ilkokul çağlarındayken ailecek zeytinlik bir yere pikniğe gidiyoruz. büyükler kendi aralarında takılırken ben ve iki yaş küçük kardeşim 'zeytin ağacına çıkmaca' oynuyoruz. fakat zeytin bodur bir ağaç; bu iş bir süre sonra bizi kesmemeye başlıyor. derken aklıma dahiyane bir fikir geliyor; kardeşim yüksekçe bir dala çıkacak, beline bir ip bağlayıp kendini aşağı atacak. tabii ipin diğer ucu benim belime bağlı, bu şekilde o süzülerek inerken ben de havalanıp dala çıkacağım.
anında uygulamaya geçiyoruz. fakat sürtünme kuvveti denen bir kavramdan haberdar olmamak ondan etkilenmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. atlamanın hızıyla kardeşim beni biraz yukarı çekebiliyor, ve havada öylece asılı kalıyoruz. gülmekten başka yapılabilecek hiç bir şey yok, canımızın fena halde yanmasına karşın deli gibi gülüyoruz biz de. güldüğümüz için büyük grubuna sesimizi yetiştiremiyoruz, yetiştirdiğimiz zaman kahkahayla karışık olduğu için imdat çağrımız pek ciddiye alınmıyor. nihayet geldiklerinde ufak bir kurtarma operasyonuyla ayaklarımız tekrar yere basabiliyor.
muhteşem planımın neden çalışmadığını ise ancak yıllar sonra okulda sürtünme kuvveti dersini görünce öğreniyorum. o gün sormayı akıl edememişim demek ki.
-şişe cola nın içine torpil koyup patlatmak.
-kibrit çöpüyle araba lastiği indirmek.
-çok aç olduğun bir akşam üstü annenin camdan, ekmek alıp eve gelmeni söylemesi ve dönerken ekmeğin yarısını dişleyerek yemen.
küçükken ben, evimiz şehrin biraz dışındaydı. şu an yazacağım entry belki de itiraf. evet. itiraf aslında. yalnızdım. ve, yalnızlığımı gidermek için oyunlar üretirdim kendimce. gel zaman git zaman korku filmlerindeki gibi anayola çıkar arabaları sayardım teker teker. arabaları sayma işinden de huzursuzluk duymaya başladığım günlerde yeni bir tehlikeli oyun keşfetmiştim.
yolun üzerine teneke kutular koyup çalılıkların arasından araçların içindeki şoförlerin tepkisini ölçmeye çalışırdım.
saatte 90 km hızla gelen araçlar bir anda karşılarında teneke kutuyu görünce frenlerine köklerlerdi. ben de eve giderdim.
içimdeki bu nedensiz şiddetin nedenini çok çok sonraları öğrendiğimde bir anlam vermiştim. son denememde çalılıklar arasından kulağımdan tutarak beni çıkaran babam haklıydı. her hafta çok feci bir kaza oluyordu bizim evini 200 metre ötesindeki anayolda. ve, bendim bu kazaların tek nedeni. neyse ki fefci bir ölüm olmadı hiç.
süperman olunduğuna inanılıp, inşaatın birinci katından kum yığını üzerine atlamaya çalışmak,
kum yığınının atlanan yerden uzakta olduğunu ve pelerin yerine kullanılan sofra bezinin bir
işe yaramadığını toprak zemine çakılınca anlamak, akabinde ayağın burkulması.
misafir karşısında ailenin tüm sırlarını açıklamak
inşaatlara gelen bir kamyon kuma, ufak kardeşi koltuk altlarına kadar gömmek akabinde oyun oynamak için inşaatın 3 .katından kuma atlamak.
arabaların arkasına takılmak
bakkala ekmek almak için yollanıp, ekmek alamayıp o para ile tombi, cips, patsito almak vs vs
kulağa fasülye sokmak.
ertesi gün devlet hastanesine apar topar gelinip fasülyeyi çıkartmaya çalışan doktorun döktüğü terleri izlemek apayrı bir hazdır.
çizgi filmdeki atın alevden saclarını kıskanıp kendi sallanan atının sacının yanıp yanmadıgına bakılması ve ardından perdelerin tutusması(denenmiştir...)
evde kimse yokken sağı solu karıştırma sonucunda bulunan lonjin saatlerinin üstüne çekişle vuruldugunda hafif çalıştıgını keşfetmek. iyice çalışsın diye saati adam akıllı çekişlemek. akşam baba eve gelince babaya "baba bak çalışmayan saatlerini çalıştırdık ama cam filan kalmadı" demek. (salladımı çalışan zavallı saatler çoktan mefta olmuştur tabi)
elinde yanan gazete kagıdından yapılmış meşalelerle, salondaki sehpanın etrafında , kızılderilicilik oynamak. sonra anne görmesin diye yanan meşaleleri salondaki vitrinin arkasına atmak. daha da sonra anne vitrinin arkasındaki yanmış gazeteleri bulunca sordugu "bu ne" sorusuna , " meşale " diye cevap vermek.
içinde hangi b.ktan kimyasal,insanın içildi mi,ebesini düzen maddeleri barındırdığını bilmeden,su niyetine çamaşır suyu içmek,anneyi kahretmek,bir gününü,serum eşliğinde hastanede geçirip,''cız'' denen şeylerin kötü olduğuna kanaat getirmek..
hoş kızların orasını burasını ellemek.hangi küçük yaramaz velet yapmaz ki bunu.evet evet hepimiz yapmısızdır.zaten o zamanlarda kızlar da sever böle şeyleri.ama bu bi alışkanlık olmamalı.yoksa çok tehlikeli sonuçlar dogurabilir.ilersi için tehlikeli...