bugün

kağıttan uçak yapıp camdan aşşağıya atmak ve gidişini izlemek.
ana sınıfı yıllarımda tadını merak ettiğim için sabun yemek. ağzımın köpüklenmesi yüzünden olumlu sonuç alamadım tabii ki.
aç olduğu halde yemek yememek, uykusu olduğu halde uymayacağım diye ağlamak.
inşaatlarda bulunan kum tepelerinin arkasına geçerek taşlarla savaş yapmak.Savaşta verilen tek kayıpla savaş biterdi.Şanssız çocuk kan ve göz yaşının karışımıyla boyalı yüzünü tutarak evine doğru giderdi.
koltuk kesmek, rujla perde boyamak, yeni geline evine git saat kaç oldu, dedem senin baban mı da baba diyorsun demeler vb...
yere düşürülen silgiyi alma bahanesiyle eve bana ders anlatmaya gelen komşu kızının eteğine bakmak.
7 8 yaşında bu çocuk.
küçük kurbağa şarkısını her duyduğunda, kurbağanın kuyruğu olmadığı için içlenip üzülüp ağlamak.
hala bu şarkıyı duydukça hüzünlenirim lan.
ağızla kuş tutmak.
enjektöre; bulaşık deterjanı, çamaşır deterjanı ve çamaşır suyu karışımından olan bir iksir yapıp, kurbağaya şırıngalamak.
-anneler dağına gidiyim de gör sen sözü üzerine uslu olmak veya ağlamak
-yemeğini bitirmezsen arkandan ağlar denilmesi ile yemeğini hepsini bitirmek
-öcü geliyor öcüüü denildiği zaman olduğun yerden 2 metre uzağa kaçmak.
kardeşimin kirpiklerini yakmışım, ne zorum varsa artık.
ergenliğe geçiş dönemindeyim. daha doğrusu çocukluğa daha yakınım da ergen olmak için hevesle bekliyorum. hani şu kıyafet bulunamayan yıllar. çocuk mağazasına gidersin "aağğbii bu garson boy. bizde ona göre kıyafet yok" derler. 90'lı yıllarda bu kadar seçenek yoktu giyim mevzusunda. ya yetişkin kıyafeti vardı ya da çocuk. ortada kalanları siktir etmişlerdi ki ben de o siktiri yiyen kervanda idim. garson boy olmanın acısıyla nereye atsam kendimi de mutlu olsam derdindeyim.

neyse konu çok dağıldı. kendimi nereye atsam diye düşünürken, akrabaların toplandığı bir piknik alanına dahil oldum. garson boyumla pek görünmüyordum aralarında ve mutlak suretle dikkat çekmeliydim. geri zekalı kuzenim ceviz ağacını görünce bana döndü ve zaaflarımdan yararlanarak;

-taze cevizi açıp dudaklarına sürersen dudakların kırmızı olur.

dedi. işte aradığım buydu. makyaj yapmadan makyaj yapmış gibi olacaktım. velhasılı kelam cevizi açtım yeşil sıvıyı dudaklarıma boca ettim. başlangıçta her şey normaldi. 5 dakika geçtikten sonra dudaklarım adeta jilet kesiğine maruz kalmış gibi yanmaya başladı. ama ne yanma... acısını aha şimdi bile hatırlarım. soğuk su çarptım, buz koydum. annemin tülbentini yelpaze yaptım. cıks, geçmiyor sızı. abartmıyorum 1 saat boyunca yandı dudaklarım. sonuç...

öyle bir kırmızı yok kardeşler. en koyu ruj kırmızısından daha da kırmızı. babam kızdı, annem terlik fırlattı. anneannem "bu kız ırıspı olur görün bak" diyerek namusuma dil uzattı. teyzem "ıırrrrııssssspııııı" diyerek kınadı. beden acısı yetmezmiş gibi ruhuma gelen darbelerle depresyona girdim. işin kötü yanı o kırmızılık ertesi güne dek benimleydi.

o gün bugündür cevizle aramızda husumet var. nerede ceviz ağacı görsem "ıırrrııısssspııı" haykırışı yankılanır zihnimde. analar babalar sizde nasıl vicdan var? küçük bir kız çocuğuuuu ırıspılıktan ne anlaar. küçük ibo beni andı bak.
kara sinekleri yakalayıp, oyuncak tüp kamyonundaki tüplere hapsedip ve sonrasında onları ameliyat etmeye çalışırken sineğin yaşamıa son vermek.
cam soda şişesine taşların altından çıkardığın solucanları biriktirmek, uğur böcüklerini yakalayıp bir kutuya koyup içine ekmek atmak, ölmüş farenin önüne yeniden canlanır umuduyla domates koymak, çamurdan telefon yapmak, karıncaların yuvalarını kapatmak ve bu pislik işlerle uğraşırken yakalandığında annenden fırça yiyeceğini bilmek.
ateş böceklerini kavanoza doldurup gece lambası yapmak.taktir edersiniz ki yaratıcı.
karıncaları ameliyat etmektir.
Sinekler kanatlarıyla uçuyorlar de mi?

O zaman bacaklarını koparınca uçabilirler diye düşünerek bacaklarını koparıp uçmalarını beklemek. Uçamayınca da sinirlenip zavallı hayvanları tepelemek.
balkondan geçen telefon kablolarının üstüne, anne güzellik uykusundayken su döküp üstlerine, basmak gelen titreşimin bağımlısı olmak her fırsatta tekrarlamaktır.
yakalanınca da günlerce elektriğin vücuda veremediği zararı, titreşimi anneden dayak yeme suretiyle temin etmek.
Okul bahcesindeki demire karnimizi dayayip etegimizi tuta tuta dönmek. * *
o zamanlar ev telefonu yeni baglanmisti bende 3 veya 4 yaslarindayim ve her gun hic bikmadan cenaze islerini arayip kirik turkcemle onlara bisey anlatiyordum. onlarda alismislardi benim salakligima.
birde annemin rujlarini kullanip ayna karsisinda agliyormusum agzim kaniyor diye..eyy cocukluk gene boyle saf olsak ya.
Çamurdan kurabiye yapmak. Napalım annemiz hamurla oynanmaz diyordu.
900lu hatlari arayip bana masal anlatir misiniz ama sessiz olun annem uyuyor demek.
7 yaşındayken "1 yıl 52 hafta, 365 gün 6 saattir" zımbırtısını anlamıyordum. lan 1 gün bile 24 saatken 1 yıl nasıl 6 saat olur diyordum. ikinci sınıf böyle geçti yeminlen.
anneye küsüp odaya gidip kapıyı kilitlemek, sonrasında kapıyı açamayıp odada mahsur kalmak.
babamın cebinden 10 lira aşırmıştım. şunu al desem alırdı ama ben almak istedim söylemeyeyim dedim. çocuğuz ya beyin yok daha ortada. gittim aldım* para üzerini de götürüp cebine koydum çaktırmadan. o zaman çakıldı zaten.

hey allahım ben bunu niye yaptım der dururum kendime bu yaşıma geldim hala anlamam.