çobanla profesörün 1 oy hakkına sahip olması

entry170 galeri0
    143.
  1. demokrasi eşit sınıflar arasında olur. burada bahsedilen meslek değil 2 si arasındaki sınıf farkıdır. bu nedenle demokrasinin temel hakkı olan seçme özgürlüğü ancak aynı medeniyet, sınıf bilinci, yaratıcılık, ulusa katkı gibi etkenlerin oluştuğu ortamda gerçekleşebilir. aksi takdirde yapılan seçim zaten demokratik olmaz, kuşlara böceklere de oy hakkı tanısaydın bari derler.
    0 ...
  2. 142.
  3. 141.
  4. akp li profesörleri düşününce onların o 1 hakka bile sahip olmaları tehlikeli diye düşündürendir.
    4 ...
  5. 140.
  6. ülkenin gelişmesi için o kadar çaba göstermiş, sayısız başarılara imza atmış, aydın insan, bilge insan, büyük düşünür aysun kayacının bile isyan ettiği durumdur.
    1 ...
  7. 139.
  8. her insanın 1 oy hakkı vardır ve doğal olan bir durumdur. anormal olan ve tartışılması gereken çobanı ve prof.u yaratan ve bu iki insana farklı değeri yükleyen sınıfsal ayrımdır. takdir edersiniz ki şartlar herkesin istediği insan olmasına izin vermiyor ve daha da öncelikli olarak dağdaki çobanın başka bi dünyadan haberdar olmasını engelliyor.
    ilkel toplumların ihtiyaç fazlasını üretmeye başladığı ve sınıfsal farklılıkların oluşmaya başladığı zamanlardan beri eşitlik diye bir şey yoktur ve mevcut kapitalist sistem içinde çobanın da sesini duyurabileceği tek yönetim şekli demokrasidir. bundan rahatsız olan beyincikler de çok kastıysa servetlerini çobanla paylaşıp eşitlesinler birbirlerini, ondan sonra da sandığa birlikte gidip oy versinler gönül rahatlığıyla...
    0 ...
  9. 138.
  10. demokrasi de temel olan her kesimden ve her zümreden insanın ortak bir karar çıkarması olduğu için mantıklı olandır.
    burada birer sembol olarak kullanılan profesor, ülkenin başka başka gerçeklerini görür öte yandan çoban daha farklı şeyleri görür.
    söz gelimi, ekonominin nabzını en iyi esnaf tutar, okuma yazma bilmese de, doğuya giden hizmeti doğulu memur bilir, devletin tarım politikasını entelektüel değil çiftçi bilir.
    öte yandan ideolojik gerçekleri, içsel ve dışsal açılımları bir akademisyen, bir avukat, bir doktor daha iyi değerlendirir.
    bunların hepsinin karmasına demokrasi diyoruz.
    2 ...
  11. 137.
  12. çoban veya profösör olunmadığında bizim için önem taşımayacak durum olabilir kanımca, yukarıdaki entry lerde aynı havayı soluduğumuz ama sevmediğimiz ortak şahsiyetler var. Sonuçta çobanlık ve profösörlük bir meslek olarak kabul edilecekse eğer; kişisel anlamda daha belirgin cins insanlarla aynı ortamda olmamız daha vahim bir olaydır. Yararlı olan çoban profösörleri ben seviyorum. Siz ne düşünürsünüz bilmem..
    0 ...
  13. 136.
  14. aysun kayacı ve pınar kür ün müjde ar ve çiğdem anadla tartışmalarına yol açan konu.
    recep tayip erdoğanın çiftçiye:"ananı da al, git" demesi kadar kınanacak bir durumdur.
    bu ülkede, aynı havayı soluyan zenginin fakir; okumuş, okumamış herkesin hakkı aynıdır. eğitimsiz diye cahil damgasını vurup oylarının değerlendirmesini yapacaklarına, o insanları nasıl bilinçlendirebileceklerini düşünsünler, önce bu soruna bir çözüm bulsunlar.
    0 ...
  15. 135.
  16. bu başlık profesörü mü yüceltir, çobanı mı küçültür anlayamadım.

    türkiye'deki profesörler ya dışarıda iş bulamayan yeteneksiz hödüklerden ya da gençliğinde kazandığı asistan maaşı "olsa da olur olmasa da olur" gibisinden zengin züppelerinden meydana gelir. bunun ortası yoktur, ya öyledir ya böyledir (yazarınız fena sabit fikirli ayrıca odun kafalıdır, hemen eksileyiniz).
    çoban dediğin de dağda gezen, taşa toprağa sıçan, kıçını da yıkamayan, üstelik hayvanlarla çiftleşen, yani sizin kafanıza uymayan, hayal dünyanızda yarattığınız çağdaş türkiye resmiyle bağdaşmayan bir ayıoğluayıdır.

    oysa ben derim ki aslolan iştir. işinin hakkını veren, sürüyü kurtlara kaptırmayan çoban, yabancı dil bilmeyen, yazdığı kitabın yarısı çalıntı olan (alemdarloğlu mu? haspinallaah, aklıma o geldi ne uyapayım) yani ilim dünyasında taş üstüne taş koymayan profesörlerden daha makbuldür (yine genelleme yine genelleme, olmuyor olmuyor).

    ayrıca buradan yetkiklilere sesleniyorum, lütfen dünyanın ilk 500 çobanı seçin artık, aralarında mutlaka bir türk olacaktır (burası şaka hemen atlama).

    bir işi bilen yapar, yapamayan yönetir, ikisini de yapamayan öğretir. (profesör bunlardan 3. saydığım gruba girer)

    ayrıca şeker kardeşim memleketi profesör kalkındırmaz, o izler, görür, yazar çizer, uzun vadeli öngörülerde bulunur, insanlık adına çalışır.

    kardeşim bu ülkede profesörün seçtiği adam da çoban seçtiği de 70 milyonluk bir insan kalabalığını yönetmeyecek midir?

    peki bu insanlar çobana mı daha yakındır profesöre mi?

    peki profesöre 2 oy hakkı versek chp akp'den fazla mı oy toplamış olacaktır?

    herkes profesör olsa müreffeh bir ülke mi olacağız yoksa hepten mi batacağız.

    acaba çobandan, profesöre ait oksijeni yaktığı için hesap mı sormak gerekir?

    ulan çoban mı akıllıdır profesör mü?
    1 ...
  17. 135.
  18. profesörler devlet yönetimine zaten binbir şekilde müdahil olurlar. birçok profesörün görüş bildirmesi için devletin herhangi bir kurumuna davet edildiğini görmüştürsünüz. profesörlerin seçildiğini-atandığını görmüştürsünüz.
    hiç çoban gördünüzmü atanan, seçilen, görüş bildiren??

    arkadaşım, normal bir insan zekası bunları düşünür sonrada;
    "e oy hakkında eşitsizlik yapsak eşitlik ilkesine aykırı, direkt atatürkün değerleriyle çelişiyor, e öğrenim görmüş insanlar zaten devletin yönetiminde başka şekillerde söz sahibi" diye oturur bi düşünür.

    tabi sonrada atatürkün "köylü milletin efendisidir" lafını hatırlayıp, oturur çenesini kapar. ha tabi bunu yapabilmek için normal bi zeka'ya-hatta en azından bi zeka'ya ihtiyaç vardır o ayrı mesele.
    1 ...
  19. 134.
  20. güzel bir durumdur. begenmeyen var ise, sözlükte birinci nesil yazarla, besinci nesil yazarin 1 oy hakkina sahip olmasi da biraz sacmadir * *.

    ayrica dagdaki cobanin halini, sehirdeki profesör ne bilir.
    1 ...
  21. 133.
  22. demokarsi denilen şeyi yaratıcıları bile * çeşitli yönden eleştirmişlerdir. kimse kusura bakmasın "eşitlik" adı altında bir profesörle bir çobanı aynı kefeye koyamazsınız. o zaman üniversitelerde çobanlar ders versin... tabiki oy hakkına sahip olacaklar, bu herkesin hakkıdır. bir ülkede eğitimli insan sayısından daha fazla eğitimsiz insan varsa; o ülkede bir şeyler ters gidiyor demektir. iktidarların amacı profesörleri çeşitli yönlerden kısıtlamak değil; eğitimsiz insanları eğitmek olmalı!
    2 ...
  23. 132.
  24. demokrasinin en büyük handikapı olarak görülen ve antik yunandan günümüze tartışılagelen bu sorunun demokratik sistem içerisinde çözümü mümkün değildir. çünkü eşitlik günümüz demokrasisinin vazgeçilmez parçasıdır ve insan hakları bildirgesinin ilk maddesinde bütün insanların eşit haklara sahip olduğu vurgulanmaktadır. yani sizin karşı çıktığınız demokrasinin su sızdıran bütüne zarar vermeden tamiri mümkün ufak bir çatlağı değil evrensel eşitlik paradigmasıdır.

    diğer taraftan demokrasiye yöneltilen bu eleştiri aynı zamanda temelsiz olduğu için de sürekli havada kalmakta, insanların midesini bulandırmaktan, farklı sınıflardaki insanları psikolojik olarak da birbirlerinden uzaklaştırmaktan başka sonuç vermemektedir. temelsiz olmasının sebebi ise eleştirinin yanında bir alternatif çözüm sunmamayışıdır. tezler antitezleriyle çürütülür ama eleştiri sahiplerinden kimse bugune kadar demokrasiye karşılık meşru bir seçenek sunamamıştır. bundan dolayı da ''demokrasi en kötü yönetim biçimidir,diğerlerini saymazsak''. elbette demokrasi içinde önemli sorunlar barındıran bir sistemdir ancak doğrusu fantastik sistemler üretmeye çalışarak değil, yine insanlık onuruna en yakışır yönetim olan demokrasinin içinde çözümü aramaktır.

    tekrar başa dönmek gerekirse diyelim ki bu sorunların hepsinin üstesinden geldik ve yönetimimiz elitist bir sisteme dönüştü. kollevtivist fayda açısından yararlı olabileceği iddia edilse bilse birey merkezli düşndüğümüz zaman bu her bireyin kendinin yönetilmesindeki söz söyleme hakkını gasp etmektedir.demokrasinin eniyi yönetimi sağlayacak sistem olduğunu tartışabiliriz lakin sıfatı ne olursa olsun bir insanın kendi hayatını ilgilendiren bir konuda tamamen pasifize edilmesini kabul edemeyiz.

    netice olarak, bir ülkenin yönetimyle ilgili rasyonel analizi tabii ki bir profosorun bir cobandan daha iyi yapmasını bekleriz. ancak bu sorunun önerilen çözümü bizatihi demokrasiye ve evrensel insan haklarına aykırı olduğu için, işe bunların tasfiyesiyle başlamak zorunda kalırız. dolayısıyla biz yine çözümü demokrasinin içerisinde aramalı , mesela vatandaşlık görevinin ve hakkının sadece ritmik aralıklarla oy vermek olmadığını anlamaya çalışmalıyız. ve o akıllı vatandaşlar baskı grupları oluşturmalı,sivil toplum kuruluşları kurmalı ve iktidarı denetlemeye çalışmalıdırlar.

    aslına bakarsak şimdiye kadar konuştuklarımızın hepsi boş. çünkü türkiyeyi akıllı olsun akılsız olsun hiç bir zaman halk yönetmemiştir. zaten 1946 ya kadar tek parti diktasıyla yönetilen türkiye bu tarihte amerikanın baskısıyla çok partili sisteme geçmek mecburiyetinde kalmıştır. o günden günümüze askeri-sivil bürokratik oligarşinin vesayetinde yönetilen türkiye bu durumun hala devam ettiğini 27 nisanda ve yeni açılan kapatma davasında görmüştür. oynadığımız bu demokrasicilik oyununda bize çizilen çerçevenin dışına çıkmaya çalıştığımız anda ''memleketin asıl sahiplerinden'' tokadı yemekteyiz. bu halde alın oyların hepsi sizin olsun alın ister profösörlere kullandırın ister yardımcı doçentlere.

    son olarak bi soru : ne bilgisi ne kötü niyeti olan nötr bir çobanın mı oyu daha zararlıdır , 2008 de darbeyi öven bir danıştay başsavcısının mı?
    0 ...
  25. 131.
  26. anayasada bütün türkiye vatandaşları kanun önünde eşittir. dolayısıyla gayet normal bir durumdur. çok sevdiğim bir söz var. "hayat bir satranç oyunudur. oyundan sonra şah da piyon da aynı kutuya konuyorsa o halde nedir bu büyüklük sevdası."
    2 ...
  27. 130.
  28. burada dağdaki çoban okumamış insanı, profesör de ilim irfan sahibi kişiyi sembolize eder. bu insanların devlet yönetiminde aynı oy hakkına sahip olması tabiki saçmadır. fakat bu kişilere verilecek oy hakkının hangi kriterlere göre belirleneceği bilinemediğinden ve bilinmesi de mümkün olmadığından herkes eşit oya sahip olur. demokrasilerin en büyük dezavantajı da budur.

    örneğin aynı şey parasal kazanç konusunda da kendini gösterir. çok para kazanan bir adam doğal olarak daha çok risk altındadır. hangi hükümetin onu yöneteceği 5 kuruşu olmayan bir insana göre daha önemlidir. dolayısıyla çulsuz birinin hiç iplemediği o 1 oy zengin için gayet önemlidir. ama gelin görün ki bu işin çıkar yolu yoktur. bu da demokrasinin paradoksu.
    5 ...
  29. 129.
  30. çoban lakaplı bir profösörün dersimize girdiğinden yadırgamadığım durum. *
    yamulmuyorsam bu tartışmayı gündeme çıkaran aysun kayacı idi. gayet matıklı açıklamalar yaparak beni dehşetler içinde bırakmıştır. anlatmaya çalıştığı hiç bir şart eşit değilken ülkede demokrasinin tartışılması idi. vergi kaçıranla vergi verenin, elektriği kaçak kullananla, parasını tıkır tıkır ödeyenin aynı şartlar altında eşit görülmesini kınadığını belirtmişti.
    1 ...
  31. 128.
  32. birisi şayet

    1 ay tek lokma yemeden durabiliyorsa, damla sıvı almadan yaşıyorsa
    kafasına göre uçabiliyor, yağmuru yağdırıp güneşi söndürebiliyorsa
    yanlış olan durum

    ikiside 20 santimetre mesafeden aynı deliğe sıçıyorlar bilindiği kadarıyla.
    0 ...
  33. 127.
  34. insanlar her alanda eşit değildirler. halkçı ya da sosyalist eğilimli kişiler ezilen ya da henüz elinde kendi maddi ve manevi değerlerini oluşturamamış kişileri, maddi ve manevi anlamda yüksek olan kişilere eşitlemeye çalışırken bazı hatalara düşmektedirler. eşitlik ilkesi demokratik süreçlerde her alana yayılmaya çalışılarak hata yapılmaktadır. bilenle bilmeyenin bir olamayacağı noktalardan birisi yönetimin seçildiği noktadır. burada çoban aşağı görülmemektedir. bu onun iyiliği içindir. burada önemli olan verilen oyun kalitesini arttırmaktadır.
    1 ...
  35. 126.
  36. aysun kayacı isimli şahsın ntv de yayınlanan son programlarında karşı çıktığı hadise. gerekçesi vergi ödemekmiş. herkesin 1 oy hakkı vardır, ancak önemli olan bu oy hakkını satmıyor olması ve bilinçli oy kullanabiliyor olmasıdır. eğer bir torba kömüre veya dini olgular üzerinden yapılan siyasete inanıp oyunu veriyorsa ister çoban olsun ister profesör olsun farketmez. sosyal statü oy verme hakkında etkili olamaz.
    0 ...
  37. 125.
  38. 124.
  39. 123.
  40. eşit oy ilkesi anayasal güvenceyle sağlanan ülkelerde gayet normal durumdur.

    kuru kuruya popülizm çerçevesinde "efendim bunlar halka rağmen halkçı" gibi söylemlerle eleştirilmesinden ziyade daha mantıklı eleştiriler getirilmesi doğrudur.

    bugün o çok sevdiğimiz demokrasi aşığı batı ülkelerinnin birçoğunda 1960'lara, 1970'lere ve hatta 1980'lere kadar bizim 1930'larda elde ettiğimiz demokratik uygulamalar ve halkın demokratik hakları yoktu.

    batı ne yapmış oy hakkı için, oy hakkı elde etmek için vatandaşın bir takım kapasitelere sahip olmasını istemiş. bireyler eğitimlerini geliştirmiş, düşünmüşler.

    batı eğitim sistemini oturtmuş, isviçre alplerindeki bir çoban belki br profesör kadar akademik siyaset bilgisine sahip değil ancak körü körüne de karar vermiyor. irdeliyor, sorguluyor. peki bizdeki bir çoban nasıl davranıyor? allah, din, namaz gibi dini unusrları kullanan kişiyi "namuslu" addedip oyunu veriyor.

    her şeyi geçtim, cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesi referandumu kamuoyunda ne kadar tartışıldı? evet oyu verenler de, hayır oyu verenler de sayısal bakımdan neye nasıl oy verdiğini bilmeden oy verdi. hayır ou verenlerin birçoğu tayyip erdoğan karşıtı olduğu için "hayır" dedi, evet oyu verenlerin birçoğu tayyip erdoğan yandaşı olduğu için oy verdi. geri kalanlar da "biz seçelim tabi, demokrasi" popülizmi ile oy verdi. halka kim anlattı parlamenter demokrasiyi? türkiye'den neler götürebileceğini kim anlattı? cumhurbaşkanı abdullah gül, akp'nin kapatılması konusunda "türkiye'den neler götüreceği iyi hesaplanmalı" dedi, peki kendisi cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesinin parlamenter demokrasi olan ülkemizde neleri götürebileceğinin farkında mıydı? kim başkanlık, yarı başkanlık türünden sistemleri en azından halkın anlayabileceği şekilde anlattı? "demokrasi, halk seçsin" peki bu halk siyasi partiler kanunun antidemokratik yapısını biliyor mu? bilmiyor. seçimlerde milletvekillerini kendisi mi seçiyor yoksa, parti lideririn o şehir için belirlediği kişileri onaylama makamı mı oluyor? bugün kaç vatandaş kendi şehrinin milletvekillerinin ismini biliyor? avrupa'daki çiftçiler üretimlerini tırpanlayan bir yasa olduğunda o ülkenin başkentine yürüyorlar, gösteriler yapıyorlar haklarını savunmak için, bugün türkiye'de pamuk bitmiş vaziyette, akdeniz ve güneydoğu anadolu'da kaç çiftçi tepki gösterdi? şeker pancarı üretimi bitti, iç anadolu'dan kaç tane çiftçi eylem yaptı?

    biri hakkını savunmak için gösteri yapsın başbakan "sizi kim örgütledi" diye hönkürür.

    eşit oy vermek demokrasinin en temel unsuru ise, biz bu unsuru avrupa'dan önce elde ettik. geriye kalan kısımdaki yaklaşık 80 yıllık dönemde halkı bilinçlendiremeyen, onun bilinçlenmesinden korkup popülizm pompalayanlar, onun değerlerini smürenler utansın.

    bizde demokrasi seçimden seçime hatırlanır. eşit oy ilkesi demokrasilerde olmazsa olmaz bir onsur olmakla beraber, bizim ülkemizde halk bilinci olmadığı için sadece bu olmazsa olmaz unsur demokrasi için yeterli görülmektedir. kitap okuma oranı %3, gazete okuma oranı %5 olan, kimin pipisi kimin kukusunda merak eden bir millet için elbetteki eşit oy ilkesi yeterlidir. "cumhurbaşkanı'nı biz seçelim tabi arkadaş" doğru bir mantıktır.

    gerisine gerek yoktur. borsan son 7 ayda %30 değer kaybetmiş, dolar son 7 ayın en yüksek seviyesine çıkmış, ihaleler artık iktidar partisinin il temsilciliklerinde alenen sonuçlanır olmuş, muhalefet de iktidarın popülizm rüzgarına uyup, kendi polülist sitemini kurmuş.

    peki ya, oy kullanmaya gelmeyenlerin yerine sandık görevlilerinin bastığı mühürler hangi tür demokrasi halkım? hani sen birey olarak tercihini yapmışsın da, sanal şekilde oy kullanıp senin tercihlerini değiştirmeye çalışmak ne tür bir demokrasi?

    türkiye'nin tartışması gereken eşit oy ilkesi değil, halkı maksimum düzeyde bilinçlendirememenin götürdükleridir. 2008 yılında hala toplumun büyük kısmı ekonomik göstergelerle, dış politika unsurları ile, ülke içindeki asayiş durumu ile değil de, dini duyguları için oy veriyorsa ortada demokrasinin bir problem olduğu aşikardır.

    popülist söylemleri bırakıp, bir de bilinçsiz toplum üzerinden değerlendirme yapmak lazım.
    1 ...
  41. 122.
  42. profesör ne kadar eğitim öğretim görürse görsün çobanın ya da herhangi başka bi insanın ihtiyaçları ya da nasıl bir gelecek istediği konusunda onlar kadar bilgi sahibi olamaz. onların geleceğiyle onlar kadar ilgilenemez. parlamenter demokrasi nin saçma sapan bir sistem oluşu birilerinin bu saçmalıktan daha fazla yararlanmasını gerektirmez.
    1 ...
  43. 121.
  44. peygamberlerin cobanlıktan geldiğini düşünürsek. koyun güde güde insan güdmeyide öğrenmişler. sonuçta karma diye bişey var.
    eşitlik güzel bir sey.
    her mesleğin iyi olanlarının yanında kötü olanlarıda var.
    söyle proflara bakıyorum hani bir oy bile fazla;
    (bkz: prof.dr. tansu ciller)
    (bkz: prof.dr. hüseyin çelik) daha niceleri.

    zaten 20 milyon oy kullanılsa 1/20000000 etkisi var.
    1 ...
  45. 120.
  46. tam bir krizdir. bunun kriz olduğunu "ne yane siz çobanı insan yerine koymuyor musunuz" diyenler de bilmekte ama popülizm ruhlarını esir aldığı için topaç gibi döne döne kıvırtmaktalar.

    hacı! çoban burada bir semboldur. bir çobanı kandırmak her zaman daha kolaydır. cahil insan her ideolojinin işine gelir kuşkusuz ancak türkiye'de bunun parsasını hep sağ topluyor. ben çobanları elbette adam yerine koyuyorum kuru demokrasicilik yapmayın lan ibneler. sadece ve sadece imkan varken halkı çobanlığa muhtaç eden, sırf iktidarı elinde bulundurmak için cehaleti körükleyen dallamaları adam yerine koymuyorum. şimdi sessizce dağılalım.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük