sazlar asılı duvarlarda, gitarlar dikilmiş vitrinlere.
sık sık dilenciler uğruyor, boyacı çocuklar kapıdan kovalanıyor bir çok kez.
erdener abi bir bağlama almış eline dükkan sahibi ile laflıyor öylesine. laflara notalar karışıyor, bir arkadaş inceden bir türkü giriyor bam telinden.
derken 6-7 yaşlarında bir çocuk.
saçları güneş sarısı.
gözleri ela, yüzü hiç gözümün önünden gitmiyor.
suratı kirlice, omzunda boya tahtası boyu kadar.
içeri seğreltiyor yavaşça.
"abi bo...." diyecek oluyor.
dükkan sahibi arkadaş gün içinde defalarca yaptığı gibi lafı ağzına tıkıveriyor çocuğun.
"hadi canım, yok güzelim, hadi dışarı hadeee..."
ve o kirli ve mağrur surat asılıyor bir anda.
kanına dokunuyor kovalanmak.
bir an düşünüyor ve bir elini yukarı doğru savurup yıllar sonra bile dünmüş gibi hatırladığım bir tonlamayla :
"sazlar kaç para!!...allah allaaaaaah.." diyiveriyor.
biz bağlama yutmuş gibi kalıveriyoruz.
o arkasını dönüp gidiyor. olanca gururu ve adamlığıyla.
sazların fiyatını sormaya gelmişti o!
ayakkabını boyamaya değil ki!
biz 3 çift göt olarak kalıyoruz ve ne zaman tekrar bir araya gelsek bu olayı hatırlayıp kaldığımız yerden, yani göt olarak, devam ediyoruz hayata.
şaşkınlığımı üzerimden attıktan hemen sonra dükkanın bulunduğu hanı bir çırpıda dolaşıyorum onu bulmak için.
ayakkabımı boyatacağım, ona bağlama hediye edeceğim, gel kardeşim ol diyeceğim.
yine akraba ortamı, yine bol muhabbet eğlence olayları filan bizim 4 yaşındaki kuzen nihal ve dede başlarlar evlilik hakkında konusmaya:
(rapsodik: r, kuzen nihal:k, dede: d )
d: nihal sen ne zaman evleneceksin?
k: büyüyünce (?)
r: ne büyümesi kız kocaman kız oldun artık! *
k: evet ben büyüdüm evlenicem (!)*
r: * peki kimle evlenicen ablacım var mı biri düşündüğün?
k: böyle mavi gözlü, uzun boylu, şeyy behlül...
r:?
k:behlüüüll...
r: *
anlar ki kuzen aşk- ı memnuda oynayan dizi karakteri behlül'e yani bizim sarışın güzeli kıvanç tatlıtuğ'a abayı yakmış. ne diyeyim kuzen allah kavuştursun. *
x:adın ne senin onu da söyle.
y:anneme sor.
x:niye sen bilmiyo musun adını?
y:biliyorum ama ya annem söyledim diye kızarsa bana.
x:yok canım niye kızsın ki?
y:ya kaçırırsan beni?
w:esra ceyhan falan izliyosun dimi sen. ah yavrum ah.
minik 4 yaşında. parka gitmek istedi. gittik.
ben: hadi gidelim eve. yeter bence bu kadar.
atakan: ama çok eğleniyoruuuum. hadi bi daha tut beni, tutabiliyo musun bakalım.
parktan geldikten sonra,
atakan: allah senden razı olsun beni parka götürdüğün için. *
oturuyorum. telefon uzak. minik de karşımda.
ben: atakan şurda masanın üstünde telefonum var bak. getirsene onu bana. *
akşam,
a: çok şıkıştım tuvaletin lambasını açsanaa.
b: annene söyle kalkamam şimdi.
a: ben senin her istediğini yapıyorum amaaaa.
b: annen açar şimdi.
a: hadi yaaa! altıma şışçam şimdiii!
küçük kardeşim *1 haftadır sinüzitle cebelleşmektedir ve doktor ilaçlar etki etmeyince * iğne yaptırın der. fakat iğne acılı bir yol olduğundan damar yolundan serumla verilmektedir. neyse aradan 3 gün geçer ve bugün:
ben: aşkımm, istersen seni bugün ben götüreyim hastaneye, anne gelmesin olur mu,nasılsa acımıyor. ben beklerim seninle.
kardş: yaaa hayır annemde gelsin
ben: niye ki ama... bak ikimiz gidelim onun evde işleri vardır. olur mu?
kardş: hmmm.. * ama sen kaç gram yapılacağını bilmiyosunki
ben: * olum sen gramı nerden biliyosun...
kardş: hastanedeeeenn *
6 yaşındaki kuzen x, 12 yaşındaki kuzen y, ben de izleyici. *
televizyonda don kişot ile ilgili bir haber duyan y abiliğini gösterir:
y: cervantes' in yazdığı don kişot batı edebiyatının ilk romanıdır.
x: derste mi öğrendin bunu?
y: evet.
x: hangi derste?
y: türkçe.
x: niye? don kişot türk müymüş?
tfq: iptal. *
Mercancan ücretli öğretmenlik yapmaktadır. Öğretmenlik yaptığı sınıf ilkokul dördüncü sınıftır ve öğrencileri de 9-10 yaşlarındadırlar. Adı Alparslan olan öğrenci, bir matematik probleminin çözümü için tahtaya kalkmak amacı ile parmak kaldıran öğrencilerin arasından kendisini seçmediği için Mercancan'a surat asmaya, hafiften de ağlamaya başlamıştır. Durumu farkeden Mercancan ile Alparslan arasında geçen diyalog şöyledir.
Mercancan: Alparslan ne oldu oğlum, neden surat astın, diğer problemde de sen kalkarsın tahtaya, hem ben senin bunu çözebileceğini biliyorum zaten.
Alparslan: (omuzlarını silkip suratını daha da asarak) Ben size küstüm!
Mercancan bir sürü dil döker, ikna edemez. Devam eden diyalog;
- Oğlum ağlamasana!
- Ben size küstüm, konuşmuyorum!
- Oğlum delirdin mi sen, öğretmene hiç küsülür mü?
+abla ben nasıl doğmuşum.
-leylekler getirmiş. *+ama annem konuşurken duydum 4 kilo doğmuşum ve doğduğumda annemin elleri mosmor olmuş.
+*. git anana sor o zaman.
-o da git herasmus ablana sor o daha iyi bilir nasıl olsa üniversitesi mezunu ya her bi boku biliyordur dedi. *
-ee kem küm. sen de üniversitesite oku o zman öğrenirsin.
+ yuh be koskoca kız olmuşsun. çocuk nasıl doğuyo bilmiyorsun. karnından çıkıyor karnından. hatta aşağıdanda onu söyleyeme. *
ç:ablaaaaaaa o suratındaki ne (yüzündeki beni göstererek)
a:ben ablacım
ç:hayır ya seni demiyorum yüzündeki şey
a:tamam işte ben ablacım
ç:yaaa ne o?niye söylemiyosunn ?
a:oofff!!!!!
baba:oglum bugun ogretmenin aradı okulun kapısını tekmeyle acıyormussun
cocuk:baba valla yalan soluyor hic kapı ayakla acılırmı
cocuk:ben kapıyı ayagımla acmadım bir kac defa ayagımla kapadım
baba:!!!
çok güzel bir pantolonum vardı. küçüklükten kalma. hiç giyememiştim. komşumuzun 4-5 yaşlarındaki kızı ceyda ya vereyim dedim.
b: ben
c: ceyda
b: ceydacım bak bu pantolon benim küçüklüğümden kalma. hiç giyemedim. denemek ister misin?
(ceyda pantolonu alır, odaya gider, pantolonu giymiştir ve asık bir suratla salona gelir.)
b: beğendiysen sende kalabilir ceydacım.
c: olmaz bu beni çok şişman gösterdi.
b: :O
çok sevgili yeğeni oyalama görevi mistletoe'ya verilmiştir. mistletoe'nun yeğeni de her küçük çocuk gibi motosiklete ilgi duymaktadır. mistletoe'nun bir arkadaşının da motosikleti vardır ve küçük yeğenin gözleri önünde durmaktadır.
yeğen: ben motosiklete pincem!
mistletoe: aa düşersin bak olmaz
yeğen: yaaa!
arkadaşa el işareti yapılır, motosikletin çocuk oyalama emellerine alet olacağı bildirilir ve yeğen motorsiklete bindirilir. tabi motorsiklet durduğu yerde durmaktadır. çalışan tek şey, yeğenin hayal gücüdür.
yeğen: vınn vınn buuvvvv!! bak işte şurdan ışınlar çıkıyo, bak buraya basınca uçuyosun. burda lazer var böyle..
mistletoe: aa ne de güzelmiş.
yeğen: anneee!! acıktım yaaa!
annesi: mistletoe, oyalayıver şunu biraz daha yemek birazdan hazır.
mistletoe mesajı almıştır.
mistletoe: aa bak hani nerden çıkıyodu ışınlar? göstersene bana?
yeğen: ışın mı çıkıyo? nerden çıkıyo?
mistletoe: ee.. evet. çok güzel.
dikkati dağılan yeğen hayal gücü ürünlerini bir anda tuzla buz etmiştir. tabi sonra mistletoe ışın mevzusu için kendi hayal gücünü harekete geçirmek için çabalamıştır. meğer bizden geçmiş..
5 yaşındaki zeynep babaannesini hiç sevmemektedir zira babaannesi onun zıplamasına, oynamasına ve en önemlisi dans etmesine kızmaktadır. babaannesi ise iki haftadır evinde tadilat olduğu için zeyneplerin evinde kalmaktadır. zeynep bayram öncesi babaannesinin de bulunduğu odada oyun oynarken birden konuşmaya başlar:
z-keşke bayram hemencecik gelse
b-niye kızım?
z-bayram gelecek, çok para toplayacağım, sonra senin evine yeni eşyalar alacağım babaanneciğim, sen de evine gidebileceksin.
b-ay kızım nasıl da düşünürmüş beni, canım benim
diyaloga şahit olan anne, zeynep'i yanına çağırır ve sorar:
a-çok mu seviyorsun artık babaanneyi
z-ı ıh, kızıyo bana, sevmiyorum hala
a-ama bayram harçlıklarınla onun evine eşya alacakmışsın hediye
z-evine gitsin bana kızamasın diye
(zeynep'in babaannesiyle konuşurken ve eşya alacağını söylerken kullandığı şirin ses tonu ise kendini korkulur bir canlı kılmıştır, biraz daha büyüsün pek tehlikeli olacak)
kuzen iyice öğütlenmiştir. 1' den 10' a kadar saymayı öğrettikten sonra, içeri gidilecek ve herkese * bakın ben ne öğrettim şeklinde hüner sergilenecektir.
kuzenin saymayı iyice öğrendiğinden emin olunduktan sonra gururla kapıdan girilir ve rezalet başlar:
(rapsodik: r kuzen: k)
r: hadi kuzen 1' den 10'a kadar say bakalım, aynen sana öğrettiğim gibi.* k: 1 2 3 4 7 9 32 90 75... * akraba ahalisi: oo pek güzel öğretmişsn maşallah.
ve kahkahalar kopar, rapsodik utancından kıpkırmızı olmuştur, kuzen bir yanlış yaptığının farkındadır ancak yanlışın ne olduğunu anlamamıştır. masum masum bakar rapsodik ablaya, abla kıyamaz öper. olay kapanır. ancak gülüşmeler devam eder...
ahh kuzen ahh *
baba:öp bakalm babacım amcaların ellerini
küçük kız:tamam baba
amcalar:ay şuna bak büyümüşte elimizi öpüyo ömrün çok olsun
baba:kızım cabbar amcanın elini niye öpmedin?
küçük kız:onun eli çok kıllı ama.
cabbar amca:!!!*?(bacaksız piç)
eve iki tane japon balığı alınmıştır, biri sekiz diğeri onbeş yaşında olan iki kardeş balıklara isim düşünür, anneleri de yanlarında.
abla: benimki şu bak. adı bıdıbıdı tamam buldum. seninki nolsun?
kardeş: ben de buldum. benimkinin adı piç olsun.*
anne: oğlum nerden duydun? piç diye balık adı mı olur hiç?
kardeş: bizim sınıfta bi çocuk hep diğerine piç diyo ama?
...
eniştem halam ve Simay arabada yolculuk yaparlarken eniştemi bi araba sollamıştır ve adamda o sinirle yanında herşeyi kaydeden bi velet olduğunu unutup pezeveng diye bağırmıştır.
simay yol boyunca pezeveng diye tekrarlayıp hafızaya kaydeder ve halam bunu fark ettiğinde onun pezeveng değil PEKMEZ EKMEK olduğunu konusunda ısrar eder.
Akşam babam halamlara maç izlemeye gitmiştir ve hakem golü saymayınca babam sinirle pezeveng der ve Simayın tepkisi...
-Dayıı pezeveng değil yanlış söylüyosun Pekmez Ekmek OOOO!!!
üniversteli genç yeni yaptığı manitayla yürüyerek okula gitmektedir veledleri taşıyan servis yoldan geçerken camdan sarkan en p.ç veled:
-abi hadi götürüyon iyisin...