minareleri allah sanıyordum her ezan okunduğunda görmek için pencereye koşuyordum.
neyseki sonradan kendimce Allah bir ama minare çok diye düsünerek gercegi fark etmiştim.
"Bi kenefe gideyim" deyip salonu terk eden, geri döndüğünde "rahatladım" diyen bir akrabaya sahiptim.
O akraba yüzünden, "kenef" adlı yeri çok farklı bi yer olarak hayal ettim.
Hatta merakıma yenik düşüp, babama "baba kenefte ne yapılır?" diye soru yönelttiğimi bile hatırlıyorum.
Ben çok masumdum.
Beni siz kirlettiniz.
10-11 yaşındayken "manifatura" kelimesinin anlamını kadın cinsel organı sanıyordum.
Artık hangi aklı evvel şaka yaptıysa öyle ögretmişti bana.
Bir gün köyden ilçeye geldik ve ben karşımda bir tabela gördüm. Üzerinde de devasa boyutta "manifaturacı" yazıyordu. Yemin ederim elim ayağıma girdi. Tüh dedim dünyanın çivisi çıkmış. Öyle de içli bir çocuktum!
Hani bazen birine, günlerden ne diye sorduğunuzda "akşama kadar salı" der misal. Çocukken, bazı günler öğlene kadar çarşamba, öğleden sonra perşembe oluyor sanırdım. Anlamaya çalışırdım nasıl gidiyor sıra diye. Sonra bi baktım her günün adı farklı "yetişkinler niye böyle boş beleş kelimeler kullanır ki, mallar!" dedim.
ben kimyada hani demir elementi var ya, ha işte o bazı besinlerde de oluyordu onu anlamıyordum. nasıl yani besin içinde demir mi var diye düşünüyordum ve bana bu çok mantıksız geliyordu. sonra kimya görünce bu geçti tabi. belki de tam geçmemiş de olabilir.
Benim olmadığım yerlerde her şey donup kalıyor ben geldiğimdeyse tekrar canlanıyor sanıyordum. Bıraktığım şeyi her defasında farklı konumda bulduğumda değil de görmediğim biri rahatsızlandığında "ama gülerken bırakmıştım" kafasına geçip kızıyordum kendime.