gelme diyorsun,
bu gek demektir
birazdan güneş doğacak,
dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden,
seni düşüneceğim
gümüş mahmuzların parlaklığınca
yağmur naş izlerini örtmeden
sana geleceğim
bekle beni..
Seni güçsüz, zayıf bir insan tarafından sevilmenin hayal kırıklığına uğratmamak için, şimdi benim yerime,
senden kalanları yakacağım. Ben yaşadıkça, varlığım bütün çaresizliklere meydan okuyacak. Unutma; seni sevdiğim için ölebilirdim, seni sevdiğim için yaşayacağım. Biraz sonra mektuplarınla resimlerini tutuşturacak bir
kibrit çöpü gibi çekiliyorum hayatından. Her şeyiyle onu sana bırakıyorum. Hayatın senin olsun. istersen hayatım da.. Ama sen kendinin bile olamayacaksın artık. Ben yaşadıkca, adım söylendikçe...
Seni bensizliğe ve kendimi sana mahkum ediyorum..
tüylerimi diken diken eden şiiri
çaresizlik
Çaresizliğin en amansız olduğu yerdeyim şimdi
ilk defa sevmenin tarif edilmez korkuları içindeyim
Uykusuz gecelerin yorgun sabahlarında seni düşünüyor
Ve korkularla yine sana doğru koşuyorum
Hep aynı soru düşüncemde ya severse&
O zaman neler olabileceğini düşünmek korkutuyor beni
ilk defa yenileceğimi anlıyorum
Karşımda kendinden emin gözlerin, dudakların, ellerin bunu söylüyor bana
Seni tanımadan geçen bütün yıllara lanet ediyorum
Önceleri hiç bilmediğim adını, şimdi binlerce defa tekrarlıyor dudaklarım
Gün oluyor bir tabloyu seyredercesine mutlu heyecanlarla doluyorum karşında
Gün oluyor eski bir yunan heykelin ölümsüz güzelliğiyle büyülüyorsun beni
Gözlerin gözlerime takılınca güçsüzlüğüm aklıma geliyor
Beni sevmediğin sevmeyeceğin
O zamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemezsin
insan nasıl gökyüzüne baktığı zaman
Bu sonsuz evren içinde küçük ve çaresiz bir yaratık olduğunu anlarsa
Güzelliğinde bana aynı şeyleri düşündürüyor
Gün oluyor mavilerde, gün oluyor kırmızılarda, gün oluyor karalarda yaşıyorum seninle
Dudaklarında çıkan her kelime suya bir taş atmışçasına büyüyor içimde
Nereye gitsen kulaklarımda o yarı karanlık çocuksu sesin
Sonra kendine has kokun, kokuların en çıldırtıcısı, en tahrik edicisi
Ve gözlerin…
Esmer bir akşamüstünün serin hüznünü getiren gözlerin
Görebildiğim, duyabildiğim her şey bana seni sevmeyi söylüyor
Uzaklaştıkça yaklaşıyor uzak
işin en kötüsü yaklaştıkça da uzaklaşmaktan korkuyorum
Belki hiçbir zaman sana seni sevdiğimi söyleyemeyeceğim
Ne sana nede senden başkasına…
Düşün ki çoğu zaman kendime bile söyleyemiyorum
Sanki söylediğim anda her şey bitecek ve bu emsalsiz büyü bozuluver ilecekmiş gibi geliyor
Bir insanın kendini aldatması ne güçtür bilirsin
Bu sevmek korkusunun aslında çok sevmek olduğunu biliyor fakat anlatamıyorum
Galiba asıl korku sevmek değil onun arkasına gizlediğimiz sevilmemek korkusu
Küçük aldanmalarla kendimizi avutmaya çalışıyor
Düştüğümüz bir çıkmazda bir teselli arıyoruz kendimize
Belki de aynı korkular içindeyiz seninle, bir birimizden haberimiz yok
Sevmek
Seni alabildiğine sevmek
Hiçbir şeyi umursamadan, bütün karanlıkları hiçe sayarak sevmek
Tutmak ellerinden, o derinlere inmek, gitmek oralara, o yerlere
Orda hep sen olmalı, seni yaşamak ve olduğun yerde bile
Seninle sensiz olamamak…
Sonrada sensiz edemediğimi, edemeyeceğimi söyleyememek sana
Susmak
Susmak;
Korkudan ölünceye kadar
Aşk başlamadan güzel, Kalplerde heyecan. Bakışlarda korku olduğu zaman güzel. Birbirimize sezdirmemek için çırpınış, Başkaları görmesin diye çabalayış, Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman. Aşk başlamadan güzel..
istediğin zaman, rasladığın yerde
kıyasıya olmalı beni vuruşun
kanım günlerce akmalı caddelerde
tam kalbime değmeli attığın kurşun
ya kalbime ya alnımın ortasına
en can alacak yerime nişan al
çare bulunmaz her kurşun yarasına
beni öldür ve açık gözlerime dal
bir eser olmasın içinde korkudan
tetiği kininle, garezinle çek
kurşun değil ölüm çıkmalı namludan
bırak benim kanım olsun dökülecek
en son kurşunun da olsa namluya sür
nasıl olsa ölüm var, bari sen öldür.
* Evin içinde bir oda, odada istanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada istanbul
Adam sigarasını yaktı, bir istanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada istanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada istanbul
Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede istanbul, masada istanbul
Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
Bir yanda o, bir yanda ben, ortada istanbul
insan bir kere sevmeye görsün, anladım
Nereye gidersen git, orada istanbul.
ayrılık diye birşey yok.bu bizim yalanımız.sevmek var aslında,özlemek var,beklemek var.şimdi nerdesin? ne yapıyorsun? güneş çoktan doğdu.uyanmış olmalısın.saçlarını tararken beni hatırladın değil mi? öyleyse ayrılmadık.sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Tam sınırdan kaçarken vurulmak nedir bilir misin?
Nöbetçiler ha gördü, ha görecek
Parmaklarının ucu dikenli tellere değdi değecek...
Ama... Bir adım daha atamazsın.
Uzanıp tutamazsın;
Göz pınarlarında donup kalır hayallerin
Planların, kaçışın, kurtuluşun
Ve deler sevgi dolu yüreğini
Sevgi bilmeyen bir kurşun.
Bir okyanus da boğulmak nedir bilir misin?
Batan bir gemiye el sallayamamak,
Oturup ağlayamamak,
Birkaç kulaç ötedeki
Bir tahta parçasını tutamamak,
Nedir bilir misin?
Sevmek nedir bilir misin?
Bir şeyler tutuşur yüreğinde kıpır kıpır
Bütün benliğini sarar, ısıtır.
Her gülüşte yeniden doğarsın
Ve bin kere ölürsün her iç çekişte
Nasıl anlatsam bilmem ki.
Yani 'sevmek' işte.
Duymak nedir bilir misin?
Duymak, ama anlatamamak
Çemberini kıramamak kelimelerin.
Tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek
'Seviyorum' diyememek
Yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?
"Bugün bendeki resimlerini ve mektuplarını yakıyorum. Küllerini sana göndereceğim" diye başlayan ve "Seni bensizliği ve kendimi sana mahkum ediyorum." diye biten 25.Mektup'u yazan şair.
şunu net olarak söyleyebilirim ki; klişe ve arabesk yazan şairdir -ki zaten şiirlerindeki bir çok mısranın hemen hemen aynısını ümit yaşar oğuzcan'dan hiç haberiniz olmamışken bile onlarca kez söylemişsinizdir.
bir tren hareket etti. Sabahtı. Karşıkarşıyaydık .
Konuşuyorduk. Ben sevmek diyordum durmadan.
Gözlerim gözlerine soruyordu: 'seviyor musun?' diye.
Hep evet diyordu gözlerin, ellerin, dudakların hep
evet diyordu. Oysa ki, bir çok hayır diyen insan vardı
çevremizde. Örneğin: bir çocuk hayır, diyordu, bir kadın,
bir adam ve bir başkası, bir başkası hayır diyordu.
Hayır'lar arasında ezilmeğe mahkûmdu evet'lerimiz .
bir daha dünyaya gelsem
yine seni severdim..
beni üzesin diye..
beni deli divane edesin diye..
biliyorum,
sen de bir daha dünyaya gelsen yine beni sevmezdin..
kahrımdan öleyim diye..
Seni görmediğim günler bir çakır diken büyüyor göz bebeklerimde
Bir çocuk ağlaması başlıyor, kulaklarımda uzun uzun
Ellerim bir yerlere yapışıyor, kurtaramıyorum
Ya ayaklarım, o benim zavallı ayaklarım
Öyle şaşkın, öyle kararsız, öyle çaresiz ki
Seni görmediğim günler
Karanlıktayım, katran gecelerdeyim
Cehennem misali ...bir yerdeyim
Bir demir nasıl paslanır, bir elma nasıl çürürse
işte öyleyim...