Dubleks dairede alt kat ve üst kat girişlerimiz ana kapıdan sonra ayrılıyordu. Yani önce bir demir ana kapıdan giriliyor; sonra karşınıza bir çelik kapı ve merdiven çıkıyor ve malum, merdiven dubleksin üst katına ulaşıyor. Sistem böyleydi.
sanırım 11 yaşındaydım, kardeşim ise 6.
alt katın anahtarını içerde unutmuşum, çok fena tırsmışım babam kızacak diye. Neyse ki çok zeki bir çocuktum, hemen çözüm buldum.
Bir arkadaşımı da yardıma çağırarak (benle yaşıt okul arkadaşım) arka terasa geçtik. sevgili kardeşimi belinden balkonu yıkadığımız hortumla bağladık (sıkıca ama) ve alt katta annemlerin açık olan yatak odası penceresine doğru sallamaya başladık. teras binanın 5. katına denk düşüyor, biz kardeşi 4. kata sallıyoruz hesap edin.
sonuç: kardeşim hala hayatta ve enteresan ama beni seviyor.
annem ise hala bu anıyı anlatırken buz kesilir ve 'ne kadar salakmışsın kızım yaa, aklın kesmiycek kadar küçük de diildin oysa' der.
ben mi? hala nick'im gibi pratiğim ...
simitçiye çelme takmıştım, adam sekeledi sekeledi ve düşmedi. işte o an etraftaki herkes filmlerdeki malum sahne gibi bana bakıyordu, simitçi ise tam karşımdaydı, gözümden yaşlar süzüldü ama kendimi bırakmadım, atik davranarak aradan sıyışıverdim ki bu linç girişiminden kurtuldum demekti...(#5056989)
babamın cebinden para aşırıp içinde bol yemek ve giyecek olan bir çanta hazırlayıp edirne otobüsüne bindim (edirneden amerikaya gitme hayallerim vardı) fakat otobüste polisler tarafından yakalandım.babam sevincinden kızmayı bile unutmuştu.
köpekleri çok sevmektir. şöyle ki, daha altı yaşında bir velet düşünün ve neredeyse tam ebatlarına ulaşmış bir sivas kangalı hayal edin. sonra da bu veledin, köpeği dedesi sanıp üstüne bindiğini varsayın. çok uzun bir yolculuktu, ay çiçeği tarlasında sona erdi. en azından velet için. tarlanın içinde kaybolup, iki saat boyunca mahsur kalmak da bonus idi.