ölü yıkamak

entry38 galeri0
    13.
  1. bir zamanlar öptüğün o ellerin buz gibi olduğu, taş kesildiği, gözler yaşlı olarak yapılan zor görev.
    2 ...
  2. 12.
  3. kaybedilen kişi her anınızı paylaştığınız, elinde büyüdüğünüz bir büyüğünüzse, korkusuzca ve büyükle bir istekle katılmak isteyecebileceğiniz bir seramonidir. o çok sevdiğiniz kişinin kaybının altı kalın bir kalem çizilir. artık giden gitmiştir, son kez bakarsınız sevdiğinizin yüzüne, o mutludur, acılarından kurtulmuştur.
    0 ...
  4. 11.
  5. 15 yasindayim...

    hayattaki tek derdim karsi cinse karsi besledigim hisler. dünyanin en önemli sorunu yazililardan alinma ihtimali olan, olasi kötü notlar. hayat tozpembe.

    o persembe sabahi gibi tipki, henüz yeni kalkmis, uyku mahmuru haliyle, evden cikmadan önce zorla yapilan kahvalti sirasinda. aniden calan o telefonun tüm pembelikleri sileceginden haberi yok kimsenin.

    "annemin basi cok agriyormus, sabahi zor etmisler."

    kimsenin aklinin ucundan bile gecmeyen bir ciddiyetligi var cümlenin, kimsenin o anda anlayamayacagi kadar derin...

    okuldan eve dönüste bombos bulmak evi.

    "üfff, nereye gittiler bunlar simdi?"

    cep telefonun öyle herkeste olmadigi yillar henüz. cok uzun yillar var daha kisi sayisinin cep telefonu sayisina esitlenmesine.

    "e nihayet anne. nerdesiniz siz ya? sabahta..." cümlenin ortasinda susmak, eve yeni giren annenin ve halanin gözlerine bakinca...

    "noluyor ya?"

    "babaanneni... kaybettik..." tamamlanmak zorunda cümle. tek bir kelimeden anlasilacak bir sey degil cünkü, söylemek istedikleri.

    "......................"

    sonrasi derin bir ucurum gibi, yillar sonra bile derinligini tam olarak ölcmeyi basaramadigim. rüya gibi her sey, simdi uyanacagim, birazdan uyanacagim diye kendi kendini telkin etmek, kafayi siyirdim, eminim bundan diye teshisler koymak, sakinlestiricilerle ayakta durmak... en cok da gözyasi ama o günlerden hatirda kalan... tuzlu gözyaslari...

    cenazeyi alip köye götürmek. hayatinda gitmedigin, hayatinda bir daha da gitmeyeceginden emin oldugun anadolu'nun issiz, sapa, bozkir köylerinden birisi. tanidik kimse yok, aslinda akrabalarin olan insanlar arasinda, tanidik gelen hic bir sey de yok... kimin fikriydi buraya gelmek ya?

    erkeklerin disari cikarilmasi avludan, büyük tahta kapilarin kapatilmasi. kadinlardan yasli olanlardan birinin acmasi babaannemin beyaz carsafa sarili yüzünü yavas yavas... o saniyenin hic bitmemesi, hic unutulmamasi da...

    ailedeki tek sarisin, yesil gözlü hatun... ölüm bile alamamis henüz sari saclarini... yesil gözler kapali ama. ölüme boyun egmisliginin göstergesi olarak belki de...

    agitlar, dualar, bagiris, cagiris, helallik isteyenler... en cok da gözyasi ama o günden hatirda kalan... tuzlu...

    "hadi kizim. gel yavasca dokun babaannene. helalles..."

    15 yasindayim... ve haci teyzelerden biri beni ölü babaannem ile helallesmem icin ona dogru götürüyor, elimden tutmus...

    o anda benim aklimdaki tek sey ise; korku...
    ölümden... ölüden... babaannemden...
    8 yasina kadar haftasonlari koynunda yattigim kadindan.
    üzerimde annemden daha cok emegi olan insandan...
    korku... sadece...

    _________________________

    25 yasindayim...
    hayattaki tek derdim, bunca yildir uzattigim okulun bitmesi...
    hayat rengarenk... her telden calar...

    bu kez belden asagi vurmuyor ölüm, aniden, durduk yere gelerek. yillardir ensende hissediyorsun soguklugunu ama yine de o pazar ögleden sonrasi hastaneden ayrilirken aklindan gecmeyen bir ihtimal...

    "hadi hadi git artik eve, yarin görüsürüz."

    "tamam, ben yarin okuldan sonra ugrarim, aksama kadar kalirim yaninda yine."

    yarin okula gitmeyeceksin oysa. yarin onu görmeye de gelemeyeceksin. yarin aksama kadar kalamayacaksin da yaninda. yarin diye bir sey hic olmayacak ki artik...

    aradan 10 yil gecmis. cep telefonlari yayginlasmis artik. herkeste var. gerekli ya da gereksiz...

    "anne dayim ariyor."

    "hayirdir insallah?!"

    günü yirtan ciglik anneden cikiyor bu kez. sasiriyorum, bu kadar minik bir kadindan, bu kadar gür bir sesin nasil cikabildigine...
    yigiliyor annem yere, elindeki telefonu kapatmadiginin farkinda bile olmadan...

    sormaya gerek yok hic bir seyi, bir kez daha dillendirip, daha da gercek yapmaya ya da...

    "teyze... anneannem..." tamamlamaya gerek yok cümleyi bu kez...

    apar topar gidilen hastane odasini ana baba gününe dönmüs bulmak bu kez. nerden haber aldilar da, bu kadar cabuk geldiler?

    yatakta yatiyor anneannem... aynen bir kac saat önce biraktigimiz odada, bir kac saat önce biraktigimiz gibi...

    eski korkular üsüsüyor aklima, 10 yil öncesinin korkulari. ne yapmali su anda? gidip kösede sessiz sedasiz durmali mi, annesinin üstüne kapanmis annemi ve teyzemi kaldirmali mi, dayima sarilmali mi?... hangisi?...

    usul usul yataga yaklasiyorum, odanin kalabalikligina ragmen kimseyi rahatsiz etmeden, ayaklarim ezberlemis basacagi yeri, son bir aydir sürekli orada olmasinin getirdigi aliskanlikla.

    korku yok bu kez... ne ölüden,ne de ölümden... tuhaf bir his sadece, ne oldugunu hic bilmedigim ve anlam da veremedigim...

    yavasca uzatiyorum, hafifce titreyen elimi. yataktaki, nefes almamasi disinda, son derece normal görünen kadina dogru... son derece normal görünen, son derece ayni...

    sicacik daha eli, her gün tuttugum, her gün öptügüm, yanagima dayadigim...

    "sen doktor olacak kizdin ama..." aklima gelen ilk cümlesi...

    ve basliyor yine tuzlu gözyaslari doldurmaya o anin tümünü...

    ertesi gün, bu kez bir caminin ölü yikama yerindeyiz cümbür cemaat. upuzun tas bir masa ve masanin üstünde anneannem, üzerinde sadece beyaz bir carsaf serilmis...

    yasli kadin gelip, suyu acana kadar hepimiz öylece izliyoruz donan sahneyi... erkekler disari yine... sonuna dogru gelip helallik alacaklar sadece... kadinlar masanin basina.

    "yarin bize bir sey oldugu zaman, siz yapacaksiniz yavrum bunlari. onun icin iyi izleyin."

    korku yok hala, tuhaf bir his sadece... ne oldugunu bilmedigim...

    nefes almamasi disinda hala canli gibi. ve 12 saati gecmesine ragmen, tuhaf bir sekilde hala sicak...

    benim bahtima düsen ayaklari oluyor. minicik, bembeyaz ayaklari... sismisler ama artik, yatakta yatmaktan.

    suyu uzatiyor kadin bana.

    "dua oku kizim." diyor. benim dua bilmedigimden haberi yok ki...

    bir yandan parmaklarini tek tek yikiyorum, bir yandan da türkce olarak tesekkür ediyorum icimden, benim icin yaptiklari icin... her sey icin...
    20 ...
  6. 10.
  7. beni "ölü yıkatacaklar sana" diyerek korkutarak, babamın imam hatip'e yollamasına engel olmak için zekice bir hareketle karşı çıkmam gerektiğini kafam sokan annem.... hayatta en korktuğumdu hep aileden birinci dereceden birini kaybedip onun acısına dayanamayacağım için benim de ölebileceğimi düşünüyordum.
    ama oldu, hem aileden hem birinci dereceden hem de en birinci olan gitti...gitti...gitti diyebilirsiniz yalnızca, yok diyemezsiniz.
    istediği oydu ki doğduğu yerde gömülmek, 2 evlilik geçirmiş ikisinde de gelinlik giymemiş kadın, 2+4 evlat sahibi... ne çok yıkanırdı.. hayatımda bir kere bile ter koktuğunu duymamıştım...
    baba evinde biçildi gelinliği, olup olacak yanında götürebileceği 3-5 metre gelinliği...
    ve yıkayan teyze "gençler öğrenmiyor artık, beni yıkayacak kimse kalmayacak ondan korkuyorum" diyerek, koca şehirlerde böyle bir derdin olmadığını bilmeden endişeliydi ama haklıydı, küçük yerde bu işler böyle idi.
    sanki cenaze değil de dünyanın en güzel varlığını yıkar gibi muamele yapıyordu. her tas suda güzelleşen, prensesleşen annemi yıkarkenki sevgisi, övgüsü, özeni, şevkati, sanki dünyanın en zevkli işini yapıyordu... dört kızın aynı anda anneyi yıkaması, sen neden öylece duruyorsun neden her zamanki gibi "sırtımı iyice ov" demiyorsun...yıkanan hazırlanan gelin giydirilip oğullarına teslim edildi, bu kadar büyük haykırış hiç kimse duymamıştır emin olun..
    ne gelinlik giymiş ne de düğün konvoyu hiç olmamış prenses, kendi cemaatinin cuma cemaatiyle karışmasıyla büyüdü büyüdü, baba evinden son çıkışı, her düğünde mezarlığa kadar gidip geri döner oranın konvoyları, senin konvoyun dönmedi, döndü ama seni getirmedi..
    6 ...
  8. 9.
  9. insan o satırların üstüne ne diyebilir ki.
    söylenecek her şey, yazar kardeşimizin tertemiz yüreğinden ve çelik gibi sağlam aklından tertemiz bir kaynaktan, insana insan olduğunu anımsatan bir berraklıkla, gönül çeşmemize, oradanda tüm varlığımıza söylenmiş zaten.
    rahmet pınarlarından yıkanacak ve asla acı, ızdırap, karanlık görmeyecek diye umulan tüm kanatlı annelerin tertemiz ellerinden öpüyorum.
    unutmayalım annelik, sadece bu dünyada kanatsız yaşanan bir meleklik halidir.
    o son yolculuk, tüm anneler için gerçeğine bürünme ve evlatlarını sabırla ve umutla bekleme ve yerlerini sıcacık yanıbaşında hazırlama yolculuğudur.
    kaybedilmiş olan bir şey yoktur aslında ama annelerin boşluğu, yokluğu telafisi olmayan bir boşluk ve yokluktur bilirim.
    dünyayı değil, tüm cenneti ayakları altına serseniz sevecen ruhlu evladın, annem der başka bir şey demez.
    çok acıdır anneyi görememek, hissedememek, koklayamamak bilirim.
    ama şunu da bilirim ki annneler, evlatlarını asla yalnız bırakmazlar.
    onlar aslında bedenlerini kaybettiğimiz ama sevgilerini ve ilgilerini ne yaparsak yapalım asla bizden esirgemeyen ölümsüz canlardır.
    her ölüm, ölüm değildir bu anlamda.
    bu anlamda evlada düşen bir vazife vardır.
    annesini, yaşatmak ve yaşamak.
    kendini ihmal etemyen, aksine annesinin yerine de sarıp sarmalayan bir şefkatle, annenin hatırasına ve önü alınmaz varlığına sarılmaktır.
    1 ...
  10. 8.
  11. en zor, en korkunç, en mangal gibi yürek isteyen iştir.
    0 ...
  12. 7.
  13. 6.
  14. Halk eğitim merkezlerinde kursunun verildiğini duyduğum anda epey şaşırdığım eylem.
    2 ...
  15. 5.
  16. her baba yiğidin harcı olmayan şey.
    3 ...
  17. 4.
  18. zordur.

    bu tanımı sadece yukarıda okuduklarımın bir an için kanımı dondurduğunu sizlerle paylaşabilmek için yazdım.
    2 ...
  19. 3.
  20. bir insanın ömründe yapabileceği en büyük çılgınlık,
    edindiği en ürpertici tecrübedir.

    kozlu gasilhanesi' nin kapısında beklerken daha başlar kalbi bir telaş almaya.
    Ard arda cenazeler gelmektedir.
    Yaşlıya yakıştırıyor insan ölümü de,
    18 yaşında bir kız geldi mi beyazlar içinde,
    işte o an anlıyor insan.
    ölümü işte o an anlıyor.

    Gasilhanenin kapısından içeri girerken "ölüden değil diriden korkacaksın hocam" diye aymazlığa vurur insan da,
    soğuk, ıslak bir mermerin üzerinde yatan yaşıtın bir genç kızı gördüğünde,
    işte o an anlıyor insan.
    ölümü işte o an anlıyor.

    bir pamuğa biraz aseton damlatıp,
    bir çift soğuk, buz kesmiş eli alırken avuçlarına,
    silerken 18 yaşında bir kızın kırmızı ojelerini,
    kendinden bir şeyler buluyor ya insan hani yanıbaşındaki cesette,
    işte o an hissediyor ölümün gerçekten onu da vuracağını.

    gözkapaklarına dokunmalı bir ölünün.
    Bir ölünün gözkapaklarına dokunmamış insan,
    ölümü anlayamaz.

    bir ölüyü yıkarken hissettiğin en asil duygu,
    merhamettir.
    gencecik yaşta ölmüş bir kız.
    Henüz sevdiği adamla evlenmemiş,
    çocukları olmamış.
    henüz istediği bölümü kazandığını öğrenememiş,
    Yeni aldığı elbiseyi giyememiş bir genç kız.

    Son damla akıp giderken ayak parmaklarının ucundan,
    hiç tanımadığınız bir insanın umutlarına ağlarsınız.
    hiç çekilemeyeceği fotoğraflara ağlarsınız.
    Onu seven insanların yerine,
    son kez bakarsınız gözkapaklarına.

    ve beyaz bir bez parçasına sarıverirsiniz kayıp giden bir hayatı.

    ve seslenirsiniz kapıdan.

    - yakınları gelip alabilir.
    77 ...
  21. 2.
  22. dinimizin gereği olan, ölen kişiye yapılan son görevdir. acı ama gerçektir.
    1 ...
  23. 1.
  24. gasil olarak da bilinen, gasal adı verilen din görevlileri tarafından gerçekleştirilen, öncelikle ılık suyla rahmetlinin durulanmasıyla başlayan ardındandan da, sabunlanıp, yeniden yıkanıp, tamamiyle kurulanıp, gerekli görülen yerlerine pamuk tıkanıp kefenlenmesiyle son bulan, kimseye tavsiye edilmese de, yine de tecrübe ve de, ''insanların öldükten sonra en azından gömülene kadar hangi işlemlerden geçtiğini'' görmek adına görülmesi gereken acı, elemli ama yapılması gereken eylem...
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük