arkadaşlar babamın mesleği gereği aklımın ermeye ilk başladığı zamanlar mardin ilinin saçma sapan bir yerinde yaşıyorduk. yani sizi şimdi koysak 2 saatten fazla kalamazsınız.
teknolojiyi evdeki televizyondan gördüğüm filmlerden vs takip edebiliyorum.
bir yerde gözüme fotokopi makinası ilişti. sene 1994 ya da 95. bunu kendime oyun edindiğim için her şeyi anneme babama sormadan kendim çözmeye çalışıyorum.
o kadar yalnız ve işsizim ki, bunun çalışma mantığını düşünmeye başladım. gördüğümüz üzere adam kağıdı koyuyor, alttan aynısı çıkıyor.
camın üzerine kağıdı koyuyor ve kapağı kapatıyor... benim için gizem burada başladı.
ne oluyordu o kapağın altında?
kendi kendime bulduğum mantıklı yanıt: bir jilet var içinde ve kağıdı ikiye kesiyor. yani o ipince tarafından kusursuzca 2'ye bölünüyor...
sonra iyi de, yazılar nasıl diğerine geçiyor? diye düşünerek sorgulamaya başladım.
çok nadir de olsa, resmi işler ve yıllık giyim alışverişlerinde merkezi yerlere giderdik. bir iş için yine merkeze gittik. babam nüfus kağıdını bana verdi kırtasiyeye gönderdi şunun fotokopisini çektir dedi.
yeminle elim ayağıma dolaştı sevinçten. yakından fotokopi makinası görecektim. keşke hala böyle basit şeylerle mutlu olabilsem.
neyse adama verdim kimliği. adamın masasının arkasında duruyordu f.makinası. ben de merakla hemen parmak uçlarıma yükselip, dikkatle izlemeye başladım. nöronlarım elektrikle coşarken herşey 3-4 saniyede bitti.
bir şey anlamamnıştım...
ama fotokopiyi ve kağıdı elime alınca bi şimşek çaktı beynimde. kimlikte pvc kaplama vardı ama kağıtta yok.
eee dedim kendi kendime; üstündeki kaplama da hiç bozulmamış? işte bu noktada kendi tezimi çürüttüm.
o yaşta bu yaşadığım yer ve ortamın imkanları dahilinde tez-anti tez-sentez olayını kendi kendime geliştiriyordum. zor olansa, tezi de anti tezi de sentezi de kendim yapıyordum.
hikayenin bir önemi yok. sonucunu hatırlamıyorum. bir şekilde o makinanın nasıl çalıştığını öğrendim.
buradaki mesele, çocukken her şeyin üstesinden gelebiliyordum. şimdi öylesine yorgunuz ki hepimiz... bir de bu teknoloji kolaylığında.
Opusulunce agizlarin yara dolu olacagi, geri vitesin arkaya bakarak oldugu, zeki sinif arkadasiyla ayni askiya asinca daha zeki olunacagi, kizlarin normal cis yapmasi ama erkeklerin taharet musluguna cinsel organini takip cisini yaptigina inanmak.
Ezanın, Allah'ın okuduğunu sanmak...
Tv ekranında gördüğüm, herşeyin, içinde olduğunu sanmak, içine bakmaya çalışmak, göremeyince zırıl zırıl ağlamak..
Neyse ki büyüdüm!
dünyanın uzayın dibinde olduğuna inanmak. gökyüzünün uzayın dibinden yukarı olan kısım olduğunu düşünürdüm küçük yaşlarda. dünyanın yuvarlak ve uzayda boşlukta olduğunu öğrenince çok şaşırmıştım, bir anlam verememiştim.
hayal ettiğin herşeyi gerçekleştirebilsin sözüydü heralde. ben mükemmel insan olmak istiyordum. çok güçlü, çok zeki, çok güzel, asla yenilmez falan ama büyüdükçe zaten böyle birşeyi hayal etmemeyi öğreniyorsun. mükemmel de neymiş. ben benim (mükemmel olamadığı için bu triplerde).
çocuğun ilişkiyle değil (ilişki ne onu bilmiyoruz daha) kadının yedikleri ve içtikleriyle oluştuğunu sanmak.
aslında böyle sanmamın en temel sebebi mahalle esnafından bir amcanın konuşmalarında "sen daha portakalda vitaminken...." repliğini sık kullanmasıydı.
(böyle düşündüğüm için) bu sebeple de çocuk olup olmayacağına kişi kendi karar veremez ona vücudu karar verirdi.
ee doğal olarak da dizilerde geçen "ben çocuk istiyorum." repliklerine anlam veremezdim. kadın kocasına dert yanardı. "ben çocuk istiyorum." diye. lan biyolojin çocuğa el vermiyorsa o çocuk nasıl olacak? düşünür dururdum. aslında pek de düşünmezdim. çocuk olduğum için mantıklı bir açıklamasının olup olmaması da beni ilgilendirmedi.
babamın eczanede çalışan bir arkadaşı vardı.eczane sahibi de kadındı. bir gün bana iğne yapacaklar,babamla gittik eczaneye nasıl korkuyorum ama neyse ve eczane sahibini de babamın arkadaşı olan hüseyin amca sanıyorum. orda ki kadın da pek durmazdi zaten eczanede. bu kadının fotoğrafını duvarda gördügümde beynimden vurulmusa dönmustum. aradan bir hafta geçti, misafirliğe gittik hüseyin amcalara. ben nasıl üzgünüm karısına falan sariliyorum uzulme geçer bu günler diyorum 7 yaşındayım bir de. onlar durumu anlayınca baya gülmüslerdi.
Karanlıkta camdan dışarı bakınca hayalet göreceğimi sanırdım.
Odada yatarken kapıdan hayalet geçerse diye kapıyı kapatırdım.
Yatağın altında hayalet var sanırdım.