çınar ağacının vasiyeti

entry1 galeri0
    ?.
  1. Emirgân'da yağmur yağıyordu. Zıplayarak düşen damlalar altında, denizin yüzü çiçek bozuğuna dönmüştü. Kirli bir uzaklıkta siyah bir gemi gidiyordu.
    Sabah ezanı okunalı bir hayli olmuştu. Kahveler açılmaya başlamıştı. Bir adam başının üstündeki tablayı çuvalla örtmüş simit götürüyordu. Kenarda bir taksi durmuştu, şoför çay içiyordu.
    ***
    Anaç çınar, geniş kollarının ihtişamı içinde düşünüyordu. ilk gençliği Sultan Aziz zamanına rastlamıştı. Girit isyanı'nı iyi hatırlıyordu. Galiba bir de Eflâk-Boğdan gibi bir mesele vardı. Balkanlar kaynıyordu. Bulgarlar imparatorluğa kafa tutuyorlardı.
    ***
    Çınar ağacı, siyasetle pek ilgilenmezdi. Sıkıldıkça balıkçılarla ahbaplık ederdi.
    Ve balıkçılar dert yanarlardı:
    - Geçinemiyoruz.
    ***
    Beşinci Murat'ın padişahlığı kaç ay sürmüştü? Şimdi pek çıkaramıyordu. Kulağında bazı tabanca sesleri kalmıştı. Biri, Vekiller Meclisi'ni mi basmıştı ne yapmıştı? Sonra Padişah da sinirlenip, kendini havuza atmaya kalkmıştı.
    Bir imparatorun, intihar için havuzu seçmesini akla uygun görmeyenler, zavallıyı kolundan tutup saraylardan birine hapsetmişlerdi.
    Beşinci Murat zamanında da balıkçılar aynı şeyi söylerlerdi:
    - Geçinemiyoruz.
    ***
    Abdülhamid başka türlü bir adamdı. Birinci Meşrutiyet'i ilan etmişti de; üfürükten nice nice kişiler, "Hürriyet geldi" diye kahraman olmaya heveslenmişlerdi.
    ***
    Çınar ağacı, 93 bozgununu hatırlıyordu. Rumeli'den ne kadar çok göçmen gelmişti.
    O tarihlerde en çok Ali Suavi'yi sevmişti çınar. Ali Suavi, bir defa âşık olmasını bilen insandı. Üstelik büyük şövalyeydi de. Kafası kızmış, sarayı basmaya gitmişti. Bir tokatta ölmemeliydi biçare. Hiç değilse idam edilmeliydi. Ha, sahi bir de bomba patlamıştı cuma selamlığında.
    Balıkçılar aldırmazlardı bu işlere; sadece içlerini çekerler, kafalarını kaşırlar:
    - Geçinemiyoruz, derlerdi.
    ***
    ikinci Meşrutiyet'te de geçinemedi balıkçılar. O devirde ittihatçılar, bir hayli geçinebildiler. Fakat balıkçılar, ittihatçı değillerdi; ittihatçılar da balıkçı olmadıkları için, birbirlerinin durumunu pek anlayamadılar.
    ***
    Sonra gene tabanca sesleri. Cinayetler, tehditler, afurlar tafurlar. Sokaklara uğrayan yobazlar...
    Mehmed Reşad enayinin biriydi. Fakat enayi olmayanlar kadar zararı, dokunmamıştı kimseye. Trablusgarp, Balkan Savaşı, Dünya Savaşı... Ve Babıâli baskını ve tabanca sesleri...
    Balıkçılar, aslında çok kızarlardı bu olup bitenlere. Çünkü büsbütün geçinemez olmuşlardı.
    ***
    Emirgân'da yağmur yağıyordu. Çınar ağacı düşünüyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse balıkçılar, Cumhuriyet'te de daha geniş bir kazanca kavuşmamışlardı. Arada sırada marşlara kulak kabartırlar, fakat kendi aralarında dert yanmaya devam ederlerdi:
    - Geçinemiyoruz.
    ***
    Çınar ağacının anlayamadığı bir mesele vardı. Bütün bu gürültüler patırtılar ne içindi; mademki balıkçılar geçinemiyorlardı?
    ***
    Ağaç, her sabah işe giden daktilo kıza el salladı:
    - Nasılsın, iyi misin?
    Kız:
    - Ah çınar dede, ayda dört yüz lirayla geçinemiyoruz, dedi.
    ***
    Şoför çayını içmişti. En azından iki yüz kilometre direksiyon sallayacaktı. Gaza basarken, çınara doğru bir tükürük attı. Sormaya lüzum yoktu. Tükürüğünden geçinemediği belliydi. Emekli ihsan Efendi de geçinemiyordu. Memur Nuri Bey de geçinemiyordu.
    Çınar ağacı, eskiden sadece balıkçıların geçinemediğini zannederdi. Oysa şimdi bakıyordu da, kimse geçinemiyordu.
    ***
    Güngörmüş ihtiyar çınar, yağmurun altında hatıralarla yüklü dallarıyla hafifçe gerinerek:
    - Şükür ki vasiyetimde yazdım, dedi.
    Ve gülümseyerek içinden vasiyetini tekrarladı:
    - Öldükten sonra kütüğümü büyük görerek, sakın devlet işlerine karıştırmayınız

    çetin altan
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük