varlık vergisinin ne olduğundan, varlık vergisinin türk vatandaşlardan da alındığından ve aynı tarihlerde topnan toprak mahsulleri, yol vergilerinden haberdar olmayanların saldırdığı adamdır.
uluslararası politika olsun, iç politika olsun ciddi meselelerdir. bir konu hakkında konuşulacaksa o konudaki tüm kaynakların taranmış olması gerekir. sözde liberal, sözde solcu veya sözde islamcı birkaç yazarın gazete köşelerindeki son derece yüzeysel, belgeye dayanmayan, temelsiz makaleleri ile politika tartışılmaz. sadece varlık vergisi faciası okunarak bu konunun tartışılamayacağı gibi.
dediğim gibi, önce konuştuğunuz şeyin ne olduğunu bilin. varlık vergisi sadece gayrimüslim vatandaşlardan alınmamıştır. bununla birlikte varlık vergisinde gayrimüslim vatandaşlara fatura edilen miktarın büyük bir kısmı tahsil edilmemişken, toprak mahsulü vergisi yani fakir anadolu köylüsüne fatura edilen vergi kuruşu kuruşuna tahsil edilmiştir.
kısacası varlık vergisinde bir yabancı düşmanlığı yoktur.
sağa sola saldırmak için, her gaz verenin pompasına domalmamak konuları iyi bilmek gerekir.
iç politikada dönemsel şartlardan bîhaber andavalların, o'nun döneminde 2 yıl boyunca alınan varlık vergisini dillerine doladıkları başbakan.
bir kere bu vergi sermayeyi millîleştirmek amacıyla çıkartılmıştır. ülkedeki tüm parayı iki gün öncesine kadar savaşılan kimselerin ellerinde bulunmasının ne kadar sakıncalı ve riskli olduğunu anlamanızı beklemiyorum ya, neyse.
aynı dönemde demokratik/sosyalist ülkelerde ne oluyordu? bunu hiç düşündünüz mü? düşünmediniz. düşünseniz böyle atıp tutmazsınız.
abd - zenciler 1955'e kadar insan yerine konmuyorlardı. beyazların kullandıkları araçlara, bulundukları aşevi ve meyhanelere alınmıyorlardı. iskandinavya - laponlar zorla kısırlaştırılıyorlardı. birleşik krallık - dünyanın büyük bölümünü elinde bulunduruyor, buralarda terör estiriyordu. sscb - özellikle kırım'dakiler olmak üzere türklersibirya'ya sürülüyor; soykırıma uğratılıyorlardı. aynı şey daha küçük ölçeklerde diğer soylara da uygulanmıştır. stalin döneminde sscb'de 20 milyonun üzerinde insanın, geneli aç bırakılarak, öldürüldüğü söylenmektedir. fransa - sırf 1830-1962 arasında cezayir'de yaptıkları yeter.
sözün özü: bok atacağınıza tarih okuyun da şükrü saraçoğlu'nun dönemdaşlarına göre ne kadar insancıl biri olduğunu öğrenin. sırf türklük bilinci olduğu için önemli birine de saldırmayı kesin.
uluslararası politika bilmeyen, 2. dünya savaşı öncesindeki kamplaşmadan bîhaber andavalların "nazilerle görüştülerse kesin nazidir" diye atıp tuttukları müteveffa başbakan.
sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği'ne karşı almanya'yı desteklemek o dönem için her türk'ün yapması gerekendi. çünkü, sovyetler birliği, türkler'i zorunlu göçe ve soykırıma kurban ediyordu. buna karşılık başta kırım türkleri olmak üzere sovyetler birliği'ndeki tüm türk boyları almanlar'ı desteklemiş ve bazıları alman ordusu'nda savaşmışlardır. bunun nedeni nazi sempatizanı olmaları değil çıkar ilişkisidir. almanya savaşı kazansa sovyetler birliği paramparça olacak ve türkler de bağımsızlıklarını ilân edeceklerdi.
şuncacık şeyi bile bilmeden ya da bilmezden gelerek şükrü saraçoğlu'na saldırmak aşağılık bir iştir. türk'ün çıkarlarına göre davrandı. hepsi bu.
gerçi bunlar bağımsızlık deyince akıllarına kürdistan denen sayıklama gelen kişilerdir. çok görmemek gerek.
aynı semtte iki takım var sa daha çok taraftarı olan takım diğerinin haklarını alır gibi uyduruk bir kanunla moda nın sahasını febe ye peşkeş çeken eski başbakan.
17 mart 1943 günü kurduğu ikinci hükümetin programını okurken:
"Mister Çörçili Adana mülakatlarından sonra daha yakından tanıyarak, daha çok sevmeye başladık. Etrafımızda, Mister Çörçil başta olmak üzere, bütün ingiliz devlet adamlarının bize uzattıkları samimi elleri görüyor ve yine bu devlet adamlarının samimi sözlerini işitiyoruz. Lordlar Kamarası dün yine bu dostluğun yeni bir tezahürüne şahit oldu. ingiliz dostlarımız emin olsunlar ki bize uzatılan elleri samimiyetle sıkıyor, ingiltere’den gelen samimi sözleri de bizim Londra'ya gönderdiğimiz yürekten sözlerin bize akseden sedaları addediyoruz. Çünkü bizim kanaatımıza göre ingiliz - Türk dostluğu yalnız karşılıklı menfaatlerin emrettiği bir dostluk değil, iki memleketin hayatı zaruretlerinin en başında gelen bir ihtiyaçtır.
Arkadaşlar, biliyorsunuz ki ismet inönü'nün devlet reisliğine intihabı haberini Amerika Meclisine bildirdiler. Amerika Meclisi de bu haberi alkış tufanıyla karşıladı.
Şimdi ben de bu yüksek kürsüden sizin namınıza Cumhuriyetçi ve Demokrat Türkiye'nin demokrat ve Cumhuriyetçi Amerika'ya selamlarını, sevgilerini ve saygılarını gönderiyorum."
diyerek ne büyük bir emperyalist adamı olduğunu kanıtlamış, devri diktatör ismet2in türkçü(!?) başbakanı.