incir ağacına çıkmak en büyük zevkimdi. ya bir de ordan gelen geçene fırla5ttığım çitlembik taneleri can yakmış mıdır merak ediyorum. lan yoksa ben o çitlembik tanelerinin cezasını mı çekiyorum şimdilerde sözlük.
çocukken abla lannoldu tarafından baya bi işkenceye maruz kaldığımdan aklımda da bununla ilgili bir detay kalmış. ilginç değil, kader!
efendim çocuğuz o zamanlar, hatta baya bi çocuğuz 3-4 yaşında falan olmalıyım hatırlamıyorum* ama o civar olmalı, çünkü daha yeni 3 tekerlekli bisiklet alınmış bana. abla lannoldu da kıskanç, fesat, pislik... ıyyy! hiç çekemez beni adi şey ya... çocukluğumu bitirdi!!! neyse ben bisiklete binip pedal çevirmeye çalışıyorum bu da peşimde "bi kere de ben biniyim" falan modunda. vermedim, o da "tamam" dedi, " seni ittiriyim arkadan o zaman?"...
işte bu soru sözlük, hafızama kazınan bu soru, "arkadan ittireyim?"... hala çınlar kulaklarımda... hayır zaten laf bi kere güven vermiyo?! nedir arkadan ittireyim yahu? ittirme? niye ittiriyosun? şimdi olsa "ittirme arkamdan" derim zaten ama o zaman küçüğüm ya basmıyo aklım... "tamam" dedim.
o da beni ittirmeye başladı... ittirdi, ittirdi, ittirdi... taa ki ben önümdeki kocaman taşı görene kadar... o da taşı görmüş olacak ki bıraktı ittirmeyi, ben de duramadım tabi, taşa çarptım. bayılmışım...
balkonda anneanne ile otururken aşağıdan mısırcının "haşlak mısırrr" diye bağırması, benim anneanneme bakışım, onun da her seferinde dayanamayıp "mısırcııı" diye seslenmesi...
*ellerimi yıkadığımda, lavaboya akan kurşun kalem kiri
*bulduğum her kuytu köşeye saklanıp, peygamber olduğumu sandığım için, allah'tan bir işaret beklemem
*defterimin ne kadar düzgün kullansam da hep kıvrılan uçları
küçükken kendi kendime bir oyun kurmuştum bir anı aklıma kaydedip acaba onu tekrar hatırladığımda ne kadar zaman geçmiş olacak ve bu zaman bana hızlı mı yavaş mı gelecek diye. şimdi aklımda tuttuğum o görüntüyü hala hatırlıyorum ve anladım ki zaman çok çabuk geçiyor.
anneannenin istanbula gelmesi. onu karşılamak için merdivenleri üçer beşer inerken kafa üstü düşmek. alnımda hala izini taşıdığım bir yaraya sahip olmak.
sapanı sonuna kadar sündürüp kuşu isabetlerken, kuşun daldan dala aralıklı zaman dilimleriyle atlaması, akabinde gergin kalmaya dayanamayan lastiğin bir anda sapandan çözülüp suratıma kırbaç gibi çarpması çocuklugumdan bu yana aklımda kalan ince bir detaydır.
eve gelen misafir teyzelerin beni sevme zorunluluğu. hani hiç sevmese de, asla tatlı ve sevimli bir çocuk olduğumu düşünmese de annemle olan ilişkilerini ilerletecek ya, sevmek zorundalardı o yüzden beni. onların o ikiyüzlü bakışlarından hep nefret ederdim, belki de fazla kötümser bir çocuktum.