Suyu kurumuştur kuyunun, çıkrık boşuna dönüp durur
unutmuş sevinebilmeyi, gülümsemeyi unutmuş
biliyor seçtiği adın kendine hiç yakışmadığını
sımsıcak sarılmayı unutmuş, bilmiyor öpmeyi
Kenti bir uçtan bir uca yürüyebilmek
sevdiğinin kolunda bulutlara bakarak
- Boşver bunları diyor, karşılığı yok yaşamda
Siyah beyaz tuşlarında piyanomun
Seni çalıyorum şimdi
Çaldıkça çoğalıyorsun odada
Sen arttıkça ben kayboluyorum
Seni doğuruyorum geceye
Adını koyuyorum aya bakarak
Her şey sen oluyor her yer sen
Ben ölüyorum
Sesini duyuyorum rüyalarımda
Gözlerimi kamaştırıyor ışığın
Rüzgar sen gibi dokunuyor bana
Ben doğuyorum
Duymak istediklerimi söylemiyorsun hiç
Dokunmuyorsun bana
Sen gibi bir şimşek çakıyor
Tam kalbime düşüyor yıldırımı
Ben gidiyorum
Özdemir Asaf.
...
Görebiliyorum seni burdan da,
Aynısıydı ordayken de,
Uzaklıktan korkmuyorum belki de,
Orada da aynıydı uzaklık gerçi
Donuklaşmış oldu artık bu,
Bir o kadar da hüzünlü romanlar gibi,
Galiba ben baştan kaybetmişim,
Belki de ben baştan kazanmışım, insanlık kaybetmiş...
bazıları gerçekten çok iyi ama her şiir iyi değildir. örnek vermek gerekirse cemal süreya iyi şairdir ama her şiiri iyi değildir abartmamak gerek. evet.
PAS
duvar diplerinde ve sakınaraktan
duvar diplerinde ve alacakaranlıkta
iyi yenmemiş bir kiraz çekirdeği gibi yıprak
gidip geliyorsa durmadan
gücenik bir köpeğin bir okul şarkısını anımsattığı gibi
gidip geliyorsa
ve çocukluğunun bir düğme kadar delik yerinden bakılırsa
gözleri bir çağla çekirdeği gibi beyaz ve kocamansa o zaman
gözleri iki safran ipliği şimdi.
ve güneş kar topluyorsa bakışlarından
biz ki utançlı bir kar seyircisi
sen bak ki o beyaz karın kırmızı
o beyaz karın ürkek
o beyaz karın utanaraktan geri geldiğini
seyrediyorsa susarak
biliyordur tam göğsünün altında yaşar gibi
biliyordur ki bir erdemdir yerine göre susmak.
duvar diplerinde ve sakınaraktan
bütün paslar kabarıyor bir bir
ağzın ve dilin ve parmakların pası
yüreğin ve bilincin
bak işte, patlamış kentin su boruları da
duyduğu bir çürük su şırıltısı
ki hemen geliyor aklına
bir şarkı ne zaman güzel değildir
sonu olduğu zaman
sonu yoktur çünkü güzel şarkıların
kimse bir şarkıyı sonuna kadar söyleyemez
nasıl ki ölüm öldürenlerinse
ve korku korkmuyor görünenlerin
şarkı tersine
tut ki kırgın bir menekşeden sapmıştır onun yüreğiyse
hem de bir menekşeyi yeniden icat etmiş gibi
gererek yapraklarını
gererek gözkapaklarını
yumruklarını sıkarak
ağlamayı unutmak için.
duvar diplerinde ve sakınaraktan
bir akşamüstü sırasında
saygı anılarınıza
saygımız ki bir kuşun yarası kadar derin.
ta ciğerlerime çektiğim sigara dumanı odanın amatörce boyanmış beyaz penceresinden süzülürken aynı sigaranın külleri üzerime dökülüyordu. zaten hep böyle oluyordu. biri geliyor, ta kalbimin içine oturup kalbime giden tüm damarlarıma kendinden büyük pıhtılar bırakıyor. yüzüm henüz modernizmden nasibini almamış bir peçete gibi beyazlaşınca, hiç olmayacak bir şey oluyor. pıhtılar damarlarımı zapt ederken kalbimin tam ortasında oturan o kadın kayboluyordu ben henüz orada oturduğunu sanarken.
Bir rapçinin şarkısı gibi değilde bir şairin eseri gibi okuyun, Orhan Gül bu dönemin en iyi şairlerindendir bence.
Kaçıp kaybolmana fırsat veriyor pus,
Elimden gittin ama içimden geliyorsun.
Ağzından çıkan kalbime giriyor, sus!
işime geliyorken, gücüme gidiyorsun.
Dışım bırak geçmiş diyor, içim gelecek.
Gelecek diye beklerken içim geçmiş.
Hem bu saatten sonra ne için gelecek?
Ona desin ki biri; bunun için geçmiş.
Sabahın hayrı şer, şerri hayır gecenin,
Sabahı görüyorsak geldi ayın eceli.
Seviyorken ayrılmak bir garip tecelli,
Ayrıyken sevmeyi de bir biz becerdik.
Tek tekrarı olmayacak sonsun,
Olsun da nasıl olursa olsun.
Ucu bucağı görünmeyen sonsuz...
Olsun da nasıl olursa onsuz.
Hava serin mi oralarda?
içimde cehennemden korolar var.
Gönlüm alev alacak kadar kor olanda,
Vazgeçmeyi beceremem ki zor olandan.
Ölsem de yerine birini koymazdım.
Vazgeçmek zorunda mısın? Az geçsen olmaz mı?
Öldürsen de yerime birini doymazdın.
Konuşamıyorsun madem, yaz geç sen olmaz mı?
Tutsaklık, ölüm, dahası var;
Hepsi sana ulaşmak pahasına.
Ya düşer başım dizlerine,
Ya da nasip olur bir hasıma.
Ödül koymuş zaman başıma,
Zaten dünyada sayılı aşım var.
Bakmayacak gözümün yaşına,
Nice ölenlerden nice yaşım var.
Alalım en başından, bir musalla taşında,
Yaşam el etek çekmiş tırnağından, saçından.
Tükenmiş neşen de, hasretin de, acın da,
Sapmış beden yaşam amacından.
Vuslat dik bir dağ yamacında,
Görüyorum her şey net, tam açım da.
Bir savunma var doğanın anacında,
Denize sudan zarar gelmez, kara çığdan.
Ben yola çıktım ama yol sana çıkmadı.
Ben de sana çıkmayan bu yoldan çıkmadım.
Bir kapıyı kapatan, birini açar,
Sana tüm kapılar kapanır da kalp kapım açık kalır.
Güneş sana doğar, sular sana doğru akar.
Ay sana vurur, sesin gönlümü yakar.
Sen ses edince sesinden utanır saka,
Sen gülünce bitki örtüm papatyalar takar.
Sen gelirsen siyahından sıyrılır geceler,
Sen yanımda ol duacın olur tüm secerem.
Sen gelirsen bir kandile sığar bütün geceler,
Sen yanımda olursan ben gülerim ecele.
Gözbebeğim sen bir ağla, gerek kalmaz suya.
Sen fısılda, sağır sultan bile duyar.
Adamlık öğretirsin en çıkmayacak huya,
Sen niyet et yeter ki tüm cemaat uyar.
Orada feryat et, burada bir can ölür.
Bir nefes üfle yeter kuş kaybeder yönü.
Ateşin yakar, damla suyu kalmaz gölün.
Işığın bir defalık kartal eder körü.