çok yakın zamanda yaptıgım ve bu yaz sık sık yapacagım yolculuktur.
kişiler tarafından degişik şekillerde anlaşılabilir;
her zamanki gibi basit bir yolculuk olacak diye düşünüyordum. lakin karadeniz bölgesine geldigimi * unutmuşum. ve normal sekilde otobüse bindim. lakin numaram 45 oldugundan otobüsün en arkasına tam tekerlek üstüne çöktüm. o an bana da birşeyler çöktü. zira daha oturmadan önümdeki bir adamla başka bir adam cam kenarında oturmamak için kavga ettiler. onların önündeki çocuklu ve cilveli kadınsa hemen esmer çocugu göz hapsine alıverdi. bende o sıra muavini kesiyordum. üç sıra çaprazımda bir bebegi bir de 4-5 yaslarında cocugu olan kadın vardı. otobüste toplamda 12 küçük cocuk sayabildim. üç çaprazımdaki kadının 4-5 yaslarındaki kızı da bana sarmıştı. benimle oynamak istiyordu. ben muavini kesmeye calısıyordum.cilveli ve cocuklu kadın cocuguna aldanmadan önümdeki esmer cocukla diyalog kurmuştu bile. vay anuna koyem dedim. ne kadınlar var. biz burda kitap okuyalım saniyesinde kadın götürsün çocuguuu desem de kitabı elimden düşürmek istemiyordum. sanırım entel bir görüntü sergileyip ,iki sıra yanımdaki kitap okuyan uzun saçlı metalci çocugu ayarlamaya da kalkmıştım. tüm otobüsün erkeklerini tavlama gafletim; yanım da oturan kızın cilveli ve cocuklu kadına pis bakışlarına denk gelmemle meydana çıktı. acaba yanımda oturan bu muşmula suratlı kız beni de muavini keserken görmüş müydü? karadenizliye de benzemiyordu yanımdaki. ilk defa dikkatimi çektigi için uzun uzun bakmış olmalıyım ki , bana baktı. kafamı cevirdim. muhabbet açmaya korkuyordum cünkü suratından düşen bin parçaydı. amaan senle mi ugraşçam bee diyip muavinden su istedim. getirdi hemen aslan parçam. suyu içip alacakaranlık kitabıma koyuldum. ama çok eglencesiz geliyordu. mp3umu açtım. en sert müziklerimi açmayı düşündüm ki uzun saçlı metal grup tişörtü giymiş çocugu ayartabileyim diye düşündüm. demet akalın dinlerken mp3un sesini kısıyordum, kurban manga çalarken de sesini açıyordum ki çocuk duysundu. yanımdaki kaknem kız duymuş olacak ki; buz gibi bir sesle kısar mısın sesini dedi. o an onunda kitap okudugunu anladım. ne okuyor ki diye düşündüm. göz ucuyla baktıgımda nietszche tarzında bir şey yazıyordu. bilmiyordum. hem bananeydi. sonra uyuyakalmışım.
---
her zamanki gibi basit bir yolculuk olacak diye düşünüyordum. otobüse bindim. numaram 46ydı. en arkada olacagımı biliyordum. öss ve ondan uzaklaşmak için samsuna gitmek gibi bir fikir bursadan kaçış olsa bile kendimden kaçış olmayacaktı. canım çok sıkkındı. annem ugurlamaya geldigi için yanında sigara içemiyordum. ve bu aralar çok sigara içtigimden canım deli gibi nikotin istiyordu. otobüse binmeden önce otobüste ne kadar çok küçük çocuk oldugunu düşündüm. malum her otobüste vardı. hemde en çok bagıranları. çocukları severdim ama uyumaya calısırken degil. godoş tipli bir muavin samsuna yolcu kalmasın diye bagırınca annemle vedalaştım. umarım ilk molaya çok yoktu, sigara içmem gerekiyordu. otobüse bindim. hiç şaşmadan en sona yöneldim. oturdugum yerde garip tipli bir kız oturuyordu. suratında çok makyaj yoktu. ama bana oranla epey vardı. eşofman giymiştim yolculuk uzun diye. kız etek giymişti. medeni cesaretinden ötürü kızı içimden tebrik ettim. burası benim yerm galiba dedim. ve yana kaydı. oturdum. godoş tipli muavin bana bakıp gülümsedi. hah dedim bir sen eksiktin. kimseye bakmak kimseyi incelemek ve kimseyle konuşmak istemiyordum. camdan dışarı anneme baktım. gülümsüyordu. el salladım. tam kafamı cevirecekken, kırmızı tişörtlü bir kadının önümdeki esmer adama yaptıgı cilveyi gördüm. az önce kocasına el sallamış bu kadın, beni şaşırtmamıştı. son zamanlarda o kadar çirkin ilişkiler duyuyordum ki, artık umursamıyordum. ilgilenmiyordum. birden yanımdaki kızın bana baktıgını hissettim. bok varmış gibi bakıyordu. rahatsız oldum. rahatsız oldugumu belli ettim. en iyisi kitap okumak, belki canımın sigara istemesini de unutabilirdim. kitap okumaya koyuldugumda 'bebekteee üç beş tur atarım' dedi demet. heralde radyo diye düşündüm. mp3ümde bozuktu ki adam gibi bir şey dinleyemeyecektim. sonra demetin sesinin azaldıgını duydum. yanımdaki kızdan geliyordu ses. kitap okuyormuş gibi yaptıgı çok belliydi. anlam veremedim. sesini kısabilir misin dedigimde gözlerini beletip dik dik yüzüme baktı. noldugunu anlamamıştım. çok mu kabaydım. sesini kıstı. kitaba devam ettim. mola oldugunda o kırmızı tişörtlü cocuklu kadının esmer adamla el ele tutuştugunu gördüm. çüş dedim. sigaramı yakacakken godoş tipli muavin ateş uzattı. tanışalım mı dedi. 'nein' dedim. anlamadım dedi. güldüm.
otobüs firmasına göre şekillenen yolculuktur. kimi firmalar yolculuğu eziyete dönüştürürken kimi firmalar eğlenceli birgüne çevirebilir. hem kalite hem ucuzluk bir seyahat için kamil koç rahat hat hem ekonomik hemde kaliteli bir yolculuk sunar.
gidilecek yolun uzun olduğu zamanlarda otobüse yayılan osurukvari kokunun otobüsten mi yoksa bazı yolcuların bağırsaklarından mı geldiğini hala çözemediğim yolculuklardır. istisnasız her uzun yolda duyuyorum bu kokuyu arkadaş.
(bkz: anadolu turizm) bu yolculuğu harika hele getiren firmadır.her koltuğun önünde tv,oyun,radyo..verilen yastık,hizmet harika kusursuz,neoplan araçları gerçekten ayrı rahat..wireless var ama bununla bitmiyor saatlik leptop kiralayabiliyorsunuz..hostları cok kibar.bilet fiyatları gayet uygun bunlara ragmen.çok gidip geldim bu firmayla helal olsun paralarım gerçekten yolları acık olsun.
yanındaki insanların seninle sohbet etme çabası kaçınılmazdır bu yolculukta. genelde yanıma sıcak kanlı teyzeler oturduğu için bilakis çok severim bu yolculuğu. her bi' şeyimi sorarlar, bir ihtiyacım oluğunda yardımlarını esirgemezler. yolculuğu güzel kılan hadiselerden birisidir bu da.
Eğer ezberlenmemiş yollarsa keyif veren sürekli gidilen yollarsa biran önce bitmesi istenilen yolculuklardır.
Bir bilinmeyene tek başına gitmek en güzelidir yanınızda birde tanımadığınız konuşmayı seven biri düşerse iyice çekilmez olan yolculuk çeşidi.
an itibariyle yaptığım eylemdir. mola yerinde entry girmek ayrı bir lezzet olmasına rağmen, eziyettir. hele de yolculuk 17 saat sürüyorsa davul kadar şişkin ayaklarınız, sürekli elindeki poşetle oynayıp hışırdatan teyze, zırlayan bebeler, non-stop osurabilen yolcular ile dayanılmaz bir şeydir. allah sabrımızı artırsındır, sürekli dırdır, vırvırdır.
son söz: seni özlüyorum be sözlük...
yaralanmak gibidir. ilk 30 dakika bir şey düşünemezsiniz; acaba geride bir şey bıraktım mı, çantaları nereye koymuştum, yolculukta yanıma oturan insan nasıl birisi olacak, son kez tuvalete mi gitsem,... bu liste böyle giderken 30 dakika sonra bütün sorular cevaplanmış olur, yani yaranın ilk evresi geçmiştir. sonra 2. kısım olan acı başlar. yolculuk işkenceye dönüşür yavaştan; zamanın getirdiği rahatlıkla beraber koltuğunuza ne kadar yayılmaya çalışırsanız ters orantılı bir şekilde o koltuk size rahatsız görünmeye-hissettirmeye başlar, bacaklarınız sığmamaktadır, kafanızı koyup uyuyacak yer bulamazsınız, otobüste bebek ağlamaya başlar *.
özetlemek gerekirse aceleye getirilmiş evliliğe benzer. kısa bir süre rahatlık arkasından uzun süreli işkence.
çok sıkıcı hale gelebilen yolculuklardır kimi zaman. insana, kendisiyle ve düşünceleriyle başbaşa kalma olanağı veren yolculuklardır da aynı zamanda. kafanın dalgın olduğu zamanlarda, cam kenarındaki koltukta oturmanın ve müzik çalarında çalmakta olan deep purple-soldier of fortune şarkısıyla beraber uzaklara dalıp gitmenin, yanıbaşından geçip giden arabaları seyretmenin, cadde ışıklarının ahengine gözlerinle ayak uydurmaya çalışmanın tadı bambaşkadır. birde gecenin söküldüğü vakitlerde mola verdiğinde otobüs, sabahın en temiz soğuğunu hissederek, geceden çıkmış ve yeni güne hazırlık yapan terminalin sessizliğinde bir sigara tellendirmek fazlasıyla keyif verici ve insana yaşadığını hissettirici duygular yaşamanızı sağlayabilir.
saat kavramı sizi terketmiş olabilir, uyuyamıyor ve uyuşuk uyuşuk yola bakıyor olabilirsiniz belkide sallanmaktan içiniz dışınıza çıkmıştır, kimbilir.
fakat gel gör ki, o mola verileceği an da yanan iç aydınlatma ışıkları ve sonrasında aşağıya inip yaktığınız sigara ve içilen çayın verdiği keyfi pek az şeyde bulmak mümkündür. bedavadır.
ah şu ankara - istanbul arası yok mu. Sorma gitsin azizim. Olmaz böyle rezalet bir yolculuk.Sevmiyorum hiç. Sanırsam Ankaraya gittiğimden ötürü. Hoş istanbuluma tapsam da, dönerken de daha az sıkıcı geçiyor sadece. O da istanbula kavuşmanın heyecanı evet. Edirne - istanbul arası da bok gibidir. Dümdüz, Hiçbir halt olmayan yollar.Ama Muğla Dalaman'dan heryere gidebilirsiniz yeşillik, deniz.. Uuu beybi bi hareketlenme ...
iş, aşk, okul vs. vs. durumlarda şehir dışına bir çok yoldan gitmektir. ama bunların en ızdırap vereni otobüs yolculuklarıdır. hayatı en çekilmez kılan şeylerden biridir bu otobüs yolculukları.
biliyorsunuz ki yolculuk sırasında insana bir çok kısıtlama geliyor ve yolculuk ettiğiniz, aynı ortamda bulunduğunuz insanların yolculuğunuzun içine sıçması an meselesidir.
böyle bir durumda ankara'ya gitmek için otobüse bindim. biner binmez karşılaştım dengesizin biri ile. ulan adam bilette yazan koltuk numarasını bulamıyor amk, yana yakıla koltuk arıyor. neyse ki muavin yardım etti de oturacağı koltuğu buldu. bu olayla birlikte dualar etmeye başladım umarım iyi geçer, allahım yardım et diye. çünkü biliyorum daha önce başıma geldi böyle şeyler.
abicim bindik otobüse her neyse sallana sallana gidiyoruz. izmitte otogara girdik. yolcular felan binmeye başladı. aldık yolcuyu hareket ettik. benim sağ arka tarafımdaki koltuga oturan adam, daha oturur oturmaz muavini çağırdı. ''gardaşım bakar mısın'' diye, neyse muavin geldi. adam, ''müessesenizin ikramı yok mu çay, kahve, kek gibi'' dedi. (ulan amına kodugumun adamı daha yeni bindin dur hele) her neyse muavin aldı getirdi adama uzattı. herif bu seferde, ''gardaş iki tane verebilin mi kekten'' dedi. film koptu ben de. dedim başlıyoruz. ''ekşın''
adam yedi, yuttu her neyse, bu sefer yine aynı otogardan binen lavuk koridorun sağında, yani benim koltuğun sağ tarafında koridorun kaşısına oturdu. ulan adam oturur oturmaz uyudu lan. bir de arada bir geğirir gibi horluyor, dedim tamam oğlum yarra yedin ankaraya kadar.
baba böyle ankara hesabı kopuyoruz bütün otobüs, yol yormaya başladı artık milleti ve beni, mayışmalar felan başladı. tam yol çizgilerine dalmışım, onları sayıyorum sinirden, pat öndeki kadın koltuğu burnumun dibine kadar yatırdı. vay ananı sikim gelde sövme, allahtan klostrofobim yok ölürdüm yoksa o ortamda.
bu çileyi daha çekmeyeceğim diyerek uyumayı denedim. sanki bana inat edermişcesine yanımda oturan dingil muhabbet etmeye, sorular sormaya başladı. sorduğu sorulara açıklık getirmeden kısaca ''evet'' veya ''hayır'' diye kestirip attım. ulan adam gene susmuyor. orospu cocugu sanki hayatın bütün sorularını o yaşa kadar biriktirmişte artık patlama noktasına gelmiş, ona da ben denk gelmişim gibi.
o an beni sadece alkol ve üst üste içilen üç dal sigara kendime getirirdi. ama onada imkan yok. otobustesin nere içiyon adamı sikerler. sanki her şey kasıtlı olarak üstüme gelir gibi bir de pezevenk şöför sigara yakmaz mı, kokuyu beş koltuk mesafeden aldım. biraz duman gelsin diye çaktırmadan derin derin nefes alıyorum ama boş havayı çiğerlerime dolduruyorum. parfüm filmini izlemişsinizdir. oradaki insanlar gibi koku bağımlısı oldum amk. sigaranın esiri gibi hissettim kendimi o kokuyu duyunca.
neyseki boluya geldik mola verdik dört dal sigara içtim. tesislerde çalan müziğin sözlerini küfürle değişip mırıldandım ankaraya gidene kadar.