Bilgisayar oyunları ve televizyon programlarının insanları nasıl etkilediğini anlatan "Küçük Adamlara Büyük Oyunlar" adlı bir kitap çıkarmıştır. Banu Avar'la yaptığı söyleşiler de "Kültürel Soykırım" adıyla piyasaya çıkmıştır. Ayrıca bir de şiir kitabı olan gencecik bir yazarımızdır. Yazıları ise Güncel Meydan'da yer almaktadır.
Bir Ülkeyi Yok Etmek isterseniz Önce Dilini Bitirirsiniz!
“Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Mustafa Kemal Atatürk
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözlerle özetlediği milli hazinemiz Türk dili, şimdilerde yabancı sözcüklerin kurşunlarıyla delinen ak bir gömleğe benziyor. Derinliğini hızla yitiren, yabancı lisanların boyunduruğuna itilen bu yüce dil, adeta sömürülüyor, içi boşaltılıyor.
Osmanlı imparatorluğu’nu yıkan sömürgecilik, yabancı dilde eğitim, Batı’dan geri kalmışlık duygusu ve Batı hayranlığı, ısıtılıp ısıtılıp sunulan bir yemek gibi şimdilerde genç Türkiye Cumhuriyeti’ni içten içe esir alıyor. Hızla ilerleyen bir kanser lekesi gibi toplumun katmanlarını sarıyor.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonraki ilk icraatlardan biri olan kolejlerin ve yabancı dilde eğitim veren kurumların kapatılması, Türkçeyi eğitim dilinde hâkim kılmıştı ve siyasi bağımsızlıkla birlikte, eğitim de bağımsızlaşmıştı. Fakat 1950’li yıllardan sonra, bu okullar ve kurumlar yeniden açılmaya başlandı. Zira “misyoner okulu” anlamına gelen kolejler, sömürgeciliğin en büyük silahlarından biriydi! Dünyada bağımsız hiçbir ülke, yabancı dilde eğitim yapmıyordu. Yabancı dilde eğitim yapan ülkeler ise, sadece ve sadece sömürge ülkelerdi! Bunun en büyük örneğini Kazakistan veriyordu. Ülke, bağımsızlığını kazanır kazanmaz ilk icraat olarak Rusçayı yasakladı. Her türlü yazışma, günlük konuşma ve eğitim dili sadece ve sadece Kazakça yapıldı. Dil, en büyük bağımsızlıktı.
Kültürel sömürgecilik, kitle iletişim araçları ile yayılan büyük bir tehlikedir ve maalesef, Türkiye de bu tehlikenin eşiğinde duruyor!
Sanki bizim dilimize aitmiş gibi, günlük yaşamımızda sıkça kullandığımız super, ok, bye, lider, proje, start, finish, performance, spiker ve daha birçok yabancı kökenli kelime, alt anlamları çok derin olan Türkçe kelimeleri, bir anda silip süpürüyor. Yabancı dil bilmenin, bilgili kişi olmakla eş değermiş gibi algılanmasına zemin hazırlayan birtakım Batıcı "aydın"ların cehaletiyle, Türk dili geniş halk katmanlarında da erimeye terk ediliyor.
Dilimizdeki mükemmel, harika, olağanüstü, kusursuz, muazzam, harikulade, fevkalâde gibi birçok anlamı ve derinliği olan kelimeler, sıradan bir “süper” kelimesi ile eşdeğer tutulur hâle geldi. Hatta ve hatta bu güzel kelimeler adeta unutturuldu bize. Tamam anlamına gelen ingilizce “ok (okey)” kelimesi, günlük konuşmalarımızın bir parçası oluverdi. Hoşçakal, güle güle, selâmetle, uğurlar olsun, Allahaısmarladık gibi uğurlama belirten kelimelerimizin yerini, anlamsız bir “bye” alıverdi. insanlarımız şimdilerde, birbirlerine “Bye bye canım, haberleşelim okey!” diye seslenmeye başladı. Önder kelimesini lider’e, şölen'i ise karnaval’a devşiriverdiler.
Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında yayımlanan bir haberde, seçim konusunda konuşma yapan bir belediye başkan adayı, “Biz, seçim kampanyamıza Ankara’da start verdik.” deyiverdi. “Start vermek?” Start nasıl verilirdi ki? ingilizce “start” kelimesi “başla-mak” anlamına geliyordu. O halde sayın belediye başkan adayı; ”Biz, seçim kampanyamıza başla-mak verdik!” demiş olmuyor muydu? Ne büyük bir kıyım! Sadece Türkçe değil, ingilizce de bir anda yerle bir ediliveriyordu işte.
Sunucular (1950’li yıllardan sonraki kullanımıyla “spikerler”), yarışların bitiş çizgisi için, Türkçe “bitiş noktası” yerine, ingilizce-Türkçe karması “finish noktası” demeyi uygun buldular. Ajda Pekkan için “superstar”, Tarkan için “megastar”, Bülent Ersoy için “diva” demeyi tercih ettiler. Okullara “performans ödevi” diye saçma sapan bir şey koydular! “Performans ödevi” yani ingilizce “performance homework” (performance=temsil, gösteri; homework=ev ödevi). Bize, “ev ödevi” demek zor mu gelmeye başladı?
Türkçenin, derin anlamlar yüklü kelimeleri karşısında, bir anda acizleşiveren yabancı kökenli kelimeler, nasıl oldu da hayatımızın içine kadar sokuluverdi? Sanki bizdenmiş gibi nasıl girdi kanımıza? Nasıl bu kadar sinsi ve haince kabul ettirdiler kendilerini?
Nasıl mı?
Yabancı dilde eğitimle, kitle iletişim araçlarıyla, bilimsel eserleri yabancı dilde verme zorunluluğuyla ve halka yüklenen “aşağılık duygusu”yla…
Bizim, dillerini öğrenmeye çalıştığımız Avrupa’nın hiçbir ülkesinde, yabancı dilde eğitim yapılmıyor. Fransızlar, ingilizce konuşmuyor; Almanlar, Fransızca ya da başka herhangi bir yabancı dilde eğitim yapmıyor; ispanyollar, italyanlar, Hollandalılar, Belçikalılar, Finlandiyalılar, Danimarkalılar ve diğer ülkeler sadece ve sadece kendi dillerini konuşuyor, kendi dillerinde eğitim yapıyor ve kendi dillerinde bilimsel çalışmalar gerçekleştiriyorlar. Dünyanın en çok konuşulan dili de ingilizce değil! Fransa’nın kültürel sömürgesi halinde bulunan Fas, Cezayir, Tunus gibi ülkeler, bütün dünyada en çok konuşulan dilin Fransızca olduğunu sanıyor; Rusya’nın kültürel sömürgesinde olan Kafkaslar, en çok konuşulan dilin Rusça; Gambia da, ingilizce olduğunu zannediyor… Sadece ve sadece sömürge ülkeler yabancı dilde eğitim yapıyor.
Bir ülkeyi yok etmek isterseniz, önce dilini bitirirsiniz!
Şiirden çocuk edebiyatına, romandan araştırma‑incelemeye uzanan üretimler…
Ömür Kurt kimdir?
Ömür Kurt, 23 Nisan 1982 tarihinde Samsun’un Lâdik ilçesinde doğdu. ilk ve orta öğrenimini Yalova’nın Çınarcık ilçesinde tamamladı. Gazi Üniversitesi iletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Küresel Siyaset ve Uluslararası ilişkiler Bölümü’nde yaptı.
2010-2014 yılları arasında Hürriyet Gazetesi’nin çocuk ve gençlere yönelik yayınlarında görev alan Kurt, Hürriyet gazetesinde aile-çocuk yazıları yazdı ve Hürriyet TV’de yayınlanan ‘Çocuklarla Bir Ömür’ adlı programı hazırlayıp sundu.
Yazarın ‘Yaban Ördeği Ailesinin Göç Yolculuğu’ adlı çocuk romanı, Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı tarafından ‘Yılın Çocuk Romanı (2017)’ ödülüne layık bulunmuştur. Kurtuluş Savaşı'na katılan bir atın hikâyesini anlattığı 'Cepheye Koşan At' romanı ise Milli Mücadele yazınına yeni bir soluk getirmiştir.
Kurt şu anda Kadıköy Belediyesi Kültür ve Sosyal işler Müdürlüğü Genel Sanat Yönetmenliği görevini sürdürmektedir ve şiir, çocuk kitabı, roman, öykü ve araştırma inceleme alanında eserleri bulunmaktadır.