"ne kadar ekmek kırıntısı dökersen o kadar çocuğun olur" lafına inanıp masadaki bütün kırıntıları yedikten sonra 2 tanesini bırakırdım maksat 2 çocuğum olsunmuş.
televizyonda haber sunan spikerin bizi görebildiğine inanmak. " görüyor işte, baba baksana gözümün içine içine bakıyor" derdim babama . babam da uzun uzun onun bizi göremediğini, görüntünün nasıl oluştuğunu anlatırdı. ben anlamazdım. spiker televizyonda görününce huysuzlanırdım. (bkz: zeki müren de bizi görecek mi?)
dişlerimi düzenli fırçalarsam köpek dişlerimin sivrileşeceğine ve geceleri uyumak yerine vampir olacağıma inandım. on bir yaşında anca o hayalden vazgeçebildim.
karanlığı birisinin yapması.
anlamadığınızı biliyorum. açıklayayım, benim babam siyasetçiydi. bir gün gündüz toplantılarından birisine beni de götürmüştü. arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. gündüz vaktinde bulutların güneşi kapatmasıyla içerisi biraz karanlık oldu. ben o bit kadar beynimle "noluyoo" dedim. ve babam gülerek " ecevit şerefsizi yaptı oğlum " dedi. arkadaşlarıyla beraber gülmüşlerdi. ben de her o olay gerçekleştiğinde, ecevit şerefsizi yav diyip duruyordum.