Ali Tatar, ailesine bıraktığı veda mektubunda şöyle diyordu:
“içim buruk. Bana bu oyunu oynayanlara ve sahip çıkmayanlara kırgınım. Yaşadıklarımı ikinci defa kaldırmam mümkün değil (...) Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu, ne yaşayacak cumhuriyet, bir ülke bulamayacaksınız. Şunu bilin ki, en küçük suçu ve günahı olmayan ben bu yapılan hukuksuzluğa isyan ve bu karanlığa bir nebze ışık olabilmek için hayatıma son veriyorum.
“Sizlerin başını eğecek hiçbir şey yapmadım. Başınızı dik tutun. Ben, bana yapılan bu haksızlık ve hukuksuzluk sonucu o deliğe bir daha girmektense mezara girmeyi tercih ederim. Bu şekilde ölmeyi hiç istemezdim. insanın kendi eliyle hayatını sonlandırmasına önce ben karşı çıkardım. Kader böyleymiş, hakkınızı helal edin.”
Yarbay Ali Tatar intihar etmedi, öldürüldü!
Yarbay Tatar’ın ölümünü, “haksız suçlamalara dayanamayarak onuru için intihar eden bir subayın trajik sonu” olarak değerlendirmek yanlıştır. Ali Tatar adım adım intihara sürüklenmiş, katledilmiştir. Katilleri bellidir, hâlâ hesap sorulmamıştır. Hesap sorulmadan Tatar’ın ruhu huzur bulmayacaktır.
eğer ileride çok zengin olursam adına bir ilkokul yada ortaokul yaptıracağım bir subayımızdır. nasıl ki bir kesim her yere kendi cenahının adını verip akıllara kazınmak ve kindar nesil yetiştirmek istiyorsa işte bende ileride öyle ali tatar gibi şerefli insanların isimlerini unutturmamak için çalışacağım.