önce bir sergiden tablolar: halilurrahman gölü ve ayn zeliha gölleri, bu göllerin kenarında kendilerine yem atan insanları sürüler halinde takip eden, iştahlı balıklar. Ayn zeliha gölü'nün kenarındaki geniş yapraklı çınar ağaçları. kale'de birinin üzerinde esrarlı yazılar bulunan sevimli iki sütun, halilürrahman gölü'nün yanındaki zarif mimarisiyle zulumiye camii. genel olarak sakinken zaman zaman, yani gözü ''patladığında'' veya ''geldiğinde'' yatağı üzerinde bulunan büyük ağaç. gövdelerini, kocaman kaya parçalarını bir oyuncak gibi önünde sürükleyen boz bulanık sularıyla kara koyun deresi. uzun ve soğuk kış günlerinden sonra doğanın uyandığı ılık bahar mevsiminde kuytu mağaralarında ve yeşil eteklerinde gruplar halinde yatıya çıkılan sevimli dağlar. okuldan kaçan çocukların korkarak içinde yüzdükleri dev teşti. şehrin doğu bölgesindeki düzlükte uzanan meyve ve sebze bahçeleri.
sonra sesler: sarayönü'ndeki yazlık türkmen sineması'nın altındaki bir kahvede ilk defa duyulduğunda derinden etkileyen ve her dinleyişte bu lezzeti yeniden yaşatan Mukim tahir'in içli sesiyle söylediği o inanılmaz güzellikteki kapıyı çalan kimdir türküsü. koyun pazarı'nda manavlık yapan babasının elinden tutarak kendisini götürdüğü sıra gecelerinde hemen her zaman yapılan ve konusu değişmez şekilde peygamberin, sahabenin, 4 halifenin adaletlerine , dürüstlüklerine ilişkin kıssalar, bazen de evliyaların kerametlerine ilişkin hikayeler olan dini sohbetler, koyun pazarı'nda babasının üst dükkan komşusu, bir gözü kör veya şaşı, ama her halükarda kadir ağa'nın boğuk sesiyle söylediği hiçbir estetiğe sığmayan, ama dostlarının gene de büyük bir ilgi ile dinlediği (veya onu kırmamak için dinler göründüğü) hoyrat ve gazeller. çocukluğunda yaz mevsimine tesadüf eden ramazan ayının uzun ve kavurucu sıcak günlerinin akşamları arap meydanı'ndaki evlerinin damına çıkıp ulu cami'nin minaresinden iftar topunun atılmasını beklerken fişeği atan görevlinin minareye çıktığının görüldüğü anda şehirdeki bütün evlerin damlarını saran o neşeli dev uğultu.
ya tatlar ? arkadaşlarıyla birlikte stadyumun etrafındaki boş alanlarda saatlerce top oynadıktan sonra yorgunluktan renkleri atmış, susuzluktan dilleri damakları kurumuş bir şekilde koşup kana kana içtikleri bamya suyu'nun unutulmaz tatlılığı.
görüntüler: bey kapısı bölgesinde suları çekilmiş kara koyun deresinin yatağı içinde aşağı ve yukarı mahalleler arasında yapılan ve zaman zaman hayli vukuatlı, hatta kanlı geçen sapan harplerinin görüntüsü. küçüklü büyüklü mahalle sakinlerinin evlerinin bir köşesinde en değerli eşya olarak itinayla sakladığı, çeşitli uzunluk ve büyüklükte, farklı renkteki ipliklerin birbirlerine sarılmalarından meydana gelmiş, içine konan taş mermiler atıldığında fiyakalı bir şekilde ''şıraak'' diye şaklamaları için bir ucuna ipek ilave edilmiş, bu sapanları başarılı bir şekilde kullanan mehmet ali ve yusufbey gibi sapan kahramanlarının görüntüleri. bu kahramanların savaşın başlangıcında ortaya çıkmamaları, ağırdan almaları, kendi mahalleleri için savaş kötüye doğru gittiğinde mahallelerini kurtarmaları için kğıt oynadıkları kahvelerde yanlarına gönderilen ricacılara karşı gösterdikleri ağırbaşlı hoşgörüleri, yerlerinden ağır ağır doğrularak hayranlarının sevinç çığlıkları arasında savaş alanına gelişleri, kendileri için özel olarak imal edilmiş uzun kollu, geniş yuvalı sapanlarını yine ağırbaşlı hareketlerle açmaları, bir ucunu orta parmaklarına geçirmeleri, dere sularının yuvarlaklaştırıp beyazlaştırdığı iri patates büyüklüğündeki taşları yerden alıp sapanlarının yuvalarına yerleştirmeleri vakur hareketlerle nişan alıp düşman saflarının en kritik bölgelerini birbiri ardından ustaca bombardıman etmeleri, bir süre için direnmeye çalışan düşman safları arasında bir noktada başlayan ilk çözülmeler, yavaş yavaş geriye doğru kaçmalar, sonrada bu kaçışmaların bozguna dönüşmesi...
korkular: uzun kış gecelerinde elektriğin henüz olmadığı veya bağlanmadığı, yetersiz lamba ışığının duvarlarda korkunç hayaletler, devler yarattığı mangalla ısınan oturma odalarında anlatılan o korkunç hikayeler. evlerin en esrarlı , en karanlık bölgesi olan tandırlıklardaki karanlık kuyulardan ince ve ayartıcı bir sesle çocukları kendilerine çağıran ve çabuk kandırılabilir dikkatsiz çocuklar kuyunun başına gelip onun üzerine eğildikleri anda onları kuyunun derin karanlığına çeken , çirkin , şişman şubat karısı efsanesi. etrafta şimşeklerin çaktığı , yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı soğuk bir gecede , arkadaşlarıyla girmiş olduğu lanetli bir iddia sonucu urfa'nın bir kaç kilometre batısındaki dağlık bölgede bulunan derin bir mağaraya (kanlı mağara) ziyaretinin kanıtı niteliğinde bir kazık çakmaya giden , onun en derin noktasına kazığı çakan ancak karanlıkta etrafını göremediğinden ve o kritik anda duyduğu büyük heyecan sonucu farkında olmaksızın söz konusu kazığı kendi zıbınının eteğine de çakan, geriye döneyim derken kendisini arkasından birinin tuttuğunu sanıp, paniğe kapılıp bu panik sonucu dışarı çıkamayarak çırpına çırpına ölen urfalı talihsiz gencin hikayesi.
tablo: yaz gecelerinde vücudu saran yorganın tatlı serinliği altında seyrettiği sayısız yıldızlarla dolu sonsuz gökyüzünün parıltıları altında dalınan derin huzurlu uykular...
" urfalı yorgansız yatar ama oğlansız yatmaz " sözüyle ünlü ilimizdir. insana demezler mi ki; her urfalı koynuna bir oğlan alabildiğine ve bu oğlanlar da başka şehirlerden ithal olmadığına göre urfa'nın en az yarısı ibnedir. bir de o koyunlara alınan oğlan çocukları da büyüyünce başkalarını koyunlarına aldıkları inkar edilebilir mi? o zaman urfa'daki eşcinsel oranını hesaplamak pek zor olmasa gerek.
"peygamberler şehri urfa " diyerek şehirde genelev açmamanın getirisi de anlaşılmış olmaz mı ? mutluluklar size urfalılar.
gerçekten garip ,farklı ve oldukça geçişgen bir memlekettir urfa. evet oldukça geçişgen ; tanıdığın siverekli bir zaza, birecikli bir kurmanç , akcakaleli bir arap , halfetili bir türkmen bir ay sonra farklı bir ırka geçiş yapmış olabilir. türkmen arap , arap kürt, yada zaza türkmen olabilir. yada daha farklı onlarca kombinasyonlar olasılık dahillindedir. bunun nedenleri araştırmak belirlemek sosyologların işidir ben de bir sosyolog değilim ama aklı başında herkes bazı anektodları öngörebilir; urfa dediğimiz yer geniş bir ovaya kurulu nüfus dengesi kürtlerin lehine olmasına rağmen bir iki ilçe arap birazda türkmen nüfusta vardır. yine ticaret yollarına yakın olması farklı insanlarla haşır neşir olması ve tarihte bu yana sürekli değişen dönüşen bir kültür yapısına sahip olması urfa mutfağına , folklorüne oldukça yansımış. bugün bu tarihi etkiler insanları hala etkilemektedir. bir serhadlı , botanlı için ben türküm demek ne kadar zorsa urfalı için o kadar kolaydır. yine urfalı bir arap , türkün çıkarları elverdiği zaman ben kürdüm demesi yine o kadar kolaydır.hatırlayacaksınız urfalı ünlü bir türkücünün babam arap, annem kürt ben de türküm demesi yine urfalı diğer ünlü bir kişinin görüşlerinden bir oryantel kıvraklığıyla yüzseksen derece dönerek benim annem de türk. türklere hizmet etmek istiyorum demeleri aynı kalıtsal kültürün sonucudur.
"insanı karaktersizleştiren şehir." demişti bir urfalı. bir insan yaşamaktan ne kadar uzaklaşabilir sorusuna uygulamalı cevap veren yerdir. hayat gece saat 8 den sonra biter, sokaklar boşalır. biraz düşünen araştıran biriyseniz yalnız kalırsınız yalnızlığın ne demek olduğunu anlarsınız. asla hayatla ilgili sorular soramazsınız herşeyin cevabı kader, kısmetten ibarettir kimse demezki "insan kaderini birazda kendi çizer." biraz uzun saçlı bir erkekseniz adınız ibneye çıkar, eğer urfa şivesiyle konuşmuyorsanız adınız ibneye çıkar. genç nesil in çoğunluğu berbat kişiliklerden oluşur türkü barlarda takılıp üniversteden nasıl hatun kaldırırız onun derdine düşerler. insanları agresifdir bunun sıcak dan kaynaklandığı iddia edilir. ne olduğnu anlamadan suratınaza bir yumruk inebilir, bu şehirde dövüşmek için değil dövüşmemek için sebep aranır. bu şehirde insanları sevmek için değil sevmemek için sebep aranır. oturduğnuz evin önce üst katında bir ay boyunca bir tadilat dönemi yaşanır. balyozlarla evin duvarları yıkılır ve o balyozu sanki kafanıza vuruyorlarmış gibi hissedersiniz ders çalışamazsınız, uyuyamazsınız sonra yemek yiyemezsiniz. üst kata çıkıp bu sesler ne zaman kesilecek diye sorarsanız "belli olmaz" cevabını alırsınız. ama ben ders çalışıyorum ünvrste sınavlarına az kaldı derseniz "bana ne ben napıym" cevabını alırsınız. küfür ede ede o bir ay biter ve aradan bir hafta geçer bu defa alt katınızdaki komşu komşusundan etkilenerek evini tadilata sokar. çok ciddiyim oturur ağlarsınız. ciddi bir pskolojik sorunla artık boğuşmak zorundasınızdır. bu tadilat dönemi sona erince en ufak ses huzurunuzu kaçırmaya yeter. en ufak bir sosyal faliyet yokturdur. sinemalarının ses sistemi bozuktur. bu şehrin sinemalarına filmler diğer şehirlerde gösterimden kalkmadan gösterime girmez. bol bol insan öldürülür. sokakta insanlar bıçakla insan ve kedi köpek doğrar bu işten ne çeşit bir zevk alırlar bilinmez. söz bir şekilde antebe gelirse insanların gözü kinle parlar nefret ederler, kıskanırlar. belkide dünyanın en tutucu yeridir ama ne yazıkki bir çok kişi inandığını iddia ettiği dini bile çok yalnış anlamaktadır. bu şehirde yaşıyorsanız hayattan beklentileriniz azalır. 1 yıldan fazla kalırsanız kolay kolay heyecanlanmamaya başlarsınız. ben bir urfalı olmayarak bunları söylüyorum ama gezmiş görmüş çok fazla urfalı tanıdığımda bu fikirleri barındırır. bol miktarda dilenci vardır sokaklar peçete satan çocuklarla doludur. üniversite öğrencisi bir kızın kapısını çalıp içeri dalıp o kız tecavüz edilmeye çalışılmıştır gibi daha nice berbatlıklardan bahsedilebilir. bu şehri iyileştirmek siyasi liderlerin boynunun borcudur. eğer benim gibi gelip birde bu şehirde lise hayatı yaşarsanız muhtemelen intihara meyledeceksiniz (sabretmenizi öneririm). bunun yanında iyi yönleri olarak fotoğraf çekebilirsiniz güzel kareler yakalanabilir, tadı güzel yemekler yiyebilrisiniz, ressam yetişdiren bir şehirdir şansınız varsa üç ayda bir resim sergisine gidebilirsiniz, insanlar ilk birkaç ay komik gelebilir, iyi miktarda mert insan da bulunmaktadır belli bir sevyede dolaşan arkadaşlıklar yaşayabilirsiniz, eğer paranız yoksa lüks olmamak şartıyla bir dönerciye girip çalışanlardan birinin kulağına durumunuzu fısıldayınca %90 ihtimalle karnınızı doyurabilirsiniz gibi birkaç iyi yönünden de bahsedilebilir, köklü bir tarihi olan şehirdir. (geliniz geziniz ama çok kalmayınız)