trafik canavarının gerçektende gezen, dolaşan, yiyen, içen, dıçan bir yaratık olduğunu sanamak.hatta kaza olacak yere önce teşrif ettiğini sonrada kazayı oluşturduğunu düşünmek.
4 yapraklı yoncanın şans getirdiğine inanmak.
evet çok klişe bir inanış, zamanın birinde şans yüzüme güldü sanmıştım o 4 yapraklı yoncayı bulduğum da. o günden sonra hiç bir şey istediğim gibi olmadı, aksi gibi şansım ters tepti ve birilerinin arayıp bulmadığı benim yoluma çıkan o yonca şansızlığım oldu resmen.
inanırdık bizi leyleklerin getirdiğine,
inanırdık ilkokuldayken ortaokul ceketi giymenin daha iyi olduğuna,
inanırdık bazen yaşımız 18 olduğunda yapacağımız her şeyin iyi olduğuna,
inanırdık tüm bu inandıklarımızın baki kalacağına,bilemezdik ki hayatta herşeyin değişip yenilendiğini...
küçükken aşık olduğum çocuğun şeytan olduğunu bana dokunursa benim de şeytan olacağımı söylemişti kuzenlerim. çok da safım hemen yedim. küçücük elleriyle bana çiçek verecekti ben bunu çok uzun zamandır beklememe rağmen şeytan olucam anneee diye ağlayarak kaçmak zorunda kalmıştım. yaş 4-5 falan. kandırıyorlar efendim.
evet aga torbacı diye bir torbacı kadın var diye yuttururlardı bizi. bu kadın her mahalleyi tek tek gezip akıllı durmayan çocukları toplayıp çöpe atarmış. işte bu kadın yüzünden psikolojim bozuldu.
kemal sunalın gulyabani filmindeki gulyabani yi gerçekte de var olduğunu sanmak ve gece yatarken allaha dua etmek gelmemesi için. ayrıca küçüklüğün verdiği yine bir korkuyla yazın ortasında battaniyenin altına girmek.