üçüncü mustafa nın kafası

entry1 galeri0
    1.
  1. Bugün ortaokuldan belge almış bir çocuk dahi, en azından Voltaire'in, Rousseau'nun adlarını duymuştur. Ama onların yaşadığı yıllarda istanbul'da kimin padişah olduğunu bilenimiz azdır. Hele o padişahın kimin çocuğu, kimin babası olduğunu ve neler yaptığını bilenlerimiz büsbütün azdır.
    Bunun baş nedeni de, başarılı saydığımız üç beş padişahı, neredeyse Tanrı katına çıkaracak övgülerle donatıp, onlardan kendimize cakalanma payları çıkarmamız; bize övünme olanağı vermeyen yumruk kafalı padişahları da, tümden yok saymamız...
    * * *
    Tarihsel bir akışın olay ve kişilerine böyle anlamsız bir "böbürlenme, yahut hayıflanma" ölçülerine göre, zikzaklı bir politikayla mı yaklaşılmalı?
    Tarih ne böbürlenmek, ne de hayıflanmak içindir; toplumsal bir oluşumun süreçlerini bilimsel bir soğukkanlılıkla saptamak içindir.
    * * *
    Voltaire ile Rousseau'nun yaşadığı ve Fransa tahtında XV. Louis'nin bulunduğu yıllarda, istanbul'da III. Mustafa padişahtı.
    III. Mustafa, III. Ahmet ile Mihrişah Sultan'ın oğluydu. Mihrişah Sultan, soyu sopu belli olmayan ve kökeninin Fransız, asıl adının da Janette olduğu söylenen, bir harem cariyesiydi.
    * * *
    III. Mustafa, güvey tıraşı için akşamdan bilenmiş bir ustura kadar keskin, bir özel sektör düşmanıydı.
    1757'de tahta çıktığı zaman kırk yaşındaydı. Aklını üç şeye taktırmıştı: Yıldız falına, kürk satan esnafın kazancına, sadrazam yaptığı kişilerin parasına...
    Önüne gelene kürk satanların ne kazandığını sorup dururdu. Sonunda da, kürkçülerin kendisinden daha çok mangır kazandığı kuşkusuna mı kapıldı ne oldu; Osmanlı ülkesinde kürk giyme yasağı ilan etti.
    * * *
    Neyse ki kürk satıcıları, çok da enayi değillerdi. Düşündüler taşındılar, saraya bağlı aracılarla padişahın eğilimini yokladılar ve bir heyet halinde huzura çıkarak; yasağın kaldırılması koşuluyla, her ay padişaha yirmi bin altın haraç vermeyi önerdiler...
    Öneri onaylandı, kürk yasağı da kaldırıldı.
    * * *
    III. Mustafa'nın babası III. Ahmet, Patrona Ayaklanması'nda; oğlu III. Selim ise, Kabakçı Mustafa Ayaklanması'nda, devrilmişlerdi.
    III. Mustafa da, babasıyla oğlu arasında, iki sadrazamından birinin kafasını kestirmiş, ötekini de boğdurmuştu...
    * * *
    Bunlardan Bahir Mustafa Paşa'nın azledildikten sonra kafası kesilmiş ve tüm servetine padişahça el konmuştur.
    Yağlıkçızade Mehmet Emin Paşa ise, azledildikten sonra; sadrazamlığı sırasında orduya yeterli yiyeceği bulamadığı ve askerden kaçmaları önleyemediği gerekçesiyle, boğdurulmuş; onun da malına mülküne el konulmuştu...
    Üstelik III. Mustafa bunları hep yıldız falına baka baka yapmıştı...
    Kendisine III. Selim'i doğuran ve Ceneviz kökenli olduğu söylenen cariyesine de, anasının adını takmıştı. Onun için, III. Selim'in anasının adı da Mihrişah Sultan'dı.
    * * *
    III. Mustafa zamanında, Osmanlı ordularının uğramış olduğu yenilgiler de korkunçtur. Bu yenilgiler tek tek incelendiğinde; yıldız falı, kürkçü haracı ve kesilip boğdurulan sadrazam servetiyle; binlerce insanı boş yere kırdırmaktan ötede, hiçbir başarı kazanılamamış olduğu çıkar ortaya... Bu yenilgilerin her biri, bir akılsızlık sefaletidir.
    O yenilgilerin analizleriyle, aynı dönemde yaşamış olan Diderot'nun yapıtlarındaki bakışı; yan yana getirmek, çok şeyler öğretebilir kişiye...
    * * *
    Diderot, yahut Voltaire; birer Osmanlı yazar ve düşünürü olsaydı da, III. Mustafa'nın padişahlığında istanbul'da yazsaydı yazdıklarını, acaba sonuç ne olurdu?
    Ya o yenilgilerin her biri, çok aşamalı birer zafer olurdu; yahut da yazarların yazgısı, sadrazamlarınkinden beter olurdu.
    * * *
    Kazara ben III. Mustafa döneminde yaşasaydım ne yazardım? Herhalde şimdi yazdıklarımın bir harfini bile yazmak aklımdan geçemezdi. III. Mustafa'nın sağlığına dua yazıları yazmakla yetinirdim.
    Oysa 18. yüzyılın ikinci yarısında, bir Türk yazarının bir tiyatro oyununda; Hıristiyan olmuş bir Müslümanla, Müslüman olmuş bir Hıristiyanı ve Yahudi olmuş bir Budistle, Budist olmuş bir Yahudiyi; ortaklaşa sevdikleri, dinsel inancını yitirmiş ve saraydaki akağalarından birine âşık olmuş, bir sadrazam kızıyla tatlı tatlı konuşturması gerekirdi.
    * * *
    Bu düzeye varmış, her türlü koşullanma ötesi bir yaratıcılık; elbet fizik, kimya, biyolojide de kendisini gösterecek ve Osmanlı donanması, Çeşme önlerinde üç bin kilometre uzaktan gelmiş bir donanma tarafından, yakılamayacaktı.
    III. Mustafa da, azlettiği sadrazamın kesik kafasını nereye gömdüreceğini düşüneceğine; Amerika'da olup bitenleri izlemek için, Musullu Emin Paşa'yı, yahut Moldavanlı Ali Paşa'yı Boston'a gönderecekti.
    * * *
    Ne yapmalı ki III. Mustafa'nın kafası, 18. yüzyılın ikinci yarısını anlayamayacak kadar küçüktü, mercimek kadardı.

    çetin altan
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük