ilkokul yaşlarındaydım..balkonda su dolu yoğurt kabı ile beklemekteyken gelen 2 kız çocuğunun üzerine su dökmüştüm. hala kızların çığlıkları aklıma geldikçe gülerim.
Şerefsizlik mi bilmem ama kuzenimle birlikte bir arkadaşı biz uzaydan bir görev için dünya'ya gönderilen uzaylılarız diye kandırmıştık. görevimiz ise karşı evde oturan kötü robot çocuğu imha etmek idi. arkadaş da ben de size katılabilir miyim falan demişti, katılman için öncelikle uzaylı olman gerekir deyip geri çevirmiştik. Ne günlerdi be...
her yaz koye gittigimizde yengemin bebegiyle vakit gecirirdim. mama yapip getirirdi. ben yarisindan fazlasini icerdim ona da bi iki yudum icirirdim. bence annesi hic bi zaman anlamadi.
Kucukken koye tatile giderdik, evimizin onunde bir dere vardi. Aksam olunca kurbagalar vak vak otusur dururlardi. Cocuklarla beraber o kurbagalari tutar bacaklarindan ikiye ayirirdik ne zevkli olurdu.
ilkokul 6. sınıftaydım evet agresif, arkadaş ortamında biryerlere tutunmaya çalışan tipik bir çocuktum. cesaretimi ve çılgınlığımı ispatlamam gerekiyordu. bunun için ise açık bir camdan içeriye 1 karton yumurta atmam gerekiyordu. ve pişmanlıkla söylemeliyim ki yaptım. şu yaşıma geldim hala o evin önünden geçerken içim acımıyor değil. yumurta nedir lan ? taş ataydım taş.
ortaokulda nöbetçi defterine çaycı değiliz nöbetçiyiz yazmıştım. çalışkan bir öğrenci olduğumdan kimse benden şüphelenmedi. anlaşamadığım bir çocuk vardı ondan şüphelenip onu dövdü müdür. zaten onun da canına minneti adı haylaza çıksın diye iyi de oldu.
Sevmediğim komşunun evine gittiğimde koltuğun altına makas, şiş koymuştum. Bir de o kadın hakkında dedikodu çıkarmışım. Bu kısmı annem diyo, hatırlamıyorum.
besleyeceğim diye kurbağaları yakalayıp şişenin içine koymak, sonrasında kurbağaları beslemeyi unutup 1 hafta sonra aklıma gelince gidip baktığım yerde iskeletleri vardı.
7 yaşında saklambaç sırasında beni kovalayan arkadaşım yüzünden az daha ezilecektim. taşla çocuğun ayak paramağını ezdim, tırnağı çıktı okula ayağı sargılı geldi.
yılbaşında ödül çıkmayan milli piyango biletlerini yılbaşından bir gün sonra okula götürüp tanesi 5 liradan satmak. salak sınıf arkadaşlarının da bunları satın alması.
sonuç: müdürün odası.
cam kenarına sıkıştırdığım sinekleri çakmakla yakardım. kedilerin kuyruğundan tutup kendi etrafımda döndükten sonra gülle misali bir köşeye fırlatırdım. potansiyel psikopatmışım kabul ediyorum ama bu hiçbir zaman kinetiğe dönüşmedi arkadaşlar.
alt komşunun asılı çamaşırlarına tükürmek. bide saatlerce uğraşırdım rüzgardan hep içeriye girerdi. kadın ne çekmiş benden be. bazen de onlardayken sudyenini ve külotlarini aşağıya atardım. mandalini çıkarırdim onlar düşerdi yani. sonra hemen salona oynamaya devam. akşama küçük kızı bahçeden toplardi onları. ulan yaa.
karşı komşunun başından savmak için hergün zırlak cocugunu bize bırakmasından mütevellit, sussun diye burnuna karabiber sürmüşlüğüm vardır böyle de psikopatmışım hehe.. Sonra acıyıp hemen burnunu yıkamıştım ama
evin içinde kendi kendime top oynarken sürekli lambayı kırmam. garip babam da hiç kızmaz ya yenisini alır ya da tamir ederdi. o babadan şimdi eser yok.
çok küfür yemişimdir sanırım.
bütün mahallenin çocuklarını toplar örgütlerdim ve arabaların dizili olduğu uzun yollara dağılarak elimizdeki taşlarla arabaların sinyal lambalarını ve farlarını kırardık. hiç abartısız söylüyorum sadece ben tek başıma minimum 200 arabaya girmişimdir.
yaklaşık 6-7 saat dinlene dinlene böyle kırdık akşam olduğunda polis evimize gelecek muhabbeti olmuştu. işte ilk göt korkumda burada başlar. nedense kimse gelmemişti.
özet: şerefsizliktir.
edit: galiba farlarını kırdığım arabanın sahibinin çocuğu burada. özür dilerim panpa ya.