ben atari oynardım yaz tatillerinde, gündüz dışarı çıkamazdık çünkü. bütün gün süper maryo(!), 80 tank, dr. maryo, duck hunt oynardım. şimdi süpersonik pc var evde hiç oyun neyin oynamıyorum. tetrisle de çok cebelleştim bir zamanlar.
sokaktaysa oyunun binbir türlüsü. bizim burası o zamanlar çayır idi çimen idi üstelik. inşaatlar yapılırdı onların temellerinden çıkan topraklar devasa yığınlar oluştururdu bunların arasında savaşçılık oynardık. terör haberleriyle büyümemizden midir nedir?
kulübe yapardık, bazen kablo borularından birbirimize kağıttan oklar atardık. futbolcu resmi biriktirirdik, bunun için bir koca paket sakız almışlığım bile vardır. top oynardık ama ben pek oynayamazdım hem gözlerim bozuk hem de yok allah vermemiş yetenek.
yap bozlarım vardı. sürüsüne bereket. kediler köpekler hatta inekler ve civcivler dahi. ara sıra tospağa bulursak ganimet gibi sevinirdik. kirpiyi hep uzaktan sevdik. iki sefer yılan öldürdüm. bütün gün elimde gezdirmiştim ben öldürdüm diye.
bisiklete binmeyi ise kim sevmezdi, bana küçükken kırmızı bir bisiklet almışlardı, hatırlarım okula başlayınca o bisiklete binmemek için ne üzmüştüm bizimkileri. erkekler kırmızıya biner mi hiç?
5 gözlü peynir zeytin v.s koymak için yapılan kabın içine çeşitli yiyecekler sakızlar koymak , daha sonra tekli koltuğa geçip kendini denizin ortasında hayal etmek. ayak yere değdiğinde öleceğini düşünmek ve dolayısıyla diğer koltuklara zıplayarak hareket etmek. elindeki yemeği hemen bitirmemek , zira denizin ortasında sahip olduğun tüm yemekler o an elindekilerden ibaret.
bir de kumdan kale v.s yapmak. ne çok severdik yeni bir bina inşaa edilmesini kumumuz olacaktı , tabii o zaman safsın çok boyutlu düşünemiyorsun...
evdeki halıyı futbol sahası yapıp sandalyeyle halıdaki çizgiye orantılı şekilde kale kurup bilyeyle turnuva yapmak. maç sonuçlarını deftere büyük bi özenle yazmak dakka falan tutarak.
-Günde 4-5 kere çift kale maç yapmak şimdi bir halısaha maçından sonra iki gün yatıyorum :D
-Balkona çıkıp aşağıdakilere soğan patetes fırlatmak *
-Aşağıdakilere tükürmek *
-Su tabancalarıyla meydan savaşı vs. vs.
evdeki minderlerden kendime kale yapardım, sonra annem meyve soyar verirdi bende içinde oturur yerdim, birde rahmetli dedem beni sürekli tren istasyonuna tren seyretmeye götürürdü, biliyorum çok ilginç bir durum aslında ama hep hoşuma gitmiştir, belkide şuan graffiti yapıyor olmam o zamandan gelen bir duygu birikimi diyebilirim.
balona su doldurup balkondan atmak.
karıncaları canlı halde alıp küçük bir kutunun içine koyup içini tükürükle doldurup deepfrize atmak. sabah kalkınca bu kutuyu alarak tükürüklerin oluşturduğu hava kabarcıklarını patlatmak.
bulaşık deterjanı ve suyu çay bardağının için koyup mandalı içine daldırarak buna üfleme suretiyle kabarcık çıkarmak. evin içinde olmazdı tabi balkonda anca.
kayısı, dut ve erik ağacı olan bahçelere dadanıp o muhteşem meyveleri ağacından yemek. ve ağaçtan inerken kıyameti koparmak. yükseklik korkum meyveyi yiyip tam ineceğim sırada nüksederdi. benimle beraber sallanan dallarına kadar çıkmış olunduğu inerken anlaşılır netekim.
sabah göz açılır açılmaz, dışarı çıkılıp sitenin diğer çocuklarıyla top oynanırdı.
yarım saat kadar bi öğle yemeği arası verilir, yemekler yenilirdi. yemekten sonra ? tabiki tekrar top oynamaya devam.
ara sıra "aaaaaaaaaneeeeeeeeeeeeee" şeklinde böğrülüp sallanan sepetteki su içilir. üst baş el yüz bi güzel simsiyah edilirdi. tey gidi çocukluk...
o tatlı çocuğu hayattaki en önemli şeylermiş gibi oyalayan eylemler, olgulardır. örnek verecek olursak;
vücutta açılan bir çok yaradan mütevellit oluşan yara kabuklarını tırnağın kenarıylan yolup durmak.
balkondan, geçenlere laf ta dahil bir çok şey atmak (#8891834).
cetvellerden, kartonlardan odanın bilimum yerelerine araba yolu yapıp oyuncak arabalardan trafik yaratmak*.
alaturka tuvalete gidip saatlerrrrce önündeki maşrapadaki suyla oynamak, sonuç olarak dizlerini hissetmemek.