Bir ilkokul. Okulun ilk günü. Birinci sınıf. Öğretmenleriyle ilk kez karşılaşan çocukların kulaklarında; Şiir bilenler parmak kaldırsın sözü çınlar. Parmak kaldıran öğrencilerin sayısı, iki elin parmaklarını geçmez. Öğretmenleri sırayla hepsini çağırır. Tahtaya kalkan çocuk, başı ile sınıfı selamladıktan sonra şiirini okur, hazır ol vaziyetinde. Biri Atatürk ile ilgili şiir okur, biri 23 Nisan, öteki 19 Mayıs, bir diğeri 29 Ekim, kimileri de annem, okulum, öğretmenim. Her şiir okuyan büyük alkış alır. Sıra kendisine gelen Seda da tahtaya koşar, büyük bir sevinçle. Beyaz kurdeleler ile örülmüş saçları dalgalanır bu sırada. Rugan ayakkabılarını bitiştirdiğinde çıkan sesle içi gıcırdar, ama heyecanı daha ağır basmaktadır. Bir şair olan babasının, arkadaşlarının evlerini ziyaretleri sırasında, çok sık okuduğu bir şiiri ezberlemiştir Seda. Babasından büyük ve önemli şair yoktur elbette ki onun için. Rugan ayakkabıların iç gıcıklayan sesi sınıf içerisinde yankılanmasa da okulda yankılanır:
"Ölebilirim genç yaşımda,
en güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim.
şimdi kavakyelleri esiyorken başımda,
sevgilim,
seni bir akşamüstü düşündürebilirim."
Sınıftaki sessizlik artarken, Sedanın heyecanı da artar. Hani nerede alkışlar, hani nerede tebrikler? soruları kafasının içinde yankılanır, birkaç saniye önce arkadaşlarının kulaklarında yankılanan mesaj şiiri gibi. Şiirin bitmesiyle başlayan sessizlik, Sedanın kafasının içinde artan bir çığlığa dönüşür. Neden? Sessizliği ilk bozan kişi elbette öğretmenidir.
Sen bu şiiri nereden biliyorsun? Kim ezberletti bu şiiri? Kimin şiiri bu?
Sessizlik artmaya devam etseydi diye düşünmekten kendini alamaz Seda, ama yanıtlamaktan da geri kalmaz.
Babamın.
Baban ne iş yapıyor?
Matbaacı.
Babana söyle, yarın okula gelsin.
Akşam eve gider gitmez olanları anlatır babasına Seda ve beklediği gibi bir yanıt alır. Evet, sessizce dinleyen baba güler, yalnızca güler.
Uzun saçları, gür bıyıkları, siyah beresi, bakışlarındaki ışıltısı, rleri söyleyemeyişi, onu arkadaşlarımın babalarından ayırıyordu. Babamın Özdemir Asaf olduğunu öğrenmem için ilk kitabının basılmasını beklemem gerektiğini o günlerde bilmiyordum.
şiirleri zorlama ve basit kelime oyunlarıyla dolu olan derinliksiz şair . cemal süreya ve ece ayhan kendisini hiç beğenmediklerini düzyazı kitaplarında belirtmişlerdir . bence de sonuna kadar haklılar .
diger sairlere nazaran siirlerini okumaktan pek haz alamadigim sairdir. siirlerini tek okuyusta anlayabilirsiniz, anlam derinligi yoktur. ozlemisse ozledim der, imge labirentlerine hic mi hic girmez. ama tabii sanattir elbet okuyani, seveni vardir.
Bugün doğum günü şair, filozof. Duyguyla alaşağı edilmiş, içiboşaltılmış şiire, yazıya tepkidir özünde Asaf, hiçbir şiir akımına da tam anlamıyla uymaz. Çünkü farklıdır, sıradışıdır. Onun farklılığı "yalnızlık" kavramının hemen içindedir. Öylesine yalnızdır ki öldükten sonra bile şiirine, - daha geniş açıdan- poetikasına dair tek satır yazılmamıştır.
Onu kırmış olmalı yaşamında birisi. Dinledikce susması, düşündükçe susması. Tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi, Heykelini yontuyor yalnızlığın ustası.
Her an bir yeni su vardi,
Her yeni suda bir yeni an.
Deniz,dalgalariyla gösteriyordu disindan
Yasananla düsünülenler arasindaki farki.
Bitmeyordu köpüklerle renkler
Bir baska damlada,bir baska isikta baslamadan.
Gözlerinin önünde bir oyun,ardinda bir oyun.
Disinda ne varsa yeni,ne varsa gerçek.
Yeni manzaralarla gelen yeni duygular
Hani,eski keimelerle olmasa
Insanin ömrünce devam edecek.
Gözlerinin önünde bir oyun,ardinda bir oyun.
Anladi,ölmekle yasamanin birlestigi noktada
Yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
Yeniliklerini bagislamayan kelimelerin
Nasil düsman siginaklar halinde direndigini.
Anladi,bütün olmuslarla olanlarin
Ve bütün olacaklarin
O kelimelerin içinde
Kendisine varmadan eskidigini.