dünyanın sadece benim için var olduğunu düşünürdüm benim olmadığım yerde sanki hayat duruyor ben geldiğim için insanların oraya geldiklerini düşünmüşümdür o zaman bencilmişim amk.
mavi gözlülerin dünyayı mavi gördüğüne inanmışlığım vardır. sonra anneme sorduğumda sen dünyayı kahverengi mi görüyorsun? şeklinde aldığım karşılık, 4 yaşındaki halimle kendime hayıflanmama sebep olmuştu.
küçükken, 1. ya da 2. sınıfa giderken en yakın arkadaşım bana eğer kolonya sürersen bütün erkekler sana aşık olur o yüzden sürme demişti, ben de sürmedim. bu da böyle bir anımdır işte.
allahın bizim evin oradaki camide yaşadığını sanıyordum.
ne bileyim anneme camiyi gösterip bu ne diyince allahın evi demişti.
hatta daha sonradan bir sürü farklı cami olduğunu gördüğümde, allah hepsinde nasıl yaşayabilir? diye düşünüp dinle ilgili ilk kafa karışıklığını yaşadım. *
sivas ve türkiye kelimelerini kavramamış türkiyeyi sivasın diğer adı zannederdim.bunu 10 yaşıma kadar öğrenemedim hatta sınıfta rezil oldum.ondan sonra azim ettim çoğrafi bilgimi baya bir geliştirdim.
bunu yazmayacaktım ama yazılanları okuyunca çok pis gaza geldim.
dedemler ve dayımlar kalabalık bir şekilde köyde yaşıyorlardı. köyün adı "karahan" dı. ve ben sırf bu sebepten uzun bir süre "kerhane"nin köy olduğuna inandım.
okuyorum okuyorum ne determinist, ne tutarlı çocukmuşum ben diye haykırıyorum içimden. bunların hiç birini yemezdim. hep ondan alkolik, madde bağımlısı olduk amk. hayat çok sahici gelince biraz daha hayal aradık. biraz daha flu olsun istedik herşey.
eveet, vakti geldi kişisel hesaplaşmaların artık; bu saatte denk geldiğine göre bu başlık!..
- farklı olduğuma,
- kimsenin beni anlamadığına,
- hep daha fazla potansiyelim olduğuna ama bunu ortaya koyacak fırsatların oluşmadığına,
- kısa boylu değil orta boylu olduğuma,
- gözlerimin iyi gördüğüne,
- çok şey bildiğime, çok çok iyi bir insan olduğuma,
- yalan söylemediğime, yalanı sevmediğime,
- kadınların salak olduğuna,
- babamın hiç ağlamadığına,
- annemin tüm gün boş boş evde oturduğuna,
- yalnız yaşayabileceğime, yalnızlıkla baş edebileceğime,
- yeterince sağlam basarsam ayaklarımı yere, hiçbir şeyin beni üzemeyeceğine,
- dünya bir olsa gücünün bana yetemeyeceğine,
- "para her şey demek değildir" avuntusuna,,,
- paranın hiç mühim olmadığına,
- paranın hiç mühim...
- paranın hiç...
- paranın ben...
**** ve daha nicelerine canı gönülden inanırdım çocukken. Hepiniz gibi; hepimiz gibi! Ne çok yalan söyledik kendimize, birbirimize... Can yakan ne var biliyor musun, ben oynamıyorum dediğinde büyümüyormuşsun, daha da çocuk oluyormuşsun... Bak işte şimdi de dengim değil diye oyunlarına katılmadığım çocukları hiç üzmediğime inanışım geldi aklıma. Aklıma sokayım...
tanrının minare gibi upuzun boylu olduğuna inanmak. tanrıyı, sipsivri bir kudrette tasavvur etmek. mevzu bahis kavramın gerçek ve var olduğunu düşünmek ise, büyüklere has bir yalanmış.. bunu da sonra öğrendik.