balık pulundan takma tırnak yapmak. evet bence de yok artık!
bir çay tabağının içine su koyuyordum. pullar kurudukça daldırıyordum elimi suyun içine taze taze uzun tırnaklarım oluyordu. kokusu da cefası.
annem bana kızdığında "bana anne deme" diye çemkirmişti bende ağlamaktan susamıştım ama bardak almaya boy yetmiyor tabi. anneme korktuğumdan anne diyemediğim için "bayan su verir misiniz?" dediğimi hatırlıyorum.
sucuk silgi ticaretine girmek. eniştemin iş yerinden getirdiği kangal sucuk şeklinde silgiyi * herkes çok beğenmişti. ben de şimdinin 50 kuruşu gibi bir paraya satmıştım arkadaşlarıma. baktım sucuk silgiye talep yüksek epeyce istemiştim eniştemden hepsini satmıştım. satıştan elde ettiğim gelirle de bir sürü fosforlu kalem almıştım.
süper kahraman olma ümidi ile yapılan abukluklardır. hayal edersiniz ''eveet eveeet benim de süper güçlerim olmalı ve dünyayı kötülerden korumalıyım'' tek amacınız budur. bu misyonu o kadar benimsemiş, o kadar çok kendinize yakıştırmışsınızdır ki her an etrafınızda olan biteni farklı bir açıdan izler ''acaba şimdi süper kahraman olabilir miyim?'' diye bir takım abukluklar yapmaya hazırlanırsınız. bilirsiniz ha deyince süper kahraman olunmaz, bu sebeple başınıza bir olay gelmelidir ki süper güçlerinizi bir an önce keşfedebilip, maceradan maceraya koşabilin.
o an kafanıza bir plan gelir. masanın üzerinde kocaman demir bir makas vardır. acaba makas adam mıyımdır? sonradan düşünülür makas adam hiç sevimli değildir. makas ele usulca alınır kimse görmeden. daha sonra gözünüz inceden bir prize kayar. o an kafanızda şimşekler çakar, evet elektrik adam olacaksınızdır. anne ve babanın ortasındaki prize dogru emin ama yavaş adımlarla ilerlenir, kimseler görmez ne yaptığınızı ve o anda ''kaabum!'' makası sokarsınız süper bir ses, süper kıvılcımlar ortaya çıkar, insanlar, ''hasssiktr çarpılıyo lan'' diye bağırır ama siz bi sik olmadığını anlar ve fişten makası çekmeye uğrasırsınız. nitekim ne süper güçleriniz olur, ne de ona benzer bir şey. elinize tek geçen tüm evin elektrik tesisatının yenilenmesi ve içirilen şekerli sudur.
küçükken bir çocuk dışarıda 2.5 lt lik kolanın kapak kısmından biraz aşağısını kesip balon takıp içine taş koyup atıyordu. çok ilgimi çekmişti. sapan gibi bir şey ama adını tam bilmiyorum. apartmanın balkonundan çocuğa seslenip bana o yaptığı şeyi atmasını söyledim. attı. ben de içine gülle koyup çocuğa nişan alıp atmıştım. çocuk kaçmıştı. üzüldüm sonra.
anne evde yokken sigara icmek, sonra da sigarayla tül perde üzerine "gülen adam yüzü" yapmak, akabinde yakalanmak...
yine anne evde yokken, ablaya ölü taklidi yapip korkutmak, bunu anne gelene kadar tekrarlamak, anne gelince ablanın yüzündeki dehset ifadesini bir sekilde aciklamaya calismak...
evden uzak olan her yeri macera ruhu icinde kesfetmeye calismak, yakalanip eve getirilince yilmamak...
duvara bisikletle tirmanip, yercekimini yenmeye calismak. kafa üstü yere cakilmak suretiyle kafada acilan delikten akan kanlarla kucakta eve tasinmak, bunu gören annenin bayilmasiyla sonuclanan basarisiz deneylerden yilmamak, tekrar tekrar yinelemek (aptal olmadik allahtan).
Herşey bebeklerinin saçlarını kesmekle başlar. Bir süre sonra farkedilir ki kesilecek bebek sacı kalmamıştır işte o zaman kendi saçına geçer insan sonrası kötü her canım sıkıldığında saclarım 3 numaraya vurdurulurdu. Erkek çocuğu gibi gezdim senelerce.
buruna boncuk sokma konusunda yalnız değilmişim, öğrenmiş oldum.
burnuma boncuğu sokmuşum, çıkaramamışım bir de aileme söylemeye de korkmuşum. öyle gezinmiş durmuşum. ama ne şanslıyım ki geniz eti ameliyatı olacaktım ve doktora gitmiştik, doktor boncuğu fark edip çıkarmıştı.
ölürdüm valla lan.
salaklığımdan hem de.
bir kere de ütü soğuk mu diye elimi ütünün altına basmıştım, e tabi yandı, kızardı kabardı falan. ama gene bizimkilere söyleyemedim, ağlamadım bile lan. bu yaşımda olsa şimdi oturur ağladım. gene annem elimi o halde görünce anlamış. vay be.