuş bedenim, elbiselerim, kıçımdan akan ter ile beraber elimde bisikletim, bisikletin koluna taktığım pidelerim, adeta mesanemin patlamasına sebep olacak çişim ile beraber öylece yürüyoruz.

    2 saat geçti, belki de daha fazla. geldim dükkana. gelmemle beraber;

    - hııh geldin mi, gittiğin yerden de dönmek bilmezsin be koçum, hadi al kap şunları. iller bankası c blok dayre 12.

    ulan anlatsam derdimi kim dinler o hengamede amk. tuttuğum çişim bile o sinirle uçup gitti. nerde lan o kdar sidik? nereye gitti? işeyemedim bi zaman, hayret ettim.
    0 ...
  10. kurbandan kalan et

    1.
  11. evvel ki gece gözüme uyku girmedi midemin ağrısından. sabahı zor ettim. insan 20 defa tuvalete kalkar mı be. anlayamadım bir türlü ama çok fenaydı. sonunda buldum. allah belanı versin iksan.

    2 gün öncesi.

    bizim bir arkadaş grubumuz var. yemeye, içmeye, muhabbete karşı aşırı reaksiyon veren bir grup. her 15 günde bir oturur, kendimize ödül veririz. bu artık bir refleks haline geldi bizde. pavlov'un köğeği misal, günü gelince, ağzımızın suyu akar, otururuz. öyle plan falan yapmak yok, spontane gelişir. her defasında farklı bir menü seçer, kendimiz yapar yeriz. balık, ciğer, antrikot, sucuk, kanat diye gider. tabi bu muhabbet gecelerimizin bir külfeti oluyor haliyle. masrafı paylaştırırız herkese, ana prensiptir bu. geçen gün yine sözleştik her zaman ki yerde. bu yer iksanın otelidir. güzeldir, hoştur ne bileyim manzarasıyla olsun, sakinliğiyle olsun severim. özellikle terasta oturmak aparı bir zevktir sonbaharda. lakin mevsim kış, kıçı donuyor insanın beyim afedersin. bu satırların kahramanı arkadaş gündüzden aradı.

    - ''olum ben aytaçla antrikotu aldım, mezeler hüseyinde, rakı cem le sende. hadi bakalım çok yazmasın, mıncırıyorum.'' dedi ve kapadı.

    eywallah iksanım, mıncırıyorum dedim ben de, kapattım telefonu. akşam oturduk sofraya. herşey mükemmel gözüküyor. muhabbet desem gırna. fakaaat antrikotta bi tuhaflık var hacı.

    ve malum ertesi gece. ertesi gün sıkıştırdım aytaç'ı. yavşağın ağzından aldım lafı. iksan, taze aldım daha kasaptan diye diye övüp bitiremediği antrikot niyetine, kurbandan kalan eti kakalamış. hesap ettim önce. kaç hafta geçmiş kurban bayramından diye. ulan ne haftası hacı, tam tamına 2,5 ay geçmiş üzerinden, dile kolay. kalır mı demeyin efendim, kalmış. üstelik ne olur ne olmaz, kötü günler niyetine ize saklamış yavşak.

    lan olum, bu nasıl bir götverenlik, bu nasıl aymazlıktır. hadi geçtim onu, kurban etiyle içki içirdin lan bize it. ben değil miydim kurban eti ile içki içilmez diye en yakın arkadaşının ağzına sıçan. bu sefer sen benim ağzıma sıçtın olum. ben de sana önümüzdeki kurban, eşeğin sikini yedirmezsem adam değilim.
    1 ...
  12. michael jackson anıtı

    ?.
  13. eyvallah, herkes michael jackson dinleyebilir ya da sevebilir. helal olsun yurdum insanının entellektüel zevkine, birikimine. bunları okuyunca ne kadar doğru bir yolda olduğumuzu anlıyorum ve içimi anlamsız bir sevinç kaplıyor. yurdum insanının göstermiş olduğu bu ilgi, hassasiyet, sahiplenme, sanat, sevgi ve daha nice ulvi duygular eminim abd' de bile yoktur. bunlar yetmiyor efendim daha da ileri gidiyor, olayın manevi boyutunuda düşünmeden edemiyor, görev addediyor ve yerine getiriyor. söz konusu dernek cenaze namazı kılıyor, helva dağıtıyor, mevlüt okutuyor. şaka mı gerçek mi olduğunu hala anlayamadığım olay. her ne olursa olsun, beni benden almış, gözyaşlarımı tutamayarak öylece akmasına neden olmuştur. ne yapayım tutamıyorum. helal olsun be. bol bol ünlem.

    http://www.haberturk.com/...hael-jackson-aniti-galeri
    0 ...
  14. yüz nakli

    16777215.
  15. akdeniz üniversitesinde türkiye'nin ilk yüz nakli yapıldı. tüm yüzsüzlere duyurulur. bu arada hastaya polat alemdar denmeli bence.
    2 ...
  16. hadi hakkımda bir şeyler yaz

    1.
  17. bir kaç gündür sosyal paylaşım sitelerinde dolaşan geyik. önce umursamadım ama meksika dalgası gibi yayılıyor. yazmam lazım.

    --spoiler--
    bu yazıyı okuyorsanız hayatımda belli bir yeriniz var anlamına gelmektedir. Benimle ilgili aklınıza gelen ilk anımızı ya da tek kelimeyle çağrışımı kısaca buraya yazmanızı rica ediyorum. bitirdiğinizde aynı mesajı kendi profilinize ekleyin, insanların sizin hakkınızda neler hatırladığına çok şaşıracaksınız. hadi bakalım.
    --spoiler--

    anladığım kadarı ile yurdum insanı çok önemsiyor bu ve bunu gibi şeyleri. övülmeyi ve bunu duymayı çok ister. şimdi;

    bu yazıyı okuyorsanız durun! kalkın şimdi oturduğunuz yerden. ayaktakilerin kalkmasına gerek yok. bak yapmayan varsa ölümü görsün. şimdi herkesin şunu düşünmesini istiyorum. acaba ben bir birey olarak çevremde ne ifade ediyorum? ya da şöyle; örneğin paraya sıkıştığınızı düşünün. insanlık hali olur. hepimiz bankaya koşarız değil mi? onca faizi bayılır geliriz. çünkü biliriz hiç bir kimseden borç para alamayacağımızı. bu denli güven-e-meyiz kimseye, en yakın arkadaşımıza bile. suçlu hissetmeyin kendinizi bakın bende kimseye borç vermem. zira kapitalizm böyle emreder. oturun şimdi. işte gerçek dost arayanlar, buldum diye sevinenler, cicişler bicişler, hepimiz yanılgı içindeyiz. gerçek ve samimi dostluklardan bahsedenler, orda burda hakkımda düşüncelerini yaz diyenler! acaba yazacağım şeyi duymaya cesaretin var mı?. illa para da değil mevzu. dolayısıyla günlük yaşantıda onların sizin hakkınızdaki balım peteğim tarzı lafları bana biraz boş gibi geliyor. menfaatin bu kadar ön plana çıktığı bir devirde kimse bana gerçek samimiyetten bahsetmesin. bu dünyada asıl olan şey ailedir. ancak ve ancak onlar sizi karşılıksız sever, korur ve yardım eder. haa en önemli şey burda; istisnalar kaideyi bozmaz, eleştirmeyin beni, kendi görüşüm.
    1 ...
  18. tuvalete gazetesiz girmeyen insanlar

    1.
  19. ne kadar çok okuyan bir millet olduğumuzu gösteren durum. bol ünlem.
    0 ...
  20. boktan bir hikaye

    ?.
  21. bir varmış bir yokmuş. boktan bir thy müdürünün boktan oğlunun nikahına şahit olarak katılan boktan 8 bakan, bu nikahı kıyan bir de boktan bir belediye başkanı varmış. bunlar küçücük nikah masasının etrafına koyun gibi dizilirler, etraflarına pişmiş kelle gibi sırıtmak suretiyle gülücükler dağıtırlarmış. boktan olan bu bakanlardan biri utanmadan bir de tüm aymazlığıyla salak salak espriler yapıp, milletin sinirini alt üst edermiş. bu bakan o kadar değişik bir bakanmış ki diğer zamanlarda da ota boka ağlayıp dururmuş. bu kadar ilginç yani, her neyse sonra bu bakanlar düğün bittikten sonra jet hızıyla meclise gidip gece yarısı milletvekili maaşlarına zam yapıyorlarmış. sebep ise misafir ağırlamaktan, düğünlere gitmekten efendime söyleyeyim midelerine uzun zamandır et girmediğinden, maaşlarının yetmemezliğinden mütevellit. işte böyle boktan bir hikaye bu da.
    2 ...
  22. vatandaştaki christmas havası

    ?.
  23. yurdum insanının yılbaşına noel deme safhasından chrıstmas deme safhasına geçmesine bayılıyorum. çok havalıyız, tam bir amerikalı gibi, fakat fransız değiliz işte bu içimi burkar.
    1 ...
  24. sps lerdeki milliyetçi paylaşımlar

    1.
  25. başlığı sığdırmak uğruna uydurduğum kısaltma; 'sosyal paylaşım siteleri' belki de vardır bilmiyorum, her neyse sabah sabah yine içimde tarif edilemez bir karın ağrısı, ne yaptımsa geçmedi. belki sözlük derman olur deyu girdim içeri. zaten kim dinler beni sözlükten gayrı. ağrının nedenine gelince sps de gördüğüm bir paylaşım.
    içeriği kısaca şöyle; macaristan cumhurbaşkanı'ndan tarihi itiraf:'türkler tarafından 150 yıl boyunca idare edilmek bizim için şans. yoksa ne dinimiz ne de dilimiz kalırdı.' doğru söze ne hacet.
    buraya kadar herşey normal. sonra 'bu muhteşem açıklamayı paylaşmayan kalmasın, tepkimiz bitmeyecek' deyu devam eden sözler yığını. şöyle bir baktım ve tekrar takrar okudum en son cümleyi ve de paylaşanı tabi. o kadar samimiyetten yoksun geldi ki bana işte o anda başladı bu ağrı. bu ve bunun gibi kahramanlar acaba bu ülke için ne yapıyorlar? ne düşünüyorlar? bu olayın ne gibi boyutları vardır? bunu düşünüyorlar mı acaba? sadece tarihimizle övünüp, övnüp nereye kadar hocam?
    kendisinden başka hiç bir allah ın kuluna, devletine iğne ucu kadar faydası olmayan kişilerin bu sitelerde ki milliyetçilik söylemlerini sindiremiyorum. bu konu hakkında en ufak bir bilgi kırıntısına dahi sahip olduğunu düşünmediğim, anlama ve değerlendirme kabiliyeti kıt, muhakeme yeteneği olmayan bu insanların milliyetçilik adına yaptıkları bu söylemler sinirime dokunuyor. başbakanından tut sokaktaki ergenine kadar herkesin dilinde aynı ifadeler. bu işin başka boyutlarını düşünen, dile getiren kimse yokmu yahu?
    bu ülkede turizm diye bir sektör var değil mi? (turizmden gelir sağlayan biri değilim). turizm in milli gelirdeki payını da bilmeyen yoktur herhalde. üstelik boykot edilen edilen bu ülke, ülkeye turist getiren ülkler arsında başı çekmekte. bu olaydan sonra işin bu boyutundaki değişimler acaba kimim umurunda. ya da devasa şirketler acaba nasıl etkilenecek bu durumdan? herkes bilmiyor mu bu ermeni yasası denilen saçmalığın o piç cumhurbaşkanları'nın kişisel bir oy elde etme oyunundan başka bir şey olmadığını. beş yüz kusur milletvekili olan meclislerinin sadece kırk kusur milletvekilinin katıldığı bir oylamada bunun meşrutiyetinin hangi boyutlarda olduğunu.
    bu duruma karşı elbette ülke olarak gösterilmesi gereken bir ortak duruş olmalı lakin bu yaptırımlar neyin nesi, bu sokak ağzı laflar. bürokrasinin ağzına sıçtınız be.
    çok güçlü bir ülke olmalıyız. bir rusya, bir iran, çin ya da battı dediğimiz fransa gibi. her ne olursa olsun bu fransa, almanya'dan sonra avrupanın en güçlü ülkesidir. ancak biz, bir fransa kadar güçlü bir ülke oluruz işte o zaman, fransa ne böyle bir kanun ya da yasa çıkarmaya götü yer, ne de böyle bir şeye cesaret eder. ekonomik verilerin biraz iyileşmeye başladığı şu zamanda kendimizi bir bok zannedip, tehditvari söylemlerde bulunmanın bir faydası yoktur.
    0 ...
  26. one more cup of coffe nin hikayesi

    1.
  27. özellikle bob dylan yorumu ile kitleleri adeta kendinden geçiren bu şarkı hakkında çeşitli rivayetler olmakla beraber beni en çok etkileyen ve doğruluğuna en çok inandığım bu olay şöyle gelişmiştir;
    olay tahmin edileceği üzere abd de geçmiştir. her allahın günü aynı saate oturmuş olduğu semtin cafesinde yerini alan kahramanımız kimseyle konuşmadan yalnız başına bir fincan kahvesini içer, parasını masaya koyar kalkar gidermiş. bu alışkanlık öyle uzun yıllar böyle sürüp gitmiştir ki bu adam bu alışkanlığını hiçbir zaman aksatmamış, aynı saatte ve sadece bir fincan kahvesini ancak bitirebileceği bir zaman diliminde bu cafede vakit geçirirmiş. bir gün bu alışkanlığını bozmuş ve garsondan ikinci bir kahve istemiştir. cafe de bulunan herkes adamımızı çok iyi tanıdığından bu duruma şaşırmış olsalar da az sonra olacak olaylardan habersiz muhabbetlerine devam etmişlerdir. adamımız ikinci kahveyi bitirip ayrılmak için cafe den çıktığı anda etrafta olan bir kavgadan çıkan bir kurşun sesiyle yere yığılmış ve hayata gözlerini yummuştur. bu olay orada bulunan herkesi çok etkilemiştir, özellikle bu şarkıyı yazan vatandaşı. eee ne var bunda diyen arkadaşlarımız olacak burada biliyorum lakin etkilenmeme neden olan kısım şudur; kaderin insanın alnına önceden yazılmış olması. insanı nerede, ne zaman ve nasıl bir son beklediğini kimse bilemiyor. ölüm çok basittir ve çok yakındır. eğer bu adamımız her gün yaptığı gibi sadece bir fincan kahvesini içip kalksaydı belki o kavgaya şahit olmayacak ve böyle bir ölüm onu beklemeyecekti. evet ecel bu, geldiği zaman babasını tanımaz, ikinci kahveyi içiriverir insana...
    1 ...
  28. beynin yok ya çok rahatsın

    ?.
  29. düşünmeden yoksun beynin üçte birini dahi kullanamayan insanın gün boyu yaşadığı rahatlık ve anlamsız, sahte mutluluk..
    2 ...
  30. © 2025 uludağ sözlük