yüksekten uçan her kuşu kartal sanmak. alıp dağlara götürür diye korkmak. açık alanda oyun oynanıyorsa, o kuşu görünce derhal ordan uzaklaşmak. ha manyak ha. bu ne manyaklıktır ya rabbim.
'geceleyin sakız çiğneme, ölü eti çiğnersin!' saçmalığına çok feci inanırdım ben.
6-7 yaşlarındayım, birgün akşam sakız çiğnerken, dangalağın teki bunu söylemişti.
ben 'yok be, olur mu, yalan o, ölü etini nerden bulucam da çiğniycem' diye inanmadığımı belirtmeye çalışmıştım ama
çaktırmadan atmıştım sakızı.
sonra bütün gece ölüler, ölü etleri ve ölü etinin tadı hakkındaki düşüncelerim beynimi çiğnemişti.
(bkz: bu da böyle bir anımdır)
askerliğini havacı olarak yapan bir babanın oğlu olarak, babanın uçağa yaslanmış pozu olan fotoğrafına bakıp 5 yaşına kadar o uçağı babasının sanmak. 8 yaşına geldiğinde ise aile ilk arabası olan 78 model Renault 12'yi aldığında hayatın o kadarda tatlı olmadığını anlamak.
çok iyi hatırlıyorum, reklamda gördüğüm sanal bebeği isteyince 'öyle şeylerle oynayan çocukların sabah kalkınca saçları dimdik olur' demişti annem.
(bkz: senden çıkacağıma taştan çıkaydım)