Seviyorum seni.
Denizi ilk defa uçakla geçer gibi.
istanbul'da yumuşacık kararırken ortalık,
içimde kımıldayan bir şeyler gibi.
Seviyorum seni.
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.
Ben ne zaman
Öyle durup dururken
Öyle damdan düşer gibi
Açıp seni okumaya başlasam
Anlıyorum ki,
Bahar gelmiş
Anlıyorum ki,
Kaçmak sürüklenmek vakti
Dolaşmak galatada hisarda
Bırakmak işi gücü
Unutmak ekmeği tuzu
Çıkarıp potinleri
Denize daldırmak vakti
Yalın ayakları.
Ben ne zaman
Öyle durup dururken,
Öyle damdan düşer gibi
Açıp seni okumaya başlasam
Anlıyorum ki
Mahvolmuşum…
Nazım Hikmet'in bir küvet hikayesi şiirinde ki " mümkün mertebe yalansız gel , yalan kuvvetliye söylenir ben kuvvetsizim " sözleri gayet iyi bir örnektir .
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım.
Tutukça gucleniyorum kalabalik oluyorum.
Bu senin eski zaman gozlerin yalniz gibi agaclar gibi.
Sularin isinsin diye bakiyorum isiniyor.
Seni aldim bu sunturlu yere getirdim.
Sayisiz penceren vardi bir bir kapattim.
Bana donesin diye bir bir kapattim.
Simdi otobus gelir biner gideriz. Donmeyecegimiz bir yer begen baska turlusu guc.
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin.
Seni aldim bana ayirdim durma kendini hatirlat.
Durma kendini hatirlat.
anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…
resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.