herkesin robot olduğuna insanların hiç uyumayıp beni öldürmenin planlarını yaptığını düşünürdüm. bide sonraki evre var yani ergenlik o zamanda kendimin öldürülcek kadar bile önemsenmeyeceğini düşünüyordum. bildiğin ergen aslında robot olayı baya mantıklı geliyo.oha robot musunuz lan?
sancının bir çeşit kertenkele olması. insanın böyle ense kökünden girip sırtına ordan beline doğru gittiğine inanılması.
neden:
(bkz: gün de konuşulan kadın muhabbetleri)
her maç izlediğimizde; dayım ile amcam, dışarı giden her vuruştan sonra topu almak için beni televizyonun arkasına gönderip gönderip gülüyorlarmış. yapılır mı lan bu!
şöyle ki, çocukluğumuzdan beri bize "atatürk 19 mayıs 1919'da samsun'a çıktı" cümlesi ezberletildi. yaklaşık 6-7 yaşlarında olan bir çocuğun "çıkmak" kelimesinin "karaya ayak basmak" anlamına gelebileceğini düşünmesi imkansız gibi bişey. öyle olunca, samsun'un deniz kıyısındaki yüksek bir dağlık bölge olduğunu zannediyordum. hatta denize bakan kısmı uçurum. e atatürk samsun'a nasıl çıkmış olabilir? hem de deniz tarafından? tabii ki tırmanarak.
işte bu düşüncelerden dolayı kafamda hep şöyle bir kurtuluş savaşı başlangıcı şekillenirdi. atatürk dağcıların dağa tırmanırken kullandıkları aletle uçuruma doğru yavaş yavaş tırmanıyor. bu o kadar zor bir şey ki, başaracağından hiçbir ümidi yok. ama azimle yukarı çıkmaya devam ediyor. ve azminin zaferi olarak tırmanışı başarıyla bitiriyor ve samsun'a çıkmış oluyor. yukarıda da halk ellerine çapa, kazma, kürek, tabanca, tüfek ne bulduysa hepsini eline almış ve savaşa hazır halde, bağırıp çağırıp, tezahürat yapıyolar. tam o anda atatürk elini havaya kaldırıyor ve herkes susuyor. daha sonra "kurtuluş savaşı başlasın" diyor ve halk ellerindeki silahlarla, denizin tersi yönünde koşmaya başlıyorlar. böylece kurtuluş savaşı başlıyor.
çok hayalperestçe ama yaklaşık 4-5 yıl bunun doğruluğuna inandım....
üç dört yaşlarımda, parkta çekilmiş bir fotoğrafım vardı.o fotoğrafı albümde ne zaman görsem'annemler beni terkedip gitmiş' diye ağlayıp,zırlardım.
annemin, "ben fotoğrafı çektiğim için orda yokum kızım" diye durumu açıklama çabalarına rağmen, her seferinde aynı şeyleri düşünüp mütemadiyen ağlardım.
çok melankoliktim galiba o zamanlar bilemedim. yada çok saftım.
(bkz: jumanji) küçüklüğümde izleyip günlerce beni korkutan evde adeta bir gölge gibi yaşamama sebep filmdir. kendine nasıl inandırmıştır hala hayretlere düşürür kendi kendimi.
Dedemin uyumam için uydurduğu tak tak dede. onsuz uyumazdım. gerçi onla da uyumazdım acayip bi çocuktum işte. Tak tak diye ses çıkarırdı "bak, taktak dede geldi uyu hadi çabuk gitsin" derdi hep.elini kolunu tutsam da çıkarırdı o sesi. çikolatamı da verirdi sütle. ama iki yudum süt, bir ısırık çikolata öyleydi. neyse işte...