''yazılmış ya hani neler yaşayacağımız..
ne zaman gürleyip ne zaman taşacağımız.
yıpranmış ahşap pencerede yalnız kalacağımız.
ayrılığın vedasını üzülerek alışacağız.
yazılmış ya hani neler yaşayacağımız.
oturduğumuz eşikten göz yaşlarımıza bakacağımız.
nereden geldiğini bilmediğin bir sesle konuşacağımız.
sensizlikle bir gün mutlaka barışacağız.''dır.
vakarlı duruşunun ardına saklanan akarlı yaşların gibi sevdim seni
ben bile bilmedim, düşün.
bir meleğin naaşımı semaya yükseltişi gibiydi düşlerime düşüşün
-ra
Bu sanat dalı bana hç içten gelmiyor ya. sevemedim bir türlü. yapılması en zor sanat tamam. ama biz düzyazıdako duyguyu şiirden alamıyorum. bir tane şiir beni çok etkiler. o da fuzuli nin su kasidesi. adam nasıl düşünüp te yazmış onu maşallah.
Üst dildir. Üst dil olmaldır. Düzgün kurallı cümlelerle anlatılabilecek şeyler için şiir kalıbını kullanmak hatalı geliyor bana. Şiir açıklamamalı, anlatmamalı, çağrıştırmalı, sezdirmeli, yorumlanabilir olmalı. Eğer dil standart kullanımıyla yeterli olabilseydi şiir var olmazdı.
Siir, tum diger has guzellikler gibi, bu yeryuzundeki "faydasiz" "fazla"dir; tum yeryuzu hesaplarinin ne denli yersiz bir fazlalik olduguna isaret edebilen bir guc olarak...
az kelimeyle çok şeyin anlatılmasıdır.
içine sevginizi, öfkenizi, nefretinizi, hüznünüzü, hasretinizi, gülümsemenizi, ağlamanızı ve daha birçok duygunuzu koyar ve koydukça rahatlarsınız.
Günahlarımın üzerine oturmuş inliyorsun.
Senin kendi günahların nerede.
Günahlarımın üzerine oturmuş ağlıyorsun.
Uyutuyorsun kendi günahlarını ninnilerle.
(bkz: William Blake)