kocasını patronuyla aldatan bir kadın: konusu budur. senaryo atraksiyonları, öykü dallanmaları, kesişmeler, diyalog, oyunculuk, duygu namına herhangi bir şey; hiçbir şey yoktur. (bkz: nuri bilge ceylan sineması)
altın palmiye alan, oscar aday adayı olan yalnız ve güzel ülkem cümlesi ile yürekleri dağlayan N. Bilge ceylan' ın muhteşem filmi. ne yazık kı ülkemizde gerekli ilgiyi görememiştir bu tür filmler, recep ivedikler bize yeter.
görsel açıdan doyurucu,basit öyküsü ve düşük temposuna rağmen izleyici içine alabilen, oyunculukların göze batmadığı, aynı semtlerde benzer ailelere çok rahat rastlayabileceğimiz, hayatı ve şehiri olabildiğince yalın yansıtan nuri bilge ceylan filmi...
geçen günlerin birinde ki yamulmuyorsam bundan tam iki hafta önceki haftasonu denkleminde bulunan y değerindeki bir gazetenin pazar ekinde, hayatımda gördüğüm en ilginç film eleştirisinin konusu olan film.
yazar kardeşlerimizden bir tanesi bu filmin kompleksli yönetmeninin filmde bir türlü gerçekleştiremediği duygu yoğunlaşmasını malesef ve üzülerek söylüyorum ki yönetmenin büyük başarısı olarak algılamış, bunu da olgunlaşmamış düşüncelere harmanlamaya çalışmıştır.
klasik ve salakça tabirim "bizim ülkemizde" ile başlayıp, alışık olmadığımız, yabancılık çektiğimiz durumları ört bas etmek istenmese de birileri tarafından çok hızlı ve etkili biçimde yapılıyor.
şimdi ağzımı bozup bazı cümleler kuracağım;
kurmayacağım!
ben bu tarz saçmalıklardan oldukça sıkıldığımı aha şuraya yazıyorum. türk sinemasının gelişmesi, ilerlemesi, dünyaya açılması için bu filmlere ihtiyaç var diyen 3. sınıf entelektüel tiyatrocu kişi, film dandik, kimse kusura bakmasın hiç bir bok anlamadım ama işin teknik kısmından da bir bok anlamam, yorum yok diyemeyen köşe yazarları, bu filmi bir kere değil iki kere seyredebilen sağlam bünyeli insanlar, bu filmi aslında bir kez dahi olsa baştan sona seyreden insanlar ve unuttuklarım, sayamadıklarım...
sizi gözlerinizden öpüyorum.
bir arkadaşımın "izleyememe" tavsiyesiyle hareket ettim ve ben bu filmi izleyemedim!
filmi izledikten sonra ceylan'ın cannes'ta 'Bu ödülü birisine adamak istiyorum: Tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme' sözüyle ne demek istediğini çok daha iyi anlıyorsunuz. okumasını bilen için, epey derin bir filmdir zira.
ercan kesal'ın senaryosunu yazıp, aynı zamanda belediye başkanı rolünde çok da iyi oynadığı filmdir. lakin senaryo bence özgünlükten çok uzak, hatta klişedir, hayal kırıklığıdır. nuri bilge ceylan'ın yakaladığı kareler filme hayat vermiştir. onun dışında filmde aklımda kalan sadece yıldız tilbe'nin emi şarkısıdır.
üçünü toplasan bir maymun etmez. ağız,kulak, göz kapatma derdinden kıçlarını açıkta unutmuşlardır. üç tane kıçı açık maymundan ne hayır beklersin. terbiyesizler.
cannes'i fethedip nuri bilge'nin yatığı konuşmayla da yüreklerimizi kabartan film. ancak,altın portakal'da böyle bir hassasiyeti göstermeyip elle tutulur bir ödül dahi vermediğimiz film.bu ülke kendi değerlerine sahip çıkmadığı sürece yalnız ve güzel kalmaya mahkum kalacak sanırım.
tüm iddiası aslında iddiasız iddialılığından ibaret yönetmenin iddialı filmi, ki iddia Cannes'da kazanıldı. e haliyle seviniyor insan, yani ben, anten kunten kişi kuruluş ve klişelerle uğraşmadan da dünyaya yalnız ve güzel filmler getirilmesine ve bu filmlere değer verilmesine. böyle bir dünyaya film getirmek istemeyen tüm genç yetenekler, umarım mesaj kaygımı çakozlayıp beni memnun kaygısız yaparlar.
o kadar kuru gürültü var ki, o gürültünün tam ortasında dururken sade, sakin, efendi filmler izlemek iyi geliyor; üç maymun gibi...
sahnelerinin üstün bir yetenek tarafından çekildiği aşikar
bu filmde; en iyi, en kötü, en karamsar, en zengin, en fakir, sosyal, asosyal, yakışıklı,en çirkin ya da en güzel yok. daha doğrusu hiç bir şeyin 'en' niteliğini taşımayan karakterler var bu filmde. senaryo yalın! dünyanın her yerinde yaşanan bozulmaya ışık tutuyor. yapılan her hangi bi hareketin altında her hangi bi sebep aranmadığı dünyamızın filmi bu! hep istediğimiz o, olaganüstü ya da inanılmaz gibi hiç bir şeye ışık tutmuyor. tıpkı her şeyin normalleştirildiği hayatımız gibi.
--- spoiler ---
belediye başkanlığına soyunan biri arabasıyla birisinin ölümüne sebep oluyor ve bunu bi şekilde kendi üstünden atıyor.
adam (yavuz bingöl) para için (ki çok da fakir aç susuz değil ) hapse girmeyi göze alıyor.
yahu kadın kocasını aldatıyor. neden peki? kendini yalnız hissetmesinden mi ya da aç kaldıklarından mı, şantaj yapıldığı için mi, ya da aşık olduğu icin? ...hayır bunların hiç biri değil. bahanesiz aldatıyor işte.
çocuk istediğini elde edince (araba) annesinin aldatma sahnesini unutmasa da önemsizmis gibi davranıyor.
--- spoiler ---
bilemiyorum, bu tür davalara şimdiki yaşantımızda kılıf uyduruyoruz da fırsatını bulsak, kılıf uydurmaya dahi zahmet etmeyecek miyiz acaba? evet gelişen evren, evrimini tamamladiğını sandığımız biz insanları uyumlandırırken aynı zamanda yozlaştırıyor. üç maymun filmi de tam olarak bunu anlatıyor bence.
ayrıca filme eklenen ölmüş küçük çocuk ya da küçük kardeş hiç bir şey anlatmıyor. dolayısıyla tamamen yersiz buldum. tekrarlandığınıi belirten mezar ziyaretleri de ne için konulmuş hiç bir fikrim yok. (acaba mezar taşını yaptırtabilmek için mi kabul ediyor suçu üstlenme teklifini:p) o küçük çocuk ürperti vermekten başka hiç bir işe yaramıyor bence. patronun çarptığı cocuk olsa bi anlam yükleyeceğim lakin bu haliyle tamamen gereksiz bi eklenti ki, filmdeki hiç bir karakter de 'o' nun önemini hiç bir şekilde belli etmiyor. belki yine hiç bir şeyin ifade etmediği bu durumu yaratmayı amaçlamıştir 'nuri bilge ceylan' . eğer öyleyse evet bu da basarı niteliğini alıveriyor üstüne.
bu filmde ki ölmüş olan küçük çocuk geri gelir ve acaba yaşasaydim diye ghost whisperer kızıyla bağlantıya gecer. ghostwhisperer onu bu kararından vazgeçirmeye çalişsa da merakli türk çocuğu bu çabalamaları karşılıksız bırakır ve gelir. göreceğini görür ve 'ulan iyi ki de ölmüşüm' der ve gider.