efendim "izledim, ağladım. yine izledim yine ağladım" diyen insanları görünce ben mi duygusuzum, ben mi öküzüm diye geçirmedim değil kafamdan. demek ki bünyeye göre değişiyor ama ağlanılacak bir film değildi ve ortası boş bir filmdi sadece.
pekte ilginç olmayan bi olayı anlattığı için, sıradan bi o kadar da eşsiz bi filmdir. türk klasikleri arasına girmiştir çoktan. evet fazla sığ ama ıssız adam işte daha ne kadar derinliği olabilirki.
hakkinda o kadar cok olumlu elestiri duyunca, heyecanla bekliyorsun bir filmi ister istemez. altinda cagan irmak imzasi olan her seyi cok sevdim ben bugüne kadar, begenmedigim onlarca nokta olsa da bu islerde.
issiz adam'da güzel bir film olmus, ama sadece güzel bir film olarak kalmayi secmis malesef, biraz daha gercekci oyunculuklar ve biraz daha tutarli bir senaryo ile basyapit olma firsati bile yakalayabilirmis oysa ki.
oyunculuklari sevmedim ben. hep bir rol yapma vardi sanki ikisinin de üzerinde. hal böyle olunca da izleyici giremiyordu o askin icine, ha belki cagan irmak sadece ikisinin yasamasini istiyordu o aski bilemiyorum ama yine de ben dahil olmak isterdim o olaya izlerken.
gecisler de cok hizli olmustu mesela, belki de izleyiciyi dahil etmeyen bu gecislerin kisacik tutulmasiydi. birbirlerini gördüler, bir iki takildilar, sonra hoop ask! gercek hayatta böyle olmuyor ki bu isler. iste bu yüzden de sadece bir film olarak kaliyor issiz adam benim gözümde.
karakterlerin ruh dünyalari hic yoka yakindi mesela, sondaki o bes dakikalik sahneyi saymassak, ki tüm filmi kurtarmis neredeyse o sahne.
kendi adima bayildigim iki sey vardi filmde;
ilki mükemmel müzikler. hepsi cok dogru secilmis, muhtesem parcalardi.
ikincisi'de ada'nin okudugu "puslu kitalar atlasi." resmen alkisladim kapagi görünce. öyle seviniyorum ki ihsan oktay'in böyle minik detaylarla olsa da tanitilmasina.
babam ve oglum'dan cikinca da ayni duygulari hissetmistim. herkes mükemmel bir basyapit olarak görüyorlardi filmi ve ben ciktigimda cok yüksek olan beklentilerimi tasiyamadigini düsünüyordum filmin. dvd'de aglaya aglaya izledikten sonra verebildim ben babam ve oglum'un notunu.
belki issiz adam'da da ayni sey olur, bilmiyorum.
--spoiler--
Vasat oyunculuklar klişe laflar yetmiyormuş gibi tüm bunların üstüne filmin sonundaki dış sesleriyle işin b.kunu çıkartıp , salonda hüngür hüngür ağlayan bir ton insanın yanında gülmemek için kendimi zor tutmama sebep olmuş filmdir.Babam ve oğlum adlı filminden sonra kafamdaki tüm "Çağan Irmak" düşüncesini yerle bir etmiş filmdir. Kendimce kurguladığım "insanları ağlatarak para kazanma" fikrini güçlendirmiş, olayları iyicene dramatikleştirmiş metaforik filmdir.*
gayet yavan bir film. çağan ırmak yine ne yapsam da ağlatsam milleti diye düşünmüş. becermiş mi dersen vallahi etrafta hüngür foşurt ağladığını anlatıyor herkes. ağlatmak ise bir filmi güzel yapan koyarım ben öyle sinemaya. film dediğin biraz estetik olur ya da oyunculuklar güzel olur veyahut sesler ne bileyim çok çarpıcı diyaloglar olur felan. ne var bu filmde, "ağladık abi". de gidin lan, ya da gitmeyin gelin bir de benim yanımda ağlayın bakalım nereye ağlıyosunuz ben de göreyim bari.
--spoiler--
sen dizime yattın ben sana masal anlattım.
--spoiler--
burda ağlayan olduysa eğer çıkmasın karşıma, fena ederim olmadı küfür eder kaçarım.
bir tokanın insana neler hatırlatıp ne hallere sokabileceğini gösteren film.
ayrıca hayatım boyunca başka bir filmde bu kadar ağlayacağımı zannetmiyorum. aynı anda o kadar kişiyle birlikte ağlamayı da katabiliriz. *
bütün film boyunca: klişelerden sıkıldım, çağan ırmaktan böyle bir film beklemezdim diye düşünürken son 10 dakikası içinde göz yaşlarınızı tutmayacağınız bir film.
geleni yapani elinden uçanla kaçanın kurtulduğu bir adamın anlatıldığı ve ıssızdır bu adam aman acıyalım buna aşkı bulamamış, yakalamaya çalışmış vs. gibi düşüncelerle önümüze romantik bir lirik film olarak sunulan lakin vasatı aşmak bir yana vasata yaklaşmakta bile zorlanan bir filmdir.
insanın hayatından iki saati alıp götüren zaman kaybı. tam bir hayal kırıklığı. before sunrise ı izledikten sonra bundan daha sıkıcı bir film daha olamaz demiştim yanılmışım. çağan ırmak nasıl böyle bir senaryo ile böyle bir film çekmiş anlamak imkansız. tamam plaklardaki gibi sadece insan sesine odaklamışssın ama tutturamamışsın.
millet bir de sevgilisi ile gitti bu filme. afiyet olsun ne diyeyim, konulu porno izlemiş oldunuz.
babam ve oğlum un kredisini iyi yedin çağan ırmak, afiyet olsun...
izleyen çoğu erkeğin 384327589723645767 tane kadınla birlikte oldum demek yerine "ıssız adamım" repliğini benimsediği film. Can Dündar'ın dediği gibi... erkek evlat yetiştirirken, onlara pipilerinden daha önemli şeyler olduğunu da öğretmek lazım...
hakkında bu kadar entry girilince bi halt zannedip izlediğim filmdir, bugüne kadar izlediğim en kötü filmlerden biridir. oyunculuk iyi gibi ama senaryo hakkaten bok gibi. yanı ordaki adama küfrederek izledim filmi, bırak duygusallığı sinir ve kızgınlıkla izledim; kızgınlığım sadece filmdeki adama da değildi, "neden izliyorum ben bu filmi?" diye kendime de kızdım.
izlediğim en berbat film. bu kadar methediyolar ,herkes kendinden bi kesit bulmuş die merakla gidipte hayal kırıklığına uğradıgım film. ya herkesin içinde dışarı cıkmayı bekleyen bi alper var yada herkes ada gibi terkedilmiş.
ağalı konaklı filmlerin dışında bir senaryonun başarıya ulaştığı filmdir. olağanüstü bir güzelliği yoktur lakin türk sinemasında yapılan klişe konuların ve klişe oyuncuların ( mehmet ali erbil oynamamış hayret diyesi geliyor insanın) dışında bir hikaye. değişik yani, bizim sinemamızda pek denenmeyen bir tür. içeriğindeki beğenilme boyutuna gelince, herkesin geçmişinde özlediği bir sevgilisine olan ağıt olduğu için etkiliyor. çünkü çok sayıda insan yaşadığı anda sevgilisi olmasına rağmen, geçmişinde onda iz bırakmış olan sevgiliyi düşünüyor. çünk balzac'ın dediği gibi "evet daha sonra bir kadında kadını severiz, halbuki sevilen ilk kadında herşeyi severiz." bunu erkeğe uyarlamak da mümkün tabi. eski ve asıl aşka dokunan bu hikayenin insanları çekmesi çok doğal. bir de film bize bir film için müziğin ne derece önemli olduğunu görüyor. filmin final sahnesinde o müzik girmese bu kadar etkileyici olmazdı elbete. anı şey kavak yelleri dizisinde de olmuştu. tesadüfen ordaki kızın ismi de ada'ydı. ada'nın öldüğü sahnedekızın gözlerinin kapanma anıyla giren müzik tetikliyordu hüzünlenmeyi.
adamın ruhuna karışan şeytana gelince; günümüzde herkesin damarlarına yayılmaya başladı bu zehir. o yüzden dünümüz günümüzden daha yaşamaya değer gözüküyor sanırım.
izleyicinin bunun neresinde ağladığını çözemediğim, çarpık hayatların, karmaşık duygularını barındıran, bayan başrol oyuncusunun son derece yapmacık takıldığı film.. ayrıca yine bir çağan ırmak filmi olan Ulak, bunun yüz katı daha iyi..
piyasada korsan çekimleri dolanan filmdir. dvd si çıkmadan izlemek izleyiciye keyif vermez. zira ekranın ortasında kocaman bir reklam logosu mevcuttur.
çok fazla hayran kitlesi olan, çok begenilen bir film olması gerçekten garip. şahsen anlatılanlar yüzünden filmden cok sey bekliyordum ama yanılmısım. bence vasat bir filmdi.
bu film bana koydu. iyi oyunculuk, kötü oyunculuk, zart zurt bilmem ama bu film bana koydu arkadaş.
koymasının nedeni de umutsuz aşk filan değil; filmin anlattığı ana öğeyi bir kenara koyun, aşkı, ada'yı, kavuşamamayı, yarım kalan aşk acısını. boşverin hepsini, sikmişim adasını da aşkını da zaten. bir adam hayatta ne ister, neyin hayalini kurar gençken: çok para kazandığın ve sevdiğin bir iş, güzel bir kız arkadaş, özgür bir hayat. daha ne olsun zaten. ama bu filmi izledikten sonra düşünüyorsun, bu mudur?
çok parası olan bir adam düşünün, hep hayalini kurduğu işi yapan, esnek çalışma saatleri olan, istediği her şeyi satın alabilen, özel zevklerine(plak biriktirmek gibi) vakit ayırabilen bir adam. güzelce bir kız arkadaşı da oluyor sonra zaten. adam tek başına yaşıyor ama, sorumluluk yok, istediği gibi yaşıyor, karışanı yok görüşeni yok. ideal mutluluk tanımı. ve sonra bir film çıkıp bu adamı gösteriyor, mutsuz, yalnız, çökmüş, ıssız. da daaam. işte hayatın bokluğu tüm gerçekliğiyle karşımızda: olmuyor, mutluluk gelmiyor, hayatı ıskalayanlardansan hep, tutunamayanlardansan, yetmiyorsa hiç bir şey mutlu olmaya; yetmez, yetmeyecek de. hayat boyu mutsuz olacaksın. ne yaparsan yap, ne kadar para kazanırsan kazan, kimi tavlarsan tavla hep dolmayan bir boşluk olacak içinde. ve keşkeler olacak hayatınla ilgili kurduğun her cümlede. çaresi yok kardeşim, ya dışındasındır çemberin ya da içinde yer alacaksın, kendin içindeyken kafan dışındaysa her akşam böyle içip mutsuz olacaksın.
"hadi lan in aşşaa" çağrısında bulunulan arkadaşın "iki dakka yukarı çık, film bitsin ineriz" cevabıyla mecburiyetten son bir saati izlenmiş film. yazar burada demek istiyor ki, "ben kendi irademle ıssız adam izlemem arkadaş!". arkadaşın da terbiyesizlik katsayısını siz hesaplayın artık. neyse, devam edelim. yalan rüzgarı izleyen babaanne tadında izlerseniz filmi, "be eşşoğleşşek, işin var, evin var, paran var, evlenelim diye tutturmayan ilik gibi kız arkadaşın var daha ne istiyorsun" diyebilirsiniz. yok o kadar kaptıramıyorsanız kendinizi filme, standart standart "bu ne böyle" der oturursunuz. yönetmen burada "fransız filmi tadında film yapayım dedim" demek istemiş. neyse, devam edelim. dümdüz film olmuş arkadaş bu. sonuç olarak böyle klişe konu, böyle özelliksiz olaylar nasıl biraraya gelir de gişe rekorları kırar anlamak benim için pek mümkün değil.